Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

“İlkel yaratık”lar... Ya da “Fıçı Kafalı”lar!

“İlkel yaratık”lar... Ya da “Fıçı Kafalı”lar!

Herhangi bir olayın “sonucuna” bakarak yorum yapanların “şaşkın ördek”lerden hiçbir farkı yoktur... Şaşkın ördekler, nasıl ki, suya “kıçın kıçın dalarlar”mış; şaşkın insanlar da olayları “neticesi”ne bakarak değerlendiriyorlar... Oysa, her olayın bir “öncesi” vardır... Bir insan; nasıl ki “büyüme”den önce çeşitli “evre”ler geçirir ve önce “cenin”, sonra “bebek”, sonra “çocuk”, sonra “genç” ve en sonunda “yetişkin bir insan” olursa; birçok “olay” da, benzeri “evre”lerden geçer!.. Ama “şaşkın ördek”ler bu evreleri dikkate almayıp, doğrudan “sonuca” bakarak, hem kendilerini aldatırlar, hem de kamuoyunu...
Tıpkı, “İdil Biret Konseri”nde olduğu gibi!..
Açık ve net söyleyeyim; eğer “Alperenlerin protestosu”na yol açan olayın “evre”lerini ve nasıl geliştiğini bilmesem, ben de “kartel gazeteleri” ile “onların dümen suyunda” haberler yapan diğer gazetelere inanır ve Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın; “İlkel yaratıklar!.. Zavallılar” şeklindeki tepkisine hak verirdim... Ancak, “olayın gelişme süreci”ni çok iyi bildiğim ve de çok yakından takip ettiğim için; “Alperen Ocakları’na mensup gençler”in, sırf “milli ve manevi hassasiyetle” gerçekleştirdikleri “konser baskını”(!)na hak veriyor ve onlara “hakaret” edenlere, “aynı dil”den cevap veriyorum: “Yaratık da sizsiniz, ilkel de!.. Asıl zavallı ve barbar olan sizlersiniz!”
SARAY AVLUSU’NDA ŞARAPLI KONSER!
Efendim, olayın aslı, özetle şudur:
Hakan Erdoğan Prodüksüyon’un internet sitelerinde bir “duyuru” yayınlanır... Duyuruda özetle denilir ki;
“İdil Biret Topkapı Sarayı’nda...
Çaykovski, Şarap ve Günbatımı...
Başka söze gerek var mı?..
Konser: 11 Temmuz Cumartesi”
Duyurunun devamında şu ifadeler vardır:
“Sıradışı klasik müzik konserleriyle tanınan Hakan Erdoğan Prodüksüyon tarafından düzenlenen İdil Biret-The Whitehall Orchestra konserinin öncesinde, kültür dünyamızın çok sevilen duyeni Doğan Hızlan da DJ’lik yapacak ve kendi arşivini izleyecilere açacak.
Kayra’nın şarap sponsoru olduğu konserle seyircilere ücretsiz şarap da ikram edilecek.
Fransa, İtalya, Kaliforniya ve Anadolu’nun belli başlı bağ bölgelerinde üretilen Terra şarapları tadılacak.”
“Toplumdan gelen ikazlar” üzerine “duyuru”yu gören muhabirlerimiz; “Osmanlı Devleti döneminde, askerlerin Kur’an-ı Kerim ve dualar okunarak cepheye uğurlandıkları mekân”da “konser” verilmesinin, hele hele o mekânın bir “açık hava meyhanesi” haline getirilmesinin “şehitlerin kemiklerini sızlatacağını” düşünerek, “yetkili”leri arayıp, “şarap âlemi”nden haberlerinin olup olmadığını öğrenmeye çalıştılar.
İlk önce Hakan Erdoğan Prodüksüyon ile görüştüler... Onlardan “duyurudaki ifadeler doğrudur... Çünkü İdil Biret’in müziği ağırdır, içkisiz gitmez!” bilgisini alınca, Topkapı Sarayı Müdürü Prof. İlber Ortaylı’yı aradılar.
