7 Çok Geç... Hele de Kur’an öğrenmek için!
Herhalde duymuşsunuzdur... Kısa adı AÇEV olan Anne Çocuk Eğitim Vakfı, geçtiğimiz günlerde “7 Çok Geç” adlı bir kampanya başlattı... Kampanyanın amacı çocuğun “0-6 yaş dönemi”nde alması gereken “erken çocukluk eğitimi”nin önemi konusunda kamuoyunu bilinçlendirmek, bu konuya toplumun her kesiminden destek sağlamak... AÇEV, bu kampanyaya gerekçe olarak, diyor ki; “Çocuğun gelişiminde ve başarısında çok önemli olduğunu bildiğimiz erken çocukluk eğitimi, Türkiye’de, maalesef gelişmiş ülkelerde olduğu kadar yaygın değildir!”
Vakıf, rakamlar da vermiş:
“3-6 yaş arasındaki çocukların yalnızca % 16’sı, 4-6 yaş grubunun % 28.5’i, 5-6 yaş grubunda ise % 32’si herhangi bir kurumsal eğitimden yararlanabilmektedir.
Nüfusunun yarısından fazlası 25 yaşın altında olan, yılda 1.4 milyon bebeğin doğduğu ve 0-6 yaş grubunda 7 milyon çocuğun bulunduğu ülkemizde çocukların çoğunluğunun temel eğitim öncesinde bir destek eğitimi almadığı görülmektedir. Bunun yanı sıra kamu kurumlarındaki ana sınıflarında ailelerden özellikle beslenme için katkı payı şeklinde ücret alınması ve özel okulların ücretlerinin yüksek olması da bu dönemde eğitime katılımı engellemektedir.”
AĞAÇ, YAŞKEN EĞİLİR
Bu tesbitlere katılmakla birlikte, bazı “itiraz”larım olduğunu söylemek durumundayım...
7 yaş, hem “öğretim”, hem “eğitim” için gerçekten “geç”tir... Çünkü, atalarımızın da ifade ettikleri gibi; “ağaç, yaşken eğilir!”
Ağacın “eğilme” dönemi, nasıl ki “fidan” dönemidir, çocukların “öğretim-eğitim” dönemi de “fidan” yani “3-7 yaş arası”dır!..
Bu dönemde çocuk, “bomboş bir kaset” gibidir... Öğretilen her şeyi kaydeder!.. Yaş ilerlediğinde kayıt kalitesi düşer!..
Dolayısıyla;
Çocuğa ne “öğretilecek” ve hangi yönde “eğitilecek” ise, bu “fidan”lık çağı tercih edilmelidir!..
“Okuma-yazma” mı öğreteceksiniz, “yüzme” mi öğreteceksiniz, “yabancı dil” mi öğreteceksiniz ya da “spor, müzik ve bale”ye mi yönlendireceksiniz, “7 yaş, çok geç”tir!..
Yaş ilerledikçe; öğretme zorlaşır!.. Hele de “genç kız” veya “delikanlı” çağlarında “dikkat”ler dağılır ve “kavrama kabiliyeti” azalır!..
TOPLUM TERZİLERİNİN İHANETİ!
Bu “tesbit”leri yaptıktan sonra, gelelim “gerçek”leri söylemeye...
İlk gerçek şudur: Türkiye, “halkı Müslüman bir ülke”dir... Bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar; “inanç”larına, “gelenek” ve “görenek”lerine bağlıdırlar!..
Bu gerçek ortada iken, “toplum terzileri”nin bu ülke insanının sırtına dikmeye çalıştığı “elbise”ye ne demeli?
Açık ve net konuşalım:
Bu ülke insanı; çocuğunun, “dünyevî” bilgilerle donanırken “manevî” eğitim de alabilmesi için “ilkokul”un ardından “İmam-Hatip Liseleri”ne devam etmesini, oradan da “üniversite”ye geçmesini istiyordu.
