Meşrû ve sağlam bir âile yuvası kurulmazsa...
İnsan, bu dünyaya “nefsî arzularını tatmin ile zevk ve lezzet” için değil; insanî ve ulvî duygularını yüceltmek, mükemmelleştirmek için gelmiş.
Evlilik, yalnızca nefsî arzuları tatmin için meşru kılınan bir müessese değildir. Yalnız nefsî, behimî, hayvanî duygulara yönelik bir faaliyet, insaniyetin iflasıdır.
Ki, böyle bir anlayış hedonizmi, yani, zevkkolikliği getirir. Bu da, zahmet ve acılardan kaçmayı. Bu da çocuk bakımı, eğitimi ve geçimi gibi sıkıntılara katlanmamayı. Bu da aile müessesesini toplum hayatından silmeyi…
Aynı şekilde, “özgürlük ve serbest hayat” düşüncesiyle, kendisini çoluk-çocuk, aile bağları ile bağlamak istemiyor. Bu, gayr-i meşrû hayatı palazlandırıyor.
Gayr-i meşrû hayatın, bilhassa Batıda, başta fert, âile müessesesi ve sosyal hayatı perişan ettiğini, kasıp-kavurduğunu, çökerttiği apaçık görülüyor. Eğer temelleri haya ve iffete dayalı aile müessesesi kurulmazsa;
*Gayr-i meşrû, tamamen başıboş bir hayatta düzen, dolayısıyla huzur ve mutluluk yoktur.
*Doğan çocukların babası belli olmaz. Soylar karışır, nesiller tanınmaz olur. İnsanî ilişkiler ve akrabalık bağları tamamen kopar.
Babası belli olmayan çocuklar korumasız, âile şefkatinden mahrum, nafakasız, ruh ve beden sağlığı bakımından zayıf yetişir.
Çocukların kime ait olduğu belli olmadığndan, miras meselesinde kargaşalıklar çıkar. Hukuklar zayi olur.
*Kadınla erkeğin ortak mahsûlü olan çocuğa sadece anne bakmak zorunda kalır. Veya onu bir mâbedin avlusuna terk edecek veya bir yuvaya verecektir. Şu halde, çocuk anne-baba şefkatinden, âile eğitimi ve terbiyesinden mahrum kalır. Aile kurumu olmayınca, sosyal hayat çöker.
Nesiller belirsiz olunca, kardeş ve akrabaların biri biriyle evlenmesi de kaçınılmaz olur. Akrabalar arası, sevgi, saygı, hürmet, yardımlaşma hayal bile edilemeyecektