Cemal Nar

Cemal Nar

Müjdeli Bir Keşif

Müjdeli Bir Keşif

Şimdi size çok dikkat çekici, gerçekten ilginç, hem de çok tatlı, çok müjdeli bir keşf örneği sunalım: M. Serhan Tayşi, “Ali Emiri izinde” isimli hatıralarında yazıyor. (Timaş y. İst. 2009, s. 39-40):

“Annemin dedesi Şeyh Ali Efendiye dair tek hatıram, babamın Çocukken dinlediği bir hikâyeden ibaret. Babamın, her anlatışında: “Hepsi tahakkuk etti, hâlâ düşündükçe şaşarım" dediği bu hikâye şöyle:

Babam küçükken, evde büyüklerin sohbetlerini dinlermiş. Özellikle uzun kış gecelerinde çok keyifli sohbetler olurmuş. Onların bir tanesinde Şeyh Ali Efendi, halis muhlis İzmir şivesiyle şu mealde sözler söylemiş:

"Bir gün gelecek, buralara gâvurlar gelecek. Bayındır'a kadar ulaşacaklar; daha da ileri geçecekler hatta. Çok kötülükler edecekler. E, sonra ne olacak? Sonra bir sarışın komutan çıkacak; ondan sonra o vatanı kurtaracak. Vatanı düşmanlardan temizleyecek. Yeni bir devlet kurulacak. Padişahlık kaldırılacak. Fakat bu yeni devlette dinî işler zayıflayacak, İslâmî hayat zaafa uğrayacak. Bir eyyam böyle gidecek. Sonra İslâmiyet tekrar yükselecek ve güçlenecek..."

Bu olayı bizzat dinleyip anlatan Ahmet Rasih Efendi de bir Melami şeyhidir. Doğumu 1321 – 1905. Küçük bir çocuk olarak yaşı belki 7, belki10 dur. Yani tarih olarak çok çok 1912 veya 15. Demek yunanlılar daha İzmir’e çıkmamışlar. Ortada harp marp yok. Hacı Sinan Camii imamı Şeyh Ali Efendi bunları anlatıyor. Çok ilginç değil mi?

Tasavvufun faydalarından biri de işte böylesi keşiflerdir. Keşf, perdelerin açılması ile gayb -gizli- olan bir kısım şeylerin görülmesidir. Bunu, karanlık bir gecede çakan şimşeğe benzetirler. O da aniden çakar, karanlıkları bir an kaldırır ve bazı şeyleri kısa bir müddet gösterdikten sonra kaybolur gider.

Tasavvufun kaidelerine tam uyan bir sufi, yapmış olduğu ihlaslı ibadetler, riyazet, mücahede ve hizmetler sonucu beden zindanına hapis olan ruhunu kuvvetlendirdikçe ve kalbini saflaştırıp arındırdıkça, kalbin ilahi aleme ve ğayba ait hakikatları görmesine mani olan nefsani ve zulmani perdeler yavaş yavaş kalkar, böylece ilahi tecellileri temaşa eder, gaybi hakikatları görür hale gelir.

Aslında tasavvufun amacı ne keşif ve keramet, ne ilham ve rüyadır. Bunlar için çalışan, mahrumdur. Esas amaç, Allah’ın rızasıdır. Kaldı ki bunlar kişinin kemalatına da tam bir delil değildir. Bunlar ilahi bir ihsandır, takılıp da yoldan kalmamak gerekir. Bunlar gaye değil, vasıtadırlar. Doğrusu istîdat, kabiliyet ile de yakından alakalıdır.

Sufiler bu konuda bir çok ayet ve hadisleri delil getirirler. Keşf, peygamberlerden olursa mucize, sahabe ve evliyadan olursa keramet adını aldığı için keşfle ilgili delilleri, bu bilgileri de kendisinden aldığımız “Aydınlanma Yolu Tasavvuf” isimli kitabımızda yazmıştık, burada tekrar etmeyelim.

Keşfin kazanılmasında kulun bir etkisi olmadığından, yani tamamen Allah’ın bir lütfu olduğundan ötürü, bir başka ifadeyle kesbî, yani kazanılan değil vehbî, yani bağışlanan oluşu sebebiyle kul, keşf ile asla gururlanamaz ve onu gizli tutar, sebepsiz yere açığa vuramaz.. Tasavvufta “sır saklama” ilkesi buralarda büyük ehemmiyet taşır.

Unutmamak gerekir ki, batıl ehlinde de keşf olabilir. Öyleyse her keşf makbul ve muteber değildir. Burada ölçü, şeriattır. Şeriata aykırılık, kimden gelirse gelsin reddedilir.

Keşf’de az çok hata olabilir. Ancak vahiyde asla hata olmaz. Keşf’de hata olma sebepleri hakkında adı geçen kitabımızda bilgiler verilmiştir, oraya bakılabilir.

Burada anlatılan keşifte bizi ilgilendiren ve de sevindiren, işin sonudur hamdolsun. Şimdi bir daha görelim isterseniz:

“Düşman yurdu işgal edecek”. Etti nitekim.

“Sonra bir sarışın komutan çıkacak; ondan sonra o vatanı kurtaracak. Vatanı düşmanlardan temizleyecek.” O da oldu.

“Yeni bir devlet kurulacak. Padişahlık kaldırılacak. Fakat bu yeni devlette dinî işler zayıflayacak, İslâmî hayat zaafa uğrayacak. Bir eyyam böyle gidecek.” Evet, bunları da yaşadık.

“Sonra İslâmiyet tekrar yükselecek ve güçlenecek..." Evet, şimdi sıra bu safhaya geldi. Olaylar ve dünyanın gidişatı da bunu gösteriyor.

Bu zor zamanlarda verilen müjde, bir nevi Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)in Hendek Savaşında kayaya külüngü vurduğunda çıngılar arasında gördüğünü söylemesine benziyor. Orada Bizans ve Pars İmparatorluğunun fethi müjdelenmişti de inanmayan münafıklar” aç tavuk kendisini ambarda sanıyor” diye alay etmişlerdi.

O mucizedir ve kesindir ve de olmuş bitmiştir. Bu da bir keşiftir, hata payı olabilir, ama gidişat da onu gösteriyor.

Kaderde var olanı dünya gelse engelleyemez. Kaderi yazan kalemler kırılmış, mürekkepler kurumuştur. Olacak behemahal olacaktır. Korkunun ecele faydası yoktur.

Bundan sonra bize sevinmek ve gayreti artırmak düşer.

Evet, “Allah nurunu tamamlayacaktır, velev kerihel kafirûn.”(Saf, 8.)



Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi