Şu sözlerin sahibine bu düşmanlık niye
“Biz her fırsatı değerlendirip mutlaka Allah’ı anlatmalıyız. Bir yerde vefadan ve vefalı arkadaşlardan mı bahsedildi; hemen söze girmeli ve ‘Allah’tan daha vefalı, daha sadık dost mu olur’ deyip, Allah’ı anlatmalıyız.
Yine hakka riayetten ve hakkın yerine getirilmesinden mi söz ediliyor; hemen, ‘Eğer hakkı yerine getirilmesi gereken biri varsa, o da bizi yokluktan varlığa çıkaran, varlıkta bırakmayıp canlı yapan, canlılıkta bırakmayıp, insani seviyeye ila eden, sonra da mümin kılma lütfüyle şereflendiren, bununla da kalmayıp, iman ve Kur’an hizmetinin içine çeken Allah’tır’ demeli ve Allah dururken, başkalarının anlatılması karşısında olabildiğince kıskançlık duymalıyız.”
“Bu ulvi davaya ve bu yüce mefkûreye düğümlenmek, onu bugünkü ve yarınki haliyle nazarı itibara alıp; en haşin, en sert, en mütemerrid, en müsamahasız, en imansız insanların ruhlarına girip anlatma derdiyle iki büklüm olup sancı çekmeliyiz.
Evet, işte bu sancıdır ki bizi alıp müsamaha iklimine götürecek, oradan mülayemete yükseltecek, oradan da afv u saffa, derken merhamete ve başkalarına ebedi kurtuluşu kazandırma adına en feyizli, en bereketli irşad ufkuna ulaştıracaktır.”
“Bir mümin her zaman doyma bilmeme kuşağında yaşar. Onun gözü, Kur’an’ın ifadesiyle ‘hel min mezid’ ‘daha yok mu?’ Mülahazasıyla hep gözü ötelerdedir. İşte bu anlayış seviyesine ulaşmış biri için, hizmet hesabına doyma yoktur.
Hatta bir gün yeryüzünü ışığa boğsa ve her tarafı aydınlatsalar, bu defa da göklere merdiven dayama yollarını arar ve daha yok mu derler. İhtimal bir daha yeryüzünün bozulmaması ve ifsad edilmemesi için şerir ruhların önünü alma yollarını araştırırlar.”
“Geniş bir sistem olan vicdanın rükünlerinden bir tanesi felç olsa, artık vicdan fonksiyonunu eda edemez. Aslında, Hak varlığının hiçbir zaman susmayan bütün şahitleri gibi, vicdan da tek başına hakkı ve hakikati haykıran ilâhî ve semavî bir sadâdır. Fakat bu, vicdanın bizim tarifimize giren vicdan olması itibarıyladır.
Yoksa nefis mekanizmasının altında kalıp ezilmiş bir vicdandan aynı neticeleri beklemek elbette ki mümkün değildir. Evet, bir insan düşünün ki, bütünüyle bir şehvet, kin, öfke, makam ve mansıp sevdalısı hâline gelmiştir. Yaptığı her işinde ruhunu sarmış bu negatif duyguların tesirindedir. İşte, vicdanının elini kolunu bağlamış ve dolayısıyla da onu tesirsiz kılmış böyle bir insana, kelimenin tam manasıyla ‘vicdansız’ denir.”
“Gerçek yolunu bulmuş bir insan için bu türlü entrikalar tereddüde sevk edici ve vazgeçirici olamaz. Hazreti Nuh'tan Hazreti Salih'e, Hazreti Musa'dan Hazreti İsa'ya kadar hemen hemen bütün Allah elçileri ve Hak dostları, akla hayale gelmedik eziyetlere maruz kalmışlardır. Fakat onlardan hiçbiri bu işkence ve zulümler sebebiyle yolundan dönmemiş ve vazifelerini terk etmemişlerdir.”
“Bazı kimselerin hatalarından dolayı bir müessesenin tamamını suçlamak doğru olmaz. O ordu, İstanbul surları dibindeki ordu. O ordu, Çanakkale'de düşmanla göğüs göğüse savaşan ordu. O ordu, Misak-ı milli sınırlarını belirleyen ordu. O ordu, milli mücadele veren ordudur. Ve o ordu, gelecek adına da çok şeyler vaad etmektedir.
Kim bilir, belki de düşünceleri kirli bir kısım kimseler, yaptıkları çirkinlikleri o müessese üzerinden yaparak, ordumuzu karalamaya ve halkın nazarından düşürmeye çalışmaktadırlar. Ben meseleye böyle bakıyorum ve gönlüm şiddetle arzu ediyor ki, işin aslı da böyle olsun.
Allah'a bir can borcum var; falan ya da filan menzilde dünyadan ukbâya atılmama asla üzülmem; bir kör kurşunla yok edilmek bana ebedî hayatımı kazandırır! Sadece bir şeye üzülürüm; inanan bir insana böylesine kötülük yapan kimseler ahiretlerini mahvetmiş olurlar.”
“Bir milletin ferdi, kendi milleti için var olan müesseselere sızmaz; hakkıdır, girer oraya; mülkiyeye de girer adliyeye de, emniyete de girer hariciyeye de. Unutulmamalıdır ki, kadrolaşma, sızma, çoğalma türünden iddiaları ortaya atanlar ve bunlarla vazifeperver insanları sindirmeye çalışanlar, hemen her devirde bu iftiralarının arkasına saklanarak ve hedef şaşırtarak kendi felsefeleri adına belli yerlere sızmış, kadrolaşmış ve çoğalmışlardır.
Fethullah Gülen.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.