İğrenç Ve Rezil Bir Dezenformasyon: Bayat Bir Haberi Nasıl Tersine Çevir
KONU: çağdaş, ilerici, agresif üç İstanbul gazetesinin sergilediği korkunç ve iğrenç bir dezenformasyon, yani yalan, düzmece ve çarpık haber.
öZETİ: üç gazete de, koca şiddetinden kaçan ve Yezidîlere sığınan Sünnî bir kadının ilçe meydanında yakınları tarafından linç edildiğini yazdılar.
çARPIKLIKLAR ve saptırmalar: (1) Vak’a bundan 10 ay kadar önce Irak’ta cereyan etmiştir. Taze haber olarak verilmesi sahtekârlıktır... (2) Olayın doğrusu üç gazetenin anlattığı gibi değildir, şöyledir: Dua Halil Esved adında bir Yezidî kızı, Sünnî bir gence âşık olur, İslâm’ı seçer, bunun üzerine mensub olduğu Yezidî aşireti kızı linç ederek öldürür. Gazetelerin verdiği bayat haber tamamen yalandır, yanlıştır, saptırılmış ve tersine çevrilmiştir. Linç edenler Yezidî idi, bunu Sünnîye çevirdiler; Sünnî bir gence aşık olup kaçan Yezidî kadın da, “koca dayağından kaçıp Yezidîlere sığındığı için Sünnîler tarafından vahşice linç edilmiş” gösterildi. Tamamen düzmece bir kurgu...
NİçİN BöYLE YAPTILAR: 10 ay önce cereyan etmiş bir hadise, tamamen tersine çevrilerek, Büyük Millet Meclisi’nde başörtüsünü serbest bırakan kanun görüşülüp oylama yapılacağı gün üç gazete tarafından “güncelleştirilmiştir”.
YALAN İçİNDE YALAN: üç yalancı gazete bu çarpıtılmış bayat haberi internet sitelerinde verirken “Ezan Eşliğinde Kadına Linç...”, “Kur’ân Eşliğinde Kadına Linç...” başlıklarını kullanmıştır. Kadını, Sünnîler değil, Yezidîler linç ettiğine göre bu öldürme işleminin Ezan ve Kur’ân eşliğinde olması mümkün değildir.
KAYNAK: Yukarıdaki bilgileri internet sitesinde okudum. Suat Demren isimli zat yazmış, o da Taraf gazetesinin Medya İronik köşesinde Alper Görmüş’ün yazısından öğrenmiş. Suat ve Alper beylere teşekkür ediyorum. Bayat habercilerin, saptırıcıların, düzmecilerin, yalancıların ve kötü niyetlilerin maskelerini düşürdükleri için tebrikler...
NETİCELER: (1) Bu haber sahtekârlığı medya ahlâkına yüzde yüz aykırıdır. (2) Halkı böyle düzmece, tersine çevrilmiş, bayat haberlerle kandırmak hiçbir şerefli, namuslu, haysiyetli gazeteciye ve medyacıya yakışmaz. (3) Basın Konseyi’nin bunu yapanları cezalandırması gerekir. (4) Bu ahlâksızlığı yapan, bu suçu işleyen üç gazetenin adlarını vermiyorum. Halkımız böyle gazetelere inanmamalı, onları okumamalıdır. (5) Bu süper yalancılık ve çarpıtma hadisesi küçük bir broşür halinde özetlenip bir milyon adet bastırılmalı ve halkımıza okutulmalıdır.
Başörtüsüne karşı olabilirler. Bu karşıtlığı doğru dürüst ve namuslu bir şekilde açıklayabilirler, tenkit edebilirler ama kesinlikle yukarıda anlatıldığı gibi 10 ay önceki bayat bir haberi tersine çevirerek halkı kandırmaya hakları yoktur.
Böyle ahlâksız gazetelerin düzmece ve çarpıtılmış haberleri ile ülkemizdeki iç barışı, toplumsal mutabakatı (uzlaşmayı) zedeleyen sevgili vatandaşlarımız da uyanık olsunlar. Düşüncelerinin, inançlarının, tezlerinin doğru olduğuna inanıyorlarsa, iyi bilsinler ki, doğrular yalanlarla savunulamaz.
Bu dezenformasyonu, yalanları, çarpıtmaları yapacak kadar alçalanlar ileride kim bilir başka ne fitneler çıkartacaklardır. Onlara lânet olsun.
ülkemizdeki ünlü ve büyük siyasetçilerden birinin Yezidî kökenli olduğu hakkında rivayetler bulunduğunu da ilâve etmeden bu yazıyı bitirmeyeceğim.
Niçin Bilginlere, Uzmanlara, Bilgelere, Bilenlere Sormuyoruz?
