Doğu Türkistan, aslında Türkiye’dir!
Geçen hafta, bir “acı haber”le daha sarsıldı Türkiye... Doğu Türkistan’dan gelen “vahşet, katliam ve soykırım” haberleri, hepimizi derinden sarstı... Çünkü, Doğu Türkistan’ı yıllardır “işgal” altında tutan Kızıl Çin yönetimi; “öldürülen arkadaşları”nın katillerinin bulunmasını isteyip, “protesto gösterisi” yapan Uygur gençlerinin üzerine “kurşun” yağdırmaya başlamıştı... Birçok ölü ve bir o kadar da yaralı vardı... Kızıl Çin yönetimi ölenlerin sayısını “186” olarak açıklayıp, bunların çoğunun da “Çinli” olduğunu iddia etse de, bu “resmî yalan”dan başka bir şey değildi!.. Çin, “katliamın boyutu”nu küçük göstermek için böyle bir “yalan”a başvuruyordu.
Oysa, “ölü sayısı en az 700”dü ve hatta “1000’den aşağı değil”di!..
HABERİ İLK VEREN VAKİT OLDU
Hepinizin bildiği gibi;
Bu rakamı “ilk telâffuz” eden Vakit’ti... Diğer gazeteler, bir-iki gün öncesine kadar, “Çin’in resmî açıklamaları”nı esas alıp, hâlâ “186 ölü”den söz ederlerken, Vakit, hem de 7 Temmuz Salı günkü sürmanşetinde “Doğu Türkistan’da 1000’den fazla şehit” olduğunu duyurmuştu.
Sadece bu da değil;
“Uygur kızlarının fuhuşa sürüklenmek istenmesi” ve “İslâm dinine savaş açılması” üzerine isyan eden Uygur gençlerinin 26 Haziran’da katledilmesiyle başlayan olaylarda, “Çin ordusunun tam bir vahşet sergilediğini” ilk duyuran yine Vakit oldu!..
Bunu “övünmek” için değil, ama bir “gerçeğin altını çizmek” için söylüyoruz...
Türkiye’deki tüm gazeteler, olayların büyüklüğünü “Vakit’in haberinden sonra” kavradılar...
Vakit, ilk haberini 6 Temmuz Pazartesi günü iç sayfalardan, sonraki haberini ise 7 Temmuz günü sürmanşetten “Çin iyice kudurdu” başlığıyla verdi.
“Vakit’in haberinden sonra”dır ki, diğer gazeteler “katliamı görmek” zorunda kaldılar...
İfade etmek durumundayız ki;
Vakit’in bu duyarlılığında, “dış haberler” konusunda son darece “dikkatli” olan muhabirimiz Mustafa R. Özgür’ün çabalarının büyük rolü vardır...
Genç muhabirimiz Mustafa R. Özgür, olayları yakından takip etmiş ve “Çin vahşeti”nin bir “soykırım”a dönüşmek üzere olduğu konusunda bizim dikkatimizi çekmiş, Vakit Yayın Kurulu da bu hassasiyete kulak vermiştir...
Ondan sonrasını zaten biliyorsunuz... Gerek İstanbul Haber Merkezimiz’deki, gerek Ankara Büromuz’daki muhabirlerimiz; hem Doğu Türkistan’daki ve hem de Türkiye’deki gelişmeleri adım adım izlemişler ve sizlere duyurmaya gayret etmişlerdir...
Hafta boyu verilen “demeç”leri, gerçekleşen “protesto gösterileri”ni, yapılan “resmî açıklama”ları ve “miting”leri, günü gününe sizlere duyurmaya çalıştık...
DOĞU TÜRKİSTAN NİÇİN ÖNEMLİ?
Sadece “haber vermek”le de yetinmedik...
Haberlerle, yorumlarla ve köşe yazılarıyla “Doğu Türkistan Dâvâsı”nın tarihçesini, “olayların perde arkası”nı anlatıp, “soykırıma yardım ve yataklık” edenleri “deşifre” etmeye çalıştık.
Çünkü Doğu Türkistan’ın; gerek “Türklük” olarak, gerek “Müslümanlık” olarak bizim tarihimizde çok önemli bir yeri vardır!..
