Şahsî yanlışlarım varsa lütfen düzeltilsin
Her insan gibi ben de şahsî (kişisel) görüşlerimde, hükümlerimde yanılabilirim. Mutlak gerçekleri yazdığım zaman yanılmam mümkün değildir.
İslâm ile ilgili asla, esasa, temele ait bilgiler konusunda (nakilde hatâ yapmıyorsam) yanılmam bahis konusu olamaz.
Meselâ: Hak Teâlâ kemal sıfatlarla sıfatlıdır ve noksan sıfatlardan münezzehtir... Kur'ân Kelamullahtır, kadimdir, hak kitaptır... İslâm hak dindir ve ondan başka Allah katında hak din yoktur... Bunlar benim fikirlerim, görüşlerim değildir; beni aşan doğrulardır. Böyle gerçekleri nakl ettiğim zaman yanılmam mümkün değildir.
Tamamen şahsî fikir, görüş ve hükümlere gelince:
1. Yanlışlık varsa sağlam, tutarlı, mantıklı gerekçelerle tenkit edilip çürütülebilir.
2. Bendeniz açık ismimle yazıyorum. Takma isimlerin, rümuzların ardına saklanmıyorum.
3. Samimiyetimden kimse şüphe etmemelidir.
4. Taqiyye yapmıyorum. Maalesef zamanımızda taqiyye almış yürümüştür. Hiç taqiyye yapmaması gereken bazı Sünnî kökenliler bile bol bol yapıyor.
5. Samimi oluşum şuradan anlaşılabilir ki, yazılarım için maddî bir ücret almadığım gibi bunlar herhangi bir nüfuz, itibar, prestij, makam mevki, riyaset kazanmaya da yönelik değildir.
Bazı kardeşlerimiz bendenizin Ehl-i Sünnet ve Cemaat'i savunmama çok öfkeleniyor ve şiddetli tepki veriyor. İslâm kardeşliğine yakışmayacak şekilde, uhuvvet ve edeb dışı bir üslup kullanıyor, hakaret ediyor. Üstelik de bunu mert bir şekilde yapmıyor, takma isimler, rümuzlar siperi içinde yapıyor.
Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanı olarak şu prensibimi tekrarlamama izin vermenizi istirham ederim:
Ehl-i Sünnet ile çeşit çeşit İslâmî fırkalar arasında usûle, esasa, temellere ait ne kadar ihtilaflı, tartışmalı, anlaşmazlık konusu, birbiriyle uzlaşıp bağdaşmayan mesele ve konu varsa bunların hepsinde de Ehl-i Sünnet ve Cemaat haklıdır, doğrudur, isabetlidir. Böyle olduğuna inanmasam, böyle olduğunu bilmesem zaten Sünnî olmazdım.
Diğer fırkalar da kendi fırkalarının hak ve doğru olduğuna inanmıyor mu?
Ehl-i Sünnete göre dinî meseleler ve hükümler ikiye ayrılır:
(1) Müttefakun aleyh olanlar. Yani üzerinde bütün Ümmetin, ulema ve fukahanın birlik olduğu hükümler. Bunlar tartışılamaz. Ramazan'da oruç tutmanın farz oluşu gibi...
(2) Muhtelefün fih olanlar. Üzerinde fikir ve görüş ayrılığı bulunan esasa ait değil, ayrıntıya ait meseleler. Abdestli bir kimseden kan çıkması onun abdestini bozar mı bozmaz mı meselesi gibi. Hanefî fıkhı bozar, Şafiî fıkhı bozmaz demiş. Bu gibi muhtelefün fih meseleler ve hükümler usûlde, temellerde, esasta değildir; tâli, teferruata ait meselelerdedir. Bunları tartışmak doğru olmaz...
Râbıta yapmak caiz midir, değil midir? Bu konu ihtilaflı bir meseledir. Vehhabîler ve pro-vehhabîler bunu şirk ve küfür olarak görür. Biz Ehl-i Sünnet'i, Vehhabî ulemasının bu gibi fetvaları bağlamaz, Sünnî ulema ve fukahanın konu ile ilgili eserlerine, fetvalarına bakarız.
Rabıta'nın meşruiyetine, cevazına dair nice kitap ve fetva bulunmaktadır.