İlber Hoca’nın “konser”den haberi vardı ama “şarap servisi”nden haberi yoktu... Bunu öğrencine tepki gösterip; “Orada ha mangal yakmışsın, ha şarap servisi yapmışsın!.. Ne farkı var?” dedi.
BUNLAR DA FIÇI KAFALI!
İlber Hoca’nın bu sözleri, bana çimenler üzerinde “piknik” yapıp “mangal” yakanlara;
“Sahil Yolu’nda ise, (..) manzara da mangal düzeyindedir: Don paça soyunmuş adamlar geviş getirerek yatarken, siyah çarşaflı ya da türbanlı, istisnasız hepsi tesettürlü kadınlar mangal yellemekte, çay demlemekte ve ayaklarında ve salıncakta bebe sallamaktadırlar. Her 10 metrekarede, bu manzara tekrarlanmakta, kara halkımız kıçını döndüğü deniz kenarında mutlaka et pişirip yemektedir...
Balık pişirselerdi; kirli beyaz atletleri ve paçalı donlarıyla yatmazlar, hart hart kaşınmazlar, geviş getirip geğirmezler. Zaten bu kadar kalın, bu kadar kısa bacaklı, bu kadar uzun kollu ve kıllarla kaplı da olmazlardı!” diyen “cadaloz karılar” ile aynı insanlara “bidon kafalı” diyen “karteloz herifler”i hatırlattı!..
Öyle ya; çimenler üzerinde mangal yakanlar “kıllı ve bidon kafalı” oluyorsa, aynı çimenler üzerinde yan gelip “şarap” içenler de, herhalde “fıçı kafalı” olmalıdır!..
İZİN BAŞVURUSUNDA ŞARAP YOK!
Her neyse... Muhabirlerimiz, İlber Hoca’dan sonra İstanbul İl Kültür Müdürü Ahmet Emre Bilgili’yi aradılar...
İlginçtir; Ahmet Emre Bey’in de “şarap servisi”nden haberi yoktu... Evet, “konser”e izin vermişlerdi ama, “şarap servisi” yapılacağını bilmiyorlardı!..
Demek oluyordu ki;
Organizatör firma “konser için izin” almıştı ama orada “şarap servisi” yapılacağını gizlemişti...
Oysa; yaptıkları “duyuru”larda, açık açık “minderini kap, şarabınız bizden” diyorlardı!..
Muhabirlerimiz, “taraflar”ın görüşlerini aldıktan sonra, “haber”lerini hazırlayıp, Vakit Yayın Kurulu’na sundular...
Ve o haber, 10 Temmuz Cuma günkü Vakit’te, “Mukaddes avluda şarap küstahlığı” başlığı ile yayınlandı.
“Olayın öncesi” işte budur!..
BAŞKA BİR MEKÂN MI YOK?
Şimdi de gelelim “bundan sonrası”na...
Vakit’in, olayı “kamuoyuna duyurması”ndan sonra, böyle bir “rezalet”e tepki gösteren İstanbul Alperen Ocakları’ndan bir grup genç, tamamen “doğaçlama” bir şekilde Topkapı Sarayı’na gitmişler, “Kutsal Emanetler’in hemen yanıbaşında içki içilmesi”ne tepki koymuşlardır!..
“İnce ayrıntı”ya lütfen dikkat;
Gençler o mekânda “konser” verilmesine değil, “içki servisi” yapılmasına tepki göstermişlerdir!..
Bana göre; “konser”e de tepki göstermeliydiler...
Çünkü, “kutsal mekânlara saygı” gösterilmelidir!..
Öyle ya; koskoca İstanbul’da “konser” verecek başka bir yer kalmadı da; askerlerin “dua”lar edilerek, “Kur’an-ı Kerim”ler okunarak sefere gönderildiği o mekân mı kaldı?
İdil Biret veya bir başkası “konser” verecekse gitsin bir başka yerde versin konserini!..
HIRİSTİYAN’A SAYGI... YA MÜSLÜMANA!?!