Peki, “toplum terzileri” ne yaptı?..
Bu okulların “orta” kısımlarını kapatarak, maneviyata büyük bir darbe vurdu!.. Daha açık söylemek gerekirse, ülkeye “ihanet” ettiler!..
Lüfen dikkat;
Bugün AÇEV gibi vakıflar “7 Çok Geç” şeklinde kampanyalar açarken, toplum terzileri “11-12 yaş sonrası” alınacak “dinî eğitim”e bile tahammül edemedi!..
Dahası... İnsanlar, “11-12 yaşında alınacak dinî eğitime bile razı” iken, topluma “balans ayarı” yapanlar, bu yaşı 14-15’e yükselttiler ki, bu yaştaki bir çocuk, hele de “alt yapı”sı yoksa neyi, nasıl öğrenir?..
Hayır... Sinsice uygulanan “Anadolu çocuklarının önünü kesme” stratejisi, bununla da sınırlı kalmadı!.. “14-15 yaşından sonra manevî eğitim alınması”na bile tahammül edemeyenler, çocukların önüne bir “set” daha örüp, dediler ki;
“İmam Hatip liselerinden mezun olanların doktor, mühendis veya avukat olmalarını engellemek için katsayı sistemi konulmalıdır!.. Bu katsayı öyle olmalı ki; İHL mezunu bir öğrenci, ÖSS’de ilk 10’a girecek ve istediği fakülteye kaydolabilecek bir puan alsa bile, puanı tırpanlanmalı istediği fakülteye girmesi engellenmelidir!”
Engellediler de!.. Anadolu çocuklarına uygulanan “katsayı adaletsizliği” ile; binlerce ve hatta onbinlerce “İHL mezunu öğrenci”nin üniversitelere girmesini engellediler!.. Bunu yaparken; “meslekî eğitim liseleri”nin de içine ettiler!..
Üstüne üstlük, bir de “kamusal alan” icad edilip, bu alanlarda “başörtülü” okumayı da engellediler ki, bu, ayrı bir yazı konusu!..
Bütün bunları yapanlar, bir “yasak” daha getirdiler ki, o da şuydu:
“8 yıllık kesintisiz eğitim dönemini bitirmeyen bir öğrenci, Yaz Kur’an Kursları’na devam edemez!”
Bu, şu demekti:
“14-15 yaşından küçük hiçbir öğrenci, yaz aylarında camilere gidip de Kur’an öğrenemez!”
Neyse ki, bu yasak daha sonra “yumuşatıldı” ve “Yaz Kur’an Kursu”na gidebilme yaşı 11-12’ye çekildi!..
Sizin anlayacağınız;
Önceki sistemdeki “ilkokul”u bitirenlere “Kur’an öğrenme” hakkı lütfedildi!!!..
Aman, ne büyük lütuf!..
BU, NE BİÇİM LAİKLİK?
Birkaç gün önce, bazı imamlarımız arayıp; “Ne olur” dediler;
“Kur’an öğrenme yaşını 12 ile sınırlayan uygulamanın sakatlığını yaz... Bunu yaz ki; camilere küçük çocuklar da gelebilsin, onlar da Kur’an okumayı öğrensin!..
12-13 yaşındaki ağabeyleri ve ablaları camilere gelip Kur’an harflerini öğrenirlerken, onlar ya kapıdan bakıyor ya da avluda bekliyor... Küçücük çocuk bile camiye girince anne-babasına zarar geleceğinden korkuyor ki, böyle bir uygulamanın hiç kimseye faydası olmaz!..
Hem bir yandan; öğrenmek için 7 yaşın çok geç olduğunu söylüyorlar hem de 12 yaşından önce Kur’an öğrenmeyi yasaklıyorlar!..
Böyle saçmalık olur mu?..
Rahat bıraksınlar anne-babaları... İsteyen, çocuğunu müzik kursuna gönderir, isteyen bale kursu veya yabancı dil kursuna!.. Ama çocuğunu Kur’an kursuna göndermek isteyene de hiç kimse engel olmasın!”