Böyle ihtilaflı bir konuda milyonlarca mü'minin müşrik ve kâfir olduğuna hüküm vermek insafa, adalete, iz'ana, vicdana yakışmaz.
Müslümanların ihtilaflı konularda hazımlı olmaları gerekmez mi?
Medine-i Münevvere'de Resûl-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya efendimizin mübarek kubbesinin yıkılmasını, kabrinin açılmasını ve na'şının başka bir yere gömülüp toprağının düzlenmesini isteyen aşırıların ve bid'atçilerin fetvalarına dayanarak rabıta yapan din kardeşlerini müşrik ilan edenler titremelidir.
Rabıta yapmak istemeyen yapmaz, yapan yapar ve hiç kimse birbirini küfürle ve şirkle suçlamaz.
Bu yazımı bitirmeden önce şu hususa da dikkatleri çekmek istiyorum: Yurt dışından paralar geldiği ve bunların bazı bid'at fırkalarının desteklenmesi için sarf edildiği, dağıtıldığı rivayetleri vardır. Elde müsbit (isbat eden) deliller yoktur ama birtakım karineler mevcuttur. Şayet bu rivayetler doğruysa durum çok vahimdir.
Şu veya bu bozuk fırkaya samimiyetle inanan, bağlanan kardeşlerimiz olabilir... Lakin bu inanma ve bağlanma para ve menfaat karşılığında olmamalıdır. İşin içine para ve menfaat girerse böyle bir şey Ümmet için felaket olur.
Ülkemizde Ehl-i Sünnet'i savunmak için petro-dolarlar yoktur.
Eminim ki, Sünnîlik için de para ve menfaat dağıtılsaydı, bugün çeşitli bid'atleri savunanlar Ehl-i Sünnetçi kesilirdi.
Cenab-ı Hak müellefe-i kulûbun şerlerinden, hile ve hud'alarından, desise ve tuzaklarından hepimizi korusun.
Şahsî yanlışlarım varsa ve bunları ilmî delil ve gerekçelerle çürüten olursa memnun, minnettar ve müteşekkir kalırım.
Selam ve hürmetlerimle...
Allah Ellerine Fırsat Vermesin!..
Hak Teâlâ hazretleri onlara fırsat vermesin, ellerine imkân geçerse neler yapacaklardır:
1. Başta Ebu Eyyub el-Ensarî hazretlerinin olmak üzere bütün İslâm büyüklerinin türbelerini yıkacaklar, kabirlerini düzleyeceklerdir.
2. Ülkedeki bütün İslâm kabristanlarını düzleyecekler, kabir taşlarını kıracaklardır.
3. Mevlid okumayı yasak edecekler, okuyanları hapse atacaklardır.
4. Delail-i Hayrat (salavat) kitaplarını yasaklayacaklar, toplatacaklardır.
5. Zaten kapalı ve yasak olan tarikatları büsbütün yasaklayacaklardır.
6. Ehl-i Sünnetin Eş'arî ve Mâturidî itikadını yasaklayacaklar, bunun öğretilmesini ve öğrenilmesini suç sayacaklardır.
7. Kendi mezhepleri ve itikadları dışındaki Sünnî mezhepleri dışlayacaklardır.
8. Müteşabihatı lügavî mânalarına alıp mücessime itikadını yayacaklardır.
9. Camilerdeki Hulefa-i Râşidîn levhalarını atacaklardır.
10. Kendileri gibi inanmayan mü'minleri şirk ve küfürle suçlayıp çeşitli haksızlıklar ve eziyetler yapacaklardır.
11. Evliyaullaha evliyauşşeytan diyeceklerdir.
12. Topluca zikrullah yapmayı, evrad okumayı yasaklayacaklardır.
13. Vaktiyle Haricilerin yaptığı gibi nice zulüm, teaddi ve baskı yapacaklardır.
14. Namazlardan sonra camilerde tesbih çekmeyi yasaklayacaklardır.
15. Peygamberimizin (Salat ve selam olsun ona) geniş bir rahmet olarak gördüğü, Ümmet için zenginlik kaynağı olan müsbet çeşitliliği yasaklayacaklar, tek tip bid'ati hakim kılacaklar, tekelleştireceklerdir.
16. ABD'nin koruması ve kanatları altında kendi itikadlarını, kendi mezheplerini, kendi bid'atlerini sürdürmeye çalışacaklardır.
