Günümüz siyaseti ve cihad-ı mânevî
Günümüz siyaseti, daha ziyade menfî işliyor. İsar, yardım, fedakârlık, merhamet, diğergamlık yerine, menfaat, boğuşma ve merhametsizlik hükmediyor. Makam ve mevki peşinde koşmak; rekabet etmek, menfaat ve çıkar çatışmalarına sahne oluyor. Bu yönüyle siyaset birleştirici değil, daha ziyade ayrıştırıcı bir rol üstleniyor ne yazık ki. Elbette bu siyaset, müspet değil, menfidir. Şefkat değil, şiddettir. Başkalarını yutmakla beslenir. Asayiş ve emniyeti de—ister istemez—bozar.
İslam âlemine ve özellikle Türkiye’ye Üstad Bediüzzaman’ın müspet harekete, ilme, imana ve tebliğe dayalı “cihad-ı mânevî” metodu lâzımdır. Bediüzzaman, fiilen bunun örneklerini sunmuştur. Hizmet Rehberi isimli eserinde de bu zamanın hizmet stratejisini çizmiştir.
Bediüzzaman’ın, deccalizm ile mücadelesinde müsbet hareketi, feragati, şecaat, merhamet ve şefkati esas alarak yapmış olduğu cihad-ı mânevî, kimsenin burnunu kanatmadan ülkemizi bu seviyeye getirmiştir. Talebelerini fitne, fesat, nifak ve şikaktan uzak tutmuştur. Asayişi zedeleyecek her türlü hareketten büyük bir hassasiyetle uzak tutmuş ve kardeşi kardeşe düşürecek menfaate dayalı canavar siyasetten sakındırmıştır.
“İman ilminden ibaret olan Risâle-i Nûr eczaları, emniyet ve asayişi temin ve tesis ederler. Evet, güzel seciyelerin ve iyi hasletlerin menşe’ ve menbaı olan iman, elbette emniyeti bozmaz, temin eder. İmansızlıktır ki, seciyesizliği ile emniyeti ihlâl eder.” (Tarihçe-i Hayat, 198).
“Madem îman hizmetinde ihlâs-ı etemle, anarşiliği durdurmakla, âsâyişi muhafaza etmekle sabır ve tahammül gerektir. Ben de bunun için rahatımı, haysiyetimi feda ediyorum. Onları da helâl ediyorum.” (Şualar, 200)
Kafa karışıklıklarının yaşandığı günümüzde, fikirlerin ve vicdanların tutulduğu şu dehşetli deccalizm çağında Bediüzzaman, ilim ve hikmet üzerine müesses bir İslâm mektebi kurmuş ve “cihad-ı mânevî” stratejisi çizmiştir. O, hepimize, İslâm ve özellikle Arap âlemine tebliğ ve irşad vazifesinde muhteşem, şaşmaz, şaşırtmaz bir örnek, bir üsve-i hasenedir.
Zaten onun tebliğ ve irşad metodu geçmiş büyük zatlarla da örtüşmektedir. Meselâ, İmam-ı Rabbanî, İmam-ı A’zâm Ebû Hanîfe ve Ahmed ibn Hanbel gibi zatlar, hapse atıldıkları, işkence ve zulümlere maruz kaldıkları halde, müsbet hareketi elden bırakmamışlar; “Yeryüzü düzeltildikten sonra onda bozgunculuk yapmayın.” (A’raf Suresi, 7/56), “Allah bozguncuları sevmez.” (Mâide Suresi, 5/64), “Islâh et, bozguncuların yoluna uyma.” (A’râf Suresi, 7/142) gibi Kur’ân’ın emirlerini hayatlarında tatbîk etmişlerdir.
Geçmiş dönemlerde din adına hareket eden “siyasal İslâm” ve bugün “dindarların iktidarı ele geçirme siyaseti” örnekleri ve bu uğurda, siyaset labirentlerinde heba edilen imkânlar, vakitler, nakitler, himmetler, gayretler ders almak için yetmedi mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.