Duyarlı imamlarımız bu görüşte... Şahsen ben de aynı görüşteyim... Türkiye’de gerçekten “laiklik” var ise; laiklik de “dinin devlete, devletin dine karışması” veya “devletin dinlere eşit mesafede durması” olarak tarif ediliyorsa; devlet, ailelerin tercihlerine karışmamalıdır!..
İsteyen “bale kursu”na gönderir çocuğunu, isteyen “Kur’an kursu”na!..
Maksat “öğretmek” ve “bildirmek” ise, bırakın herkes istediğini öğretsin!..
Ama istiyorsa;
“Önce Allah’ı bilmek, önce Peygamber’in sünnetlerini bilmek ve önce Kur’an öğrenmek” her çocuğun en tabiî hakkıdır!..
Laik devlet, bu işe ne karışır!?!..
OSMANLI’DA AMİN ALAYLARI VARDI!
“Devlet” dedim de, aklıma geldi...
“Çağdaş” olduklarını iddia edenler tarafından “yeni ve büyük bir keşif”miş gibi sunulan “7 Çok Geç” kampanyaları var ya; taa Osmanlı Devleti döneminde bunun “uygulama”sı yapılıyordu, biliyor musunuz?..
O yıllarda, “4-7 yaş arasındaki çocuklar” için “Amin alayları” düzenleniyordu!..
Nasıl mı?.. Buyrun, birlikte okuyalım:
Osmanlı Devleti’nde 4-7 yaş arasındaki çocuklara “elif-ba” ve “ahlâk” bilgilerinin öğretildiği ilk mektebe başlatılırken yapılan merasime “amin alayları” denilirdi... Bu merasimin bir kandil günü olmasına bilhassa dikkat edilirdi. Bu mümkün olmazsa, Pazartesi veya Perşembe günleri yapılırdı.
Merasime bir gün önceden evin temizliğiyle başlanırdı. Ayrıca ailenin mensupları Kapalıçarşı’ya giderek, okula başlayacak çocuğa ve mahalledeki fakirlerin çocuklarına gerekli eşyaları alırlardı.
Bundan başka, aile yadigarı rahle de cilaya verilirdi.
Amin alayı yapılacağı gün, sabah namazından sonra çocuğa yeni elbiseleri giydirilir, hazırlık tamamlanınca ailece Eyüb Sultan’a gidilir ve burada dua edilirdi.
Eve dönüldükten kısa bir süre sonra, okul çocukları ile ilahiciler gelirdi. Her okulun ayrı bir ilahicisi vardı. Semtte, amin alayı, bir seyir vesilesiydi. O gün sokaklarda bir bayram havası ve görülmedik bir kalabalık olurdu. Mektebe gidecek çocuk, evinin kapısında göründüğü anda ilahiciler ilahi okumaya başlarlar ve ilahilerin uygun yerlerinde alayda hazır bulunan aminciler de “amin! amin!” diye nakarat yaparlardı.
İlahi sona erince, mahallenin hocası duaya başlar, çevrede bulunanlar büyük bir huşu içinde, çömelerek duayı sessizce dinlerdi.
Hocanın duası sona erince, ilahiler okunmaya başlanır, “amin” nidaları göğe yükselirdi.
Bu sırada; mahallenin bekçisi, çocuğu hazırlanmış olan “midilli”ye bindirir, yedeğine geçer, okulun kalfası ve müzakerecisi de atın iki tarafına geçerek alay hareket ederdi.
Amin alayı belirli teşrifat kaidelerine bağlıydı. En önde giden, atlas yastık üzerindeki sırmalı kesesiyle elif-ba’yı taşırdı. Onun arkasından, başının üzerinde rahle ve çocuğun okulda oturacağı minderi götüren uzun boylu birisi giderdi. Bunu okula gidecek çocuk takib ederdi.
