Muhsin Yazıcıoğlu beni çağırdı!..
Derin devlet tezgâhının 16. yıldönümünde bir araya gelen tahrikçiler, “Gülerek yaktın, donarak öldün” pankartını açınca…
Ve bu alçaklık, hak ettiği tepkiye muhatap olmayınca… Merhum Yazıcıoğlu’nun ruhu sıkıntıya düştü…
Bunu önce hissettim, sonra idrak ettim.
Hislerim bana kalsın. Yaşadığımı anlatayım…
Bu rezil pankarta tepki niteliğindeki yazımın ardından, Muhsin Yazıcıoğlu’nun yakın dostlarından biri aradı. Ve; “Allah razı olsun, Merhum Başkan’ın Madımak’tan kurtarılmalarına vesile olduğu adamlardan bir kısmının, daha sonra nasıl alçaklaştıklarını çok güzel ortaya koymuşsun” dedikten sonra…
Adres gösterdi:
“Bir beyefendi vardır; Merhum Yazıcıoğlu’nun helikopterinin düştüğü bölgede yaşar!..
Tekrarlamak isterim; Merhum Yazıcıoğlu’nun helikopterinin düştüğü bölgede yaşar!..
Ona gidiniz; Telefonla görüşmekle yetinmeyiniz, gidiniz…
Yol uzun ve meşakkatli olsa da gidiniz…
Karayoluyla gidiniz, giderken Merhumu yutan dağlara bakınız…
O yolları kat ederek gidiniz ve o arkadaşı bulunuz…
Kendisiyle Madımak’ı konuşunuz!..”
Yanına gitmemi telkin ettiği kişi, Bülent Kaya adlı bir vatandaş. Sivas olaylarının meydana geldiği dönemde CHP’de yöneticilik yaparmış.
O günlerde pek ama pek fena bir adammış. Sivas’a da “fenalık yapmaya” gitmiş!.. Lâkin sonrasında…
¥
Evet, hikâyenin tamamını “telefon”dan öğrenmek mümkündü…
Ama gitmem isteniyordu!..
Haftalık programıma baktım; Pazar günü boş, Pazartesi nefes alacak zaman yok. Geceyarısı; “Gidiş geliş, bin dört yüz kilometre yol. Kayseri’den sonrası da sıkıntılı ama… Şimdi çıksam mı?” diye düşündüm.
Uykum vardı. Vazgeçtim.
Pazar sabahı, namazı kılar kılmaz…
Mustafa Akbak kardeşimle birlikte çıktım yola…
¥
Nerelere uğradık, molalarda neler konuştuk…
Merhumu yutan dağlara varışımıza kadar ne yaptık…
Pek aklımda değil…
Dağları hatırlıyorum; Göksun’un dağları…
Yazıcıoğlu, eşi Gülafer Hanım’ın memleketinden bahsederken; “Göksun’a her geldiğimde biraz daha gençleştiğimi hissediyorum. Havası, suyu, doğası mutluluk saçıyor. Hep burada kalmak, hiç ayrılmamak istiyorum” dermiş.
Göksun’dan geçiyorum… Gidiş yolunda ilçeye giriyorum; dolaşıyorum…
O havayı, suyu, doğayı teneffüs etmek istiyorum.
Gençleştiriyor mu?.. Hayır…
Mutluluktan eser yok; canım sıkılıyor… Ve bir an evvel, Bülent Kaya adlı vatandaşa gitmek istiyorum…
¥
Bülent Kaya’ya ulaşmak için Göksun’u geçeceksin, dağları aşacaksın… “Bu yol biter mi?” diye düşüne düşüne… “Tatlar Beldesi’ne hoş geldiniz” tabelasına ulaşacaksın… “Oh be nihayet!” diye sevinmek boşuna… O tabela, yol girişinde…
Sürat ibresinin, 10’larda, 15’lerde seyretmesine aldırmadan en az yarım saat daha gideceksin… Ve en az 9 saatlik yolculuktan sonra, ortasından şırıl şırıl bir nehrin geçtiği merkeze ulaşacaksın…
¥
“Bir beyefendi vardır. Merhum Yazıcıoğlu’nun helikopterinin düştüğü bölgede yaşar!.. Ona gidiniz; Yol uzun ve meşakkatli olsa da gidiniz…”
İşte geldik… O beyefendi, Bülent Kaya… Bir zamanlar CHP yönetimindeymiş… Sivas’ı “yakmak” için Pir Sultan kutlamalarına katılan “Aziz Nesin heyeti”ndenmiş.