Bilmem hatırlar mısınız;
1999’un Aralık ayında, yine böyle bir “kutsal mekân”da, ama “Hıristiyanlarca kutsal” bir mekânda, evet Aya İrini’de, yine böyle bir “içkili yılbaşı partisi” verilmek istenmişti de; “Fener Rum Patriği Dimitri Bartholomeos, fena halde sinirlenmiş ve dönemin DSP’li Kültür Bakanı İstemihan Talay’a, “esef dolu” bir mektup yazmıştı!..
Çünkü Aya İrini, “Hıristiyanlarca kutsal” sayılıyor, o mekânda bırakın “içkili yılbaşı partisi” düzenlenmesini, “Uluslararası Cerrahi Kongresi” yapılmasını bile içlerine sindiremiyorlardı!..
“Hıristiyanların hassasiyeti”nden dolayı, “Aya İrini’de düzenlenmek istenen “Uluslararası Omurga Cerrahi Kongresi”ne bile izin verilmemişti!..
Dediğim gibi;
“Cerrahi Kongresi”ne izin vermeyen Bakan İstemihan Talay’ın, aynı mekânda “içkili-yemekli yılbaşı partisi” düzenlenecek olmasına izin vermesi ortalığı karıştırmış ve Fener Rum Patriği’nin “esef dolu mektup” yazmasına yol açmıştı.
Patriğin, Bakan Talay’a gönderdiği “protesto mektubu”nda, özetle deniliyordu ki;
“Camide olsaydı, mü’minler ne derdi?”
İşte bu “protesto”dan sonradır ki; İstemihan Talay, verdiği izni iptal etmiş, dolayısıyla Aya İrini’de “yılbaşı partisi” yapılamamıştı!..
Peki, “Hıristiyanlarca kutsal bir mekân”da “içkili parti” yapılmazken, “Müslümanlarca kutsal bir mekân”da “içkili konser” verilmesine kim ve nasıl izin vermiştir?.. Hangi yetki ve hangi cür’etle?..
Sormak istiyorum;
“Konserde içki dağıtılması”na tepki gösteren gençler mi “ilkel yaratık”lardır, yoksa böyle bir rezalete imza atanlar ve onları destekleyenler mi?..
Evet, kimdir “ilkel yaratık” ve “zavallı” olanlar?.. “Müslümanlık hassasiyeti”ni ortaya koyanlar mı, yoksa “Müslümanların hassasiyeti”ni umursamayan “organizatör”ler ve Kültür Bakanı Ertuğrul Günay gibiler mi?..
Bana göre; asıl “ilkel yaratık”lar, asıl “zavallı”lar, ve asıl “barbar”lar kendileridir!..
İDİL BİRET BU KADAR DÜŞTÜ MÜ?
Sayın Ertuğrul Günay; evet, bu ülkede bir “bakan”dır ama milletin hassasiyetini “görmeyen” bir bakan!..
Eğer “bakan” değil de “gören” biri olsaydı; “İlkel yaratıklar!.. Zavallılar!” diye hakaret edip aşağılamaya çalıştığı “Alperen”lerin, “konser” için avluya giderken yanlarından geçen İdil Biret ve daha sonra çıktığı ekranlarda “olayı çarpıtmaya” çalışan kocası Şefik Büyükyüksel’e en azından “sözlü taciz”de bulunurlardı.
Oysa, “Alperen”ler, önlerinden geçip giden İdil Biret ve kocasına tek lâf etmemişler, böylece tepkilerinin “konser” değil, “içki”ye olduğunu göstermişlerdir!..
Açık söyleyeyim;
Eksik yapmışlardır...
Bence, “tepki” göstermek “demokratik bir hak”tır!..
Dolayısıyla, Alperen’ler İdil Biret’e de tepki gösterip;
“Müziğini, niye şaraba meze ediyorsun?.. Senin müziğin, sarhoşlar tarafından dinlenecek ağır bir müzik midir?.. İdil Biret ismi, şarapçılara kadar düştü mü?!?”
Diye bağırmalıydı... Çünkü “sarhoş şarapçılar”a konser vermiş olmak, “İdil Biret’in düşüşe geçtiği”nin bir göstergesidir!.. Böyle bir saygısızlığa, “üçüncü sınıf şarkıcılar” bile razı olmazlardı!.. Onlar bile; “şarkı” söylerlerken, salondan yükselen “çatal-kaşık-bıçak” sesine ifrit olur, “sanata saygı gösterilmesini” isterlerdi!..