17. İmamı Rabbanî, Şah Nakşibend, Abdülkadir Geylanî, Ahmed er-Rufaî, İmamı Gazalî, Muhyiddin İbn Arabî, Mevlânâ Celalüddin Rûmî gibi eâzım-i evliyaullahı tahkir edeceklerdir.
18. Yâ Resulullah diyenlere müşrik ve mürted muamelesi yapacaklardır.
Biz Ehl-i Sünnet Müslümanları bu ülkede örs ile çekiç arasında kalmışız. Bir yanda azılı İslâm ve Müslüman düşmanları öbür yanda bid'atçi Neo-Haricîler.
Cenab-ı Hak âkıbetimizi hayr eylesin. Âmin...
Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır
Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır sözü doğru mudur? Bence bu söz son derece doğrudur ve son derece hikmetlidir. Açıklama ve gerekçelerim şunlardır:
1. Burada şeyhten maksat rabbanî âlim ve kâmil mürşiddir. Her zaman şeyh kılığında şeytanlar olagelmiştir, elbette ki, onlar kasd edilmemektedir.
2. Şeyh, insanları hidayete, doğru yola, ebebî saadete yönlendiren rehber, kılavuz, hâdi demektir.
3. Böyle bir şeyh, kopuksuz bir silsile ile Resûl-i Kibriya efendimize bağlıdır. Resûl-i Kibriya efendimiz ise zamandan ve mekandan münezzeh olan Allah-u Telâlâ'ya bağlıdır. Böyle bir şeyhe bağlanmış olan Allah'a bağlanmış olur.
4. Nefs-i emmâre derecesinde bulunan insan kendisini çekip çeviremez. Nefs-i emmâre sahibi Kur'ân okur, o Kur'ân hançeresinden aşağıya gönlüne inmez. Kâmil bir şeyhin, rabbanî bir alimin nefs derecesi yüksek ve temizdir. Ona bağlanan nefsinin tutsaklığından ve tuzaklarından kurtulma imkanı ve fırsatını bulmuş olur.
5. Rabbanî âlimlerin ve kâmil mürşidlerin en büyüğü, reisi, kaad-i âzamı Fahr-i Kâinat aleyhi ekmelüttahiyyat Efendimizdir. O, Ashabını (radiyallahu anhüm ecmâîn) yetiştirmiş. Ashab Tâbin'i, Tâbiîn Tebe-i Tâbiîn'i yetiştirip kemale erdirmişlerdir.
6. Hayat çok tehlikeli bir yolculuktur. Hayatın dar boğazları vardır. İnsan hayatıyla, varlığıyla imtihan edilmektedir. Kişi sadece kendi aklı ve ilmi ile dar boğazları selametle geçip kendini kurtaramaz. Nasıl ki, gemiler boğazlardan geçerken, kılavuz kaptan alıyorlarsa, insanın da böyle kılavuzlara çok ihtiyacı vardır.
7. Şeyh demek mükemmel ve mükemmil alim, mürşid ve rehber demektir. Mükemmel ve mükemmil olmayan kişiyi şeyh sanan feci şekilde aldanmış olur.
8. Her devirde olduğu gibi bu devirde de rabbanî alim ve kamil mürşid kibrit-i ahmer gibi nâdir bulunan çok kıymetli bir şeydir.
9. Söylemeye hacet yok ki, müteşeyyihler (şeyh taslakları, sahte şeyhler, şeyh müsveddeleri) gerçek şeyh değildir.
10. Rabbanî alimler ve kamil mürşidler nefs-i kâmile derecesine yükselmiş kişilerdir. Dünyaya değil ahirete dönüktürler. Onların ücretleri halka değil, Hâliq'a aittir. Mahlukattan para, pul, menfaat istemezler. Verilirse kabul etmezler. Gerçek muttakilerdir. Güneş gibi aydınlatırlar. Onlar yeryüzünde Allah'ın Şâhidleri ve Resulullah'ın (Salat ve selam olsun ona) varisleri, vekilleri ve halifeleridir. Onlar, mü'minlerin kendilerine itaat edilmesi gereken emîrleridir.
Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır sözü doğru mu yanlış mı anlamak isterseniz etrafınıza bakınız, aynaya bakınız.
Aynalar yalan söylemez.