Ayrıntılarını Vakit’in dünkü manşetinden verdik; Ezanı susturmak, daha doğrusu Sivaslıyı tahrik etmek için davul zurna çalanlar, İslâm’a ve Müslümanlara yönelik hakaretleri çılgınca alkışlayanlar arasındaymış…
Madımak’taki “dumanların” arasında kalanlardan biri de bu Bülent Bey’miş. Soru yöneltmeme fırsat bırakmadan; “Gülerek yaktın, donarak öldün” alçaklığının kendisini nasıl öfkelendirdiğinden girdi Bülent Bey.
“Şerefsizlik” dedi. “Namussuzluk!”.. “Soysuzluk!”..
Ve… “Büyük nankörlük!..”
¥
Büyük Birlik Partililerin “Dumanların içinden çekip çıkarttığı” 35 kişi arasında yer aldığını söylüyordu…
Arif Sağ, o ve diğerleri… Duman zehirlenmesinden ölmelerine ramak kala; partiden uzatılan tahtayı kullanarak karşıya geçmişler…
Daha sonra “BBP’liler bizi sopayla karşıladılar” diyebilecek kadar Aziz Nesin’leşen Arif Sağ’ın da aralarında bulunduğu bu adamlar; o anlarda kendilerini kurtaranların ellerini ayaklarını öpüyorlarmış…
Hatta Arif Sağ, “Ankara’ya gider gitmez ilk işim Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarını ziyaret etmek olacak” diyormuş… Bu esnada, Gaziantep’te bulunan Muhsin Yazıcıoğlu’nun direktifleri gelmiş…
Başkan, arkadaşlarına talimat veriyormuş: “Kurtarılanların bütün ihtiyaçlarını karşılayın. Hepsini orada tutun, dışarı salmayın, zarar görmelerine fırsat vermeyin!..”
¥
O günlerde CHP yönetiminde olan ve Sivas’ı yakmak için Pir Sultan Şenliklerine katılan Bülent Kaya…
Sonra, sonra… Yıllarca birlikte siyaset yaptığı adamların, sözde aydınların, BBP’ye ve liderine nasıl iftira attıklarını görmüş…
Göre göre idraki artmış… İdraki arttıkça da tiksintisi!..
¥
CHP’liydi, Sivas’ı yakmak için Pir Sultan Şenliklerine giden “Aziz Nesin ekibi”ndeydi… Şimdi… BBP’nin Nurhak İlçe Başkanı…
Onunla, Muhsin Yazıcıoğlu’nu yutan dağlara bakarak sohbet ettik…
Madımak’tan çıkan; Madımak’ta BBP’liler tarafından kurtarılan adam, Muhsin Yazıcıoğlu’nu yutan dağlarda yaşıyor…
Yazıcıoğlu; “Göksun’a her geldiğimde biraz daha gençleştiğimi hissediyorum. Havası, suyu, doğası mutluluk saçıyor. Hep burada kalmak, hiç ayrılmamak istiyorum” dermiş…
O rezil “Gülerek yaktın, donarak öldün” pankartına en güzel cevap, bakın o topraklardan geldi…
Yazıcıoğlu’nun alevden kurtulmasına vesile olduğu adam, orada değil de… İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, ne bileyim Trabzon’da, İzmit’te… Türkiye’nin bir başka yerinde de yaşıyor olabilirdi; lâkin oradan çıktı!..
¥
Tesadüf yok!..
YOK!..