Çocuğun arkasında okulun hocasıyla ilahiciler ve aminciler bulunurdu.
Amincilerin arkasında da ikişer ikişer el ele tutuşan mekteb talebeleri gelirdi.
Alayı çocuğun babası, davetliler, akrabalar ve yakın dostlar tamamlardı.
Yolda ilahiciler okumaya devam eder, aminciler de münasip yerlerde “amin” derlerdi. Bu topluluk sonunda okul kapısına varır; çocuk hemen içeri girmez, burada zamanın padişahına dua edilir ve gülbank okunurdu. Gülbank’ı müteakip hoca tekrar dua eder, nihayet çocuğun bir elinden okul kalfası, diğer elinden de kapıcı tutar ve doğruca hocanın yanına çıkarlardı.
Çocuk hocanın önüne geldiğinde elini öper, karşısında diz çökerdi. Bu arada, kalfa da elif-ba cüzünü rahleye açardı. Daha sonra hoca Besmele-i şerifi takiben Elif harfini gösterir ve ilk dersini verirdi.
AMAÇ KUR’AN ÖĞRENİMİNİ ENGELLEMEK!
Görüyorsunuz ya;
“Ağaç, yaşken eğilir” diyen atalarımız, bunu “lâf”ta bırakmamış, gayet güzel “uygulama”sını da gerçekleştirmiş!..
Çünkü atalarımız biliyorlarmış ki; “En güzel Kur’an öğrenme yaşı 4-7 arası”dır!..
Peki, “Osmanlı’nın mirası” üzerinde oturan bizler ne yapıyoruz;
Çocuklarımıza 12 yaşından önce Kur’an öğrenmeyi yasaklıyoruz... Bu yasağı koyanlar gayet iyi biliyorlar ki; 12 yaşından sonra ne “Kur’an” öğrenilir, ne de dinî bilgi!..
Lâfımı sakınmayıp, söyleyeceğim;
10 yıl önce “kesintisiz eğitim” yasasını çıkaranların ve bugün “okula başlama yaşını erkene alma” uygulaması başlatanların amacı, bana göre “Çocukların Kur’an öğrenmesi”ni engellemektir!..
Değilse, “12 yaş sınırlaması”nı birisi izah etsin bana!..
Öyle ya; “Bale” için “7 yaş çok geç” ise, “Kur’an” için erken mi?!?..
Ne biçim “laiklik” bu?!?..
===============
Generallere dokunulmazlık!
“CHP’nin tilkiliği”ni görüyor musunuz?.. Ağızlarına sakız etmiş, sürekli çiğniyorlardı: “Dokunulmazlığın kaldırılmasından niye korkuyorsunuz?.. Dokunulmazlık sadece kürsü ile sınırlı kalsın!”
Aynı CHP, şimdi “generallere dokunulmazlık zırhı” geçirmenin gayretinde!.. “Askere sivil yargı yolu”nu açan kanun ile, “sokaktaki bir vatandaşın ihbarı sonucu generallerin de tutuklanıp yargılanacağını” belirtip, buna karşı olduklarını açıklıyorlar!..
Org. İlker Başbuğ’dan da bu yönde yakınma gelince, Hükümet bunu dikkate almış... “Bir ihbar ile generallerin tutuklanmasını önleyecek yeni bir düzenleme” düşünüyorlarmış!..
Nasıl yaparlar, “darbeci generaller”i nasıl engellerler, bilmiyorum... Bildiğim şu ki; bu ülkede “eli silahlı generaller” de sıradan bir “ihbar” sonucu tutuklanıp yargılanmaktan korkuyorsa, “siyasi”lerin korkması gayet normaldir!..
Ama, şu da görüldü: “Milletvekili dokunulmazlığı kaldırılsın” diye yırtınan CHP’nin amacı, “AK Partilileri tutuklatmak”tı herhalde!.. “Generallerin tutuklanması” ihtimali belirince, başladılar kıvırmaya!.. Hep yaptıkları gibi!..