VAKİT “MİLLETİN SESİ”DİR!
Bunu da böylece ifade ettiğimize göre, gelelim “Vakit’in provoke ettiği” palavrasına... Bu tavra, “hem suçlu, hem güçlü” tavrı denir!.. Bunlar, hem “suç” işleyip, hem de “zeytinyağı gibi üste çıkmaya” alışmış, millete tepeden bakan “zavallı” ve “ilkel” yaratıklardır!..
Ne yapmıştır Vakit?..
Yaptığı, sadece ve sadece “milletin hissiyatı”nı dile getirmek ve o kutsal mekânda böyle bir “rezalet”e izin verilmiş olmasına “tepki” göstermektir!..
Yaptığımız budur!..
Hani bir söz vardır... Atalarımız, “kıçına güvenmeyen mantar avına çıkmasın” derler... “Hassasiyet”lere rağmen, koskoca İstanbul’da, başka bir yer kalmamış gibi; sen kalkar “kutsal mekân”da, hem de “içkili konser” vermeye yeltenirsen, “protesto”ları da göze alacaksın arkadaş!.. Eğer; “protesto”lara tahammül edemeyeceksen, “milletin hassasiyetine saygı göstermeyi” öğreneceksin!
Çünkü “nüfusunun yüzde 99’u Müslüman” olan millet; “Hıristiyanların kutsallarına gösterilen saygı”yı, “Müslümanların kutsalı”na gösterilmesini de istiyor ve bekliyor!..
Bunu, herkes öğrenmeli!.. “Organizatör”ler de öğrenmeli, “Kültür Bakanı” da öğrenmeli!..
Çünkü Kültür Bakanı, sadece “şarapçıların bakanı” değil, aynı zamanda milletin de bir bakanıdır!..
İşte bu yüzden de;
“Haddini aşan sözleri”nden dolayı, bir an önce “Alperenler”den özür dilemelidir!..
Aksi halde; “Zavallılar!.. İlkel yaratıklar” sözünün adresi ve muhatabı bizzat kendisi olacaktır!..
Evet;
“Zavallı” da kendisi olacaktır, “ilkel yaratık” da!..
Sözün özü; Bakan Bey, “haddini bilmeli”dir!..

Çifte standartın şahı!
Tarih 27 Aralık 1999... Günlerden Pazartesi...
O günkü Hürriyet’in “7. sayfa”sında 9 sütuna bir başlık var.
Demişler ki, “Bakanın çifte standardı!”
Suçladıkları isim, dönemin DSP’li Kültür Bakanı İstemihan Talay... Peki, niye “çifte standartlı” olmakla suçluyorlar Bakan’ı?..
Suçluyorlar, çünkü Talay; Aya İrini’de “Uluslararası Cerrahi Kongresi”ne bile izin vermezken, “İçkili-Yemekli Yılbaşı Partisi” yapılmasına izin vermiştir!.. Hürriyet, işte buna “çifte standart” diyor!..
Öyle ya; “Uluslararası Kongre”ye bile izin vermeyen bir bakan, “içkili yılbaşı partisi”ne nasıl izin verir?..
Uzatmayalım, bu tepkiler üzerine Bakan bey “geri adım” atar, verdiği izni geri alır, tabiî Patrik Dimitri’den “teşekkür”ü de hak eder!..
Demek istediğim şu: O günlerde “kutsal mekânda içkili parti” izni verdi diye İstemihan Talay’a, hem de “9 sütunluk tepki” gösteren Hürriyet, dün baktım “Topkapı Sarayı’ndaki içkili konser”e tepki koyan gençleri, “Türkiye imajına haksızlık” yapmakla suçluyor!.. Demek oluyor ki; “Hıristiyanlar tepki” gösterince Türkiye’nin imajına halel gelmiyor!..
İşte bu tavır, eğer “gel-git akıllı” değillerse, “çifte standart”ın daniskasıdır ve tabiî “provokasyon”un da dik alâsı!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi