Aile ve toplum
İnsanlığın en eski ve en kudsî müessesesi, en sağlam kalesi, sığınağı, dünyadaki cenneti ailedir. Kudsiyyetini, Hz. Âdem (as) ile Hz. Havva’nın (ra) yuvalarının Cennet’te tesis edilmiş olmasından da alır.
Ama ne yazık ki aile, büyük bir sarsıntı geçiriyor. 19. asırda palazlanmaya başlayan materyalizm, darvinizm, sekülarizm, sosyalizm, komünizm gibi çeşitli “izm”lerden müteşekkil Deccalizm; din, iman, mâneviyât ve mukaddes değerlere savaş açmış. Bunun bir parçası aileyi de bombardımana tabi tutmuş.
Sefih medeniyet nefsî arzu ve istekleri, egoizm ve hedonizmi (zevk ve lezzetkolikliği) alabildiğine palazlandırmış. Hayattan beklenenlerin çok fazla artması, evlilik dışı hayat, aşırı cinsel özgürlük, yalnız başına yaşamayı (single prents) ve aile yükümlülüğünden kaçışı hızlandırdı.
Bu, eşleri birbirine tahammülsüz kıldı.
Nice kadının en büyük aşkı “köpeği!” oldu.
Toplumu kasıp kavuran cinsî sapıklıklar yaygınlaştı.
Bu felsefeden beslenen çağdaş insan, hayatı ve özellikle aile hayatını mânâsız ve sıkıntılı buluyor. Sonuçta fert mutsuz, aile perişan, toplum ise huzursuzluk anaforunda.
Toplumu aile, aileyi ferdler meydana getirir. Özlenen ve beklenen temiz bir toplum için “önce temiz bir ferd”e ihtiyaç var. Böyle bir fert de ancak iyi bir aile ortamında yetişir.
İnsanlığın ve toplumun ihtiyaçlarına cevap veren İslâmiyetin, “evlilik ve aile”ye yönelik direktiflerini veya temizliği gerektiren mânâ ve ruhu incelediğimizde, insanlara her şeyden önce sağlam bir inanç ve düşünce yapısı kazandırdığını görürüz.
Aile, toplumun en önemli parçasıdır. Aile yoksa, toplum da yoktur. Ailenin psiko-sosyal getirilerine baktığımızda, sevgi, paylaşım, intizam, düzen, asayiş, yardımlaşma, dayanışma, iffetleri koruma, huzur ve mutluluk gibi derin kavramlarla örüldüğü görülür.
Aile ile insanlık başıboşluk, serserilik, fuhuş, zinâ, taşkınlık ve yalnızlıktan korunmuş olur.
Aile; hayatın ağır şartlarını birlikte göğüslemelidir. Gerçekten hayatın çok iniş ve çıkışları vardır. Zor ve sıkıntılı safhalarda eşler birbirine yardımcı olur; tesellî, destek ve güç verirler.
Gayr-i meşrû hayat, cinsî sapmalara ve bunun neticesi AIDS gibi muhtelif, öldürücü hastalıklara sebep olur. Meşrû ve sağlam bir evlilik, bu ve buna benzer sakıncaları ortadan kaldırır.
Kur’ân’da, “Zinaya yaklaşmayın, o fuhuştur ve kötü bir yoldur”1 şeklinde ikaz ediliriz. Kötü bir yol derken, sadece “zina”nın kendisi kastedilmez. Bu kötülüğün içine her çeşidi, ona götüren şeyler de girer.
Peygamberimiz (asm), “Kim gözünü yabancıdan çekmek, kendini nâmahremden korumak ve akrabalık hakkını gözetmek üzere evlenirse, Cenâb-ı Hak onu evlendiği kadınla, kadını da onunla mesut eder” 2 diyerek bu âyeti açıklar.
Özetle âile, nesli devam ettirme, nefsi, iffeti ve cemiyeti korumak için kurulmuş olan mukaddes bir müessesedir. Temelleri İlâhî hakikatlara dayanan âilenin, korunması için de sağlam tedbirler getirilmiştir.
Dipnotlar:
1- Kur’ân, İsrâ, 32.; 2- Et-Terğîb ve’t-Terhîb, 3: 46.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.