Bazı yazarlarımızın ifadesiyle;
Biz, millet olarak “göçebelik”ten “şehir” hayatına ilk olarak Doğu Türkistan’da, Uygurlar Devleti devrinde geçmişiz... Karahanlılar devrinde, Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın izinde topluca İslâm’la şereflenmeye başladığımız mübarek vatan coğrafyası da Doğu Türkistan’dır.
İlk Türkçe sözlük olan “Divan-ı Lugat-it Türk”ü yazan Kaşgarlı Mahmud’u, devlet idaresiyle ilgili ilk eserimiz olan “Kutadgu Bilig”i kaleme alan Yusuf Has Hacib’i, daha lise kitaplarından öğrenmeye başladık...
İşte şu anda 35 milyon soy ve din kardeşimizin gerçek mânâda “Çin işkencesine” tabi tutulduğu, doğum kontrolü bahaneleriyle bebelerin dahi, daha ana rahminde iken analarıyla beraber katledildiği Doğu Türkistan’dan bahsediyoruz!..
Nükleer denemeler sonucu onbinlerce kardeşimizin ölü veya sakat doğduğu, yine onbinlercesinin kansere yenik düştüğü, onbinlercesinin çeşitli bahanelerle “rejim muhalifi-terörist” ilan edilerek zindanlara atıldığı, kurşuna dizildiği Doğu Türkistan’dan!..
Sahip olduğu dünyanın en yüksek graviteli ve en zengin petrol ve doğalgaz yataklarının sömürüldüğü, boru hatlarıyla işgalci Kızıl Çin Devleti’nin değişik bölgelerine akıtıldığı, yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin talan edildiği, her gün demiryolu ve havayoluyla binlerce Çinlinin yerleştirildiği, genç kızlarının ve erkeklerinin Çinlilerle evlenmeye zorlanarak asimilasyona tabi tutulduğu Doğu Türkistan’dan bahsediyoruz!..
10 YIL ÖNCE GÖSTERİ DE YASAKTI!
İşte o Doğu Türkistan; bugün “kan ve gözyaşı deryası” içinde, 1 milyarlık Kızıl Çin’e karşı “var olma” savaşı veriyor!..
Sesini de, Türkiye’den duyurmaya çalışıyor.
Hiç olmazsa, “Türkiye” gibi bir ülkeleri ve “Vakit” gibi bir gazeteleri var ki, “özgürce” haykırabiliyorlar!..
Çünkü, 10 yıl önce böyle bir imkânları da yoktu!..
Çünkü 10 yıl önce;
Kızıl Çin Devleti’nin baskısına, 1998 yılında net bir şekilde boyun eğerek; “23 Aralık 1998 tarihli ve 36 sayılı Başbakanlık gizli genelgesiyle” Türkiye’de Doğu Türkistan’ın adının anılmasını ve Doğu Türkistan’ın Ay-Yıldızlı Gökbayrak’ının asılmasını resmen yasaklayan bir Başbakan, evet; Anasol-D Koalisyonu’nun başı Mesut Yılmaz vardı!..
Ardından “57. Çarpık Koalisyon Hükümeti” dönemi gelip çatmıştı... 2000 yılı Ocak ayında Türkiye’yi ziyaret eden Kızıl Çin Devlet Başkanı Jan Zemin’e, “Atayurdumuzdaki soy ve din kardeşlerimize uyguladığı mezalim için bir armağan” olsa gerek(!) “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” takdim edilmişti!.. O günlerde; Türkistan göçmeni kardeşlerimiz kan ağlarken, koalisyonda Başbakan Yardımcısı olarak görev alan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, tabandan yükselen sitemlere karşı, bu madalyanın veriliş gerekçesini; “Cumhurbaşkanı Demirel çok ısrar etti, verdik” diye izah etmeye çalışıyordu.
Bahçeli bey bununla da yetinmemiş, Pekin’in davetine icabet ederek Çin’e 2002 Mayıs’ında resmî bir ziyaret yapmış ve Çin Başbakanı’na altın kaplamalı bir tabanca hediye etmişti!..
Bahçeli ve heyeti, daha Pekin’e ayak bastığında, Kızıl Çin Devleti, Doğu Türkistan’da o zamana kadar sınırlı izin verdiği Türkçe eğitimi de yasaklamıştı!..