ARTIK bu saçmalıklar, bu önyargılar, bu aptalca tartışma ve kavgalar bitsin. İhtilâflı konular uzmanlara, ilim adamlarına, bilenlere sorulsun. Onlardan kesin raporlar alınsın ve toplum bunları kabul etsin. Birkaç sun’î/yapay kriz konusunu aşağıya yazıyorum:
(1) İSLâM DİNİNDE TESETTüR, BAŞ öRTMEK VAR MIDIR? Birtakım cahil gazeteciler, politikacılar bu konuda gülünç fetvalar veriyor, yoktur diyorlar. Din âlimlerinden oluşan ehliyetli bir heyete sorulsun, bakalım onlar ne diyecekler. Bizim Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tesettür konusunda iki fetvası var. “İslâm dininde tesettür, kadınların başlarını örtmeleri vardır, farzdır. Bu, Kur’ân’la, Sünnetle, icmâ-i ümmetle sabit kesin bir emirdir” deniliyor. İslâm dini ile ilgili konular ehliyetli ve liyakatli din âlimlerine sorulur. Kaldı ki, insaflı papazlar ve hahamlar bile İslâm’da tesettür/başörtüsü farzı olduğunu bilirler. Sadece bizim Diyanet’in fetvalarıyla yetinilmesin, başka İslâm ülkelerinin dinî otoritelerine, fetva merkezlerine, şeyhülislâmlıklarına da sorulsun ve mesele bir karara bağlansın... Lâkin bizdeki birtakım gazeteciler ve politikacıların amacı üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir. İslâm’da böyle bir farz olduğunu pek iyi biliyorlar ama fitne fesat çıkartmak, demagoji yapmak, ortalığı bulandırmak için aksini iddia ediyorlar.
(2) DİNLERARASI DİYALOG konusunda da İslâm dünyasının ehliyetli büyük otoritelerine müracaat edilmelidir. Sorulsun: Hz. Muhammed’i inkâr edenler ehl-i necat ve ehl-i Cennet midir?.. Tevhid ile Teslis bir midir?..
Allah katında geçerli ve makbul olan tek din İslâm mıdır, yoksa başka dinler de hak mıdır? Hz. Muhammed’i yalanlayan, Kur’ân’ı kabul etmeyen, İslâm’ın hak din olduğunu reddeden kimselerle diyalog yapılabilir mi? Pakistan, Hindistan, Mısır ve diğer bütün İslâm ülkelerinin büyük hocalarına sorulsun, bakalım ne diyecekler. Onlar ne derlerse, nasıl bir fetva verirlerse bütün Müslümanlar buna uymalıdır. Diyalogçular benim bu teklifime ne derler?
(3) LâİKLiK KONUSU DA İLİM ADAMLARINA SORULMALIDIR. Bizdeki sistem lâiklik midir, yoksa “Devlet dini” sistemi midir?.. Lâik bir rejimde resmî bir Diyanet Başkanlığı olması doğru mudur? Hıristiyanlar Patriklerini, Museviler Hahambaşılarını, masonlar üstad-ı Azamlarını kendileri seçiyorlar da, Müslümanlar niçin Diyanet Reislerini serbestçe seçemiyor? Bu konular, dünyanın en büyük hukuk profesörlerine sorulsun, bakalım nasıl rapor verecekler?
Yukarıda üç konu yazdım. Birbirimizle çekişip duracağımıza bunları uzmanlarına sorsak, onların verecekleri gerekçeli raporları ve cevapları kabul etsek daha doğru olmaz mı?
Yine yerli ve yabancı tarafsız, ciddî, haysiyetli ilim adamlarına sorulsun: ŞERİAT ne demektir? İslâm’da Şeriat var mıdır? “Ben Müslümanım ama Şeriata karşıyım” demek mantıksızlık ve çelişki midir?.. Sonra yerli ve yabancı ciddî sözlüklere, ansiklopedilere bakılsın, şeriat hakkında ne gibi bilgiler veriyorlar. Bu konuda gerekçeli bir rapor hazırlanırsa cehalet ve kafa karışıklığı karanlıklarında yapılan dövüşler bitecek ve sükûnet geri gelecektir.
Onsekiz yaşındaki bir üniversite gencine kıyafet zorlaması yapmak, başını örtmeyeceksin demek doğru mudur? Demokrat ve hür bir toplumda böyle tabular, zorlamalar, yasaklar olur mu? Dünyanın bütün medenî, demokrat, hukukun üstünlüğü ilkesini kabul etmiş ülkelerinde bizdeki gibi başörtüsü yasağı veya zulmü var mıdır? Bir tek örnek gösteremezler.
Birtakım adamlar ve kadınlar bir bardak suda fırtınalar kopartıyor. Türkiye’nin bunca derdi varken, onlar başörtüsünü gündemde tutuyor. Hakaretler, tehditler savuruyor. Başörtüsünü serbest bırakacakları idamla tehdit edenler bile çıktı. Her dinden, inançtan, yerli ve yabancı bir Bilgeler Meclisi toplansın ve bu konularda raporlar yazsın. Böyle bir şey yapılsa fena mı olur?
Aziz Nesin dinsizdi, lâkin ne demiş? “Başörtüsü yasağı aptalca bir yasaktır” demiş.
Hindistan’da kadınların büründüğü sari yasaklanabilir mi?
Bizdeki fanatikler, militanlar, dar kafalılar, ideoloji köleleri neredeyse gençliğin iç çamaşırlarına karışacaklar, içlerinden bir zırzop çıkıp “Paçaları dize kadar uzanan don giymek gericiliktir” derse hiç şaşmayacağım.
Niçin ilmin, kültürün, bilgeliğin, uzmanlığın, mantığın, sağduyunun rehberliğini kabul etmiyoruz?