“Gülerek yaktın, donarak öldün”
Kışkırtma maddesi ve de kara leke...
Hangi gobelin işidir?..
Hangi sütü bozuk?..
Hangi vatan haini?
Hangi sırtlan yürekli, bu iftirayı merhum Muhsin Yazıcıoğlu’na atar?..
Güya Madımak’ı o yaktırmış...
Hem de gülerek!
Öyle ise donarak ölsün...
Demek ki ölsün...
Demek ki intikam alındı, demek ki helikopter faciası yüreklere su serpti...
Serinlediler...
Vay hainler, vay dönmeler, vay kanı bozuklar...
O pankartı kanlı ellerinizle nasıl taşıdınız?
Nasıl, masum bir faniye iftira çaldınız?
Allah’tan korkmadınız, kuldan da mı utanmadınız?
Görünen köy kılavuz istemiyor....
Sloganlarınız, kinleriniz, intikam dolu yumruklarınız...
Aynı hedefe yönelik, aynı taşın altından çıkma, aynı odakların karanlık ilişkileri. Belki de oradan buradan ısmarlama, belki de İttihatçılardan miras kalma...
O imansızlar...
Yüreksizler...
Korkaklar...
Salyalarından bu milletin birliği ile huzuruna kin fışkıran İngiliz tohumları, Sivas’ın Alevi-Sünni boyutu ile hiçbir zaman sönmesini istemezler...
İstemiyorlar ki dağları, bağları, ovaları kardeş olan Alevi ile Sünni’nin bir arada barış içerisinde yaşamasını. Gül istemiyorlar, bahar istemiyorlar...
İstiyorlar ki Türkiye vuruşsun...
Maraş olayları olsun...
Altından Garpisler çıksın...
Provokatör Nesin’ler eksik olmasın...
Düşman yürüsün, kan yürüsün, ocaklar sönsün, halk sindirilsin...
Onun için ateşi benzine tutuşturmak peşindeler...
Sözde, gülerek o yaktırmış...
Sivas’ın faili o!..
Peki Başbağlar’ınki kim?
Projeyi çizen öylesine çizmiş ki, önce işe Sivas’tan başlamış, Alevi kesimi iyice kızıştırdıktan sonra masum insanların yaşadığı Başbağlar’a geçmiş...
Başbağlar’da yüreklere ağıtlar yakıldı...
Masum insanlar kurşuna dizildi, ocaklar söndürüldü...
Olayların üzerine Sünni-Alevi rüzgârı estirilerek kinler saçıldı...
Ondan sonrası kızılca kıyamet... Meydanlar mahşer, zaman kapışma ortamı...
Olayı çıkaranlarla yapanlar ortalıklarda yok ama birtakım insanlar cinayet suçlusu olarak yıllardır zindanlarda tutsak, sefil, yıkılmış...
Olay yerine kim gelmişse, kim dişe gelmişse “işte bu da vardı” ifadesiyle ömür boyu zindan mahkumu. Ne garip...
Dosyasını okudum, gördüm...
Şahitler onlardan, suçlayanlar onlardan, her şey onlardan. Bir senaryo, perdeleri hiç kapanmayan bir oyun...
Merak ediyorsanız, alın siz de okuyun, göreceksiniz ki zindan çilesi çekenlerin suç işlediklerine dair doğru dürüst görgü şahidi yok, yakma ve de kurşunlama eylemini gören yok.
Dedim ya, ifadeler çok yalın “bu da oradaydı, bağırıyordu gördüm...”
Hepsi o kadar.
İşte bu ifadelere medya bindirdi, sermaye bindirdi, sütre arkası şer güçler bindirdi.
Hasan Pulur’un 4 Temmuz 2009 tarihli makalesinden: “Neydi bu insanların günahı?
Çoğu Aleviydi, solcuydu, şeriat düzenine karşıydı, laik ve cumhuriyetçiydiler.”
O zaman bir soruyu da biz soralım.
Neydi Başbağlar’daki masum köylülerin günahı?
Alevi değildiler, solcu değildiler, şeriatçıydılar (İslam hukuku), laik değildiler, cumhuriyetçi değildiler... Herhalde bu anlatımlardan şunu anladık...
Olanlar da öldürülecek, olmayanlar da...
Şunu da anladık.
2 Temmuz gelir Madımak sesleri yükselir, 5 Temmuz gelir kartelin sayfalarında Başbağlar adına tek bir satır çıkmaz.... 33 masum şehit adına ses yok, soluk yok.
Bundan da anlarız ki sivri tırnaklarıyla alabildiğine kaşıyorlar...
Kaşıyın...
Bir sivilce görseniz de kaşıyın, bir çıban görseniz de kaşıyın...
Kaşıyın ki...
Yara olsun, kan olsun, irin olsun....
İftiralar atın, tutmazsa da karartsın, leke bıraksın, siyahlatsın, morartsın...
Zaman gelir, bu karanlık odaklar da açıklanır...
(*) Emekli Hakim
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.