Bu arada Çin’in, Ukrayna’dan “eğlence gemisi yapacağız” gerekçesiyle satın aldığı ve silahlarını söktüğü Varyag uçak gemisi, uzun tartışmalardan ve MHP kanadının uzun süre direnişinden sonra, izin belgesi devrin Başbakanı Ecevit’in baskısıyla MHP’li Devlet Bakanı’na bizzat imzalatılarak, Boğazlar’dan römorkörler yardımıyla geçirilmişti!..
Bu gemi şu anda Çin’in en modern uçak gemisi olarak donatılmış bulunmaktadır!..
TÜKETİMDEN GELEN GÜÇ: BOYKOT!
Biraz önce dedik ya;
“10 yıl öncesinin Türkiye’si”nden farklı olarak; hiç olmazsa bugün “isyan”lar dile getirilebiliyor, “protesto”lar yapılabiliyor, “miting”ler düzenlenip “Gök Bayrak”lar dalgalandırılabiliyor... Bu ülkenin Başbakanı, Çin’in uygulamaları için “Vahşet” diyebiliyor, “soykırım” diyebiliyor!..
Dahası; daha düne kadar “Türkiye’ye gelmesi”ne izin verilmeyen ve “Uygurların Anası” olarak bilinen Rabia Kadir’e “vize” verileceği resmen açıklanıyor!..
Yeter mi?.. Elbette yetmez!..
Gerisi, insanımıza düşüyor... İnsanımız, Kızıl Çin mallarına karşı “boykot” başlatıp “tüketimden gelen güç”lerini kullanırlarsa; en azından Çin’in, “tavrını gözden geçirmesi”ne sebep olabilirler!.. Kadınlar “Çin malı tabaklar”a, çocuklar “Çin malı oyuncaklar”a ve erkekler de “Çin malı takke, tesbih, seccade” ve benzeri eşyalara “boykot” uygularlarsa, en azından “vicdanî ret” haklarını kullanıp, “kanayan yaraya merhem” olurlar!..
Çünkü bir şey yapmak, hiçbir şey yapmamaktan daha iyidir!..
TÜRKİYE DE DÖNÜŞTÜRÜLMEK İSTENİYOR!
Biz, hafta boyunca bu tür “duyarlılık” çağrılarında bulunmakla yetinmeyip, “benzeri tehlike”nin Türkiye için de var olduğunu anlatmaya çalıştık...
Kızıl Çin; gerek “medya” yoluyla, gerek “resmî kararlar”la, “işgal” altında tuttuğu Doğu Türkistan’da tam bir “kültür soykırımı” uyguladı, halen de uyguluyor!.. “Kur’an-ı Kerimler yakıldı”, dinî ve milli kitaplar “imha” edildi... “Cami”lerin ise çoğu kapalı!.. Açık olanlarda da, ancak “ismi yasak listesinde olmayanlar” namaz kılabiliyor!..
Kısacası, bir “asimilasyon”, bir “dönüştürme” stratejisi uygulanıyor Doğu Türkistan’da!..
Ne yazık ki; bu “asimilasyon”a uygun olarak “kılık-kıyafetlerini Çin’lilere benzetenler” ve “onların yaşam biçimi”ni tercih edenler yok değil!..
Ama “benzemek istedikleri Çinliler” şimdi onları, hem de “yaşam biçimlerine bakmadan” katlediyor!..
Dedik ya, aynı tehlike, Türkiye’yi de bekliyor...
Türkiye de, bir “kültür işgali” altında...
“Toplumu dönüştürme” stratejisi; “medya” ve “toplum mühendisleri” tarafından bütün hızıyla ve en ince taktiklerle uygulanıyor!..
Ne yazık ki; “Türkiye’deki Müslümanlar” da, hem de “kendi paraları” ile bu “asimilasyon”a destek veriyor!.. Onların “ahlâksız dizileri”ni seyrediyor, onların dikte ettiği “yaşam biçimi”ne özeniyor, onların “gazete”lerine para veriyor!..
Unutmayalım ki; bu “iç işgal”in ardından, Allah korusun bir “dış işgal”in gelmesi, hiç de ihtimal dışı değildir!.. Böyle bir ihtimale karşı “uyarı”da bulunmak, bizim insanî görevimizdir!..
Biz, Doğu Türkistan’a dikkat çekerken, Türkiye’yi de böyle bir tehlikenin beklediğine işaret etmek istiyoruz...
Son gelişmelere bakın, kararı siz verin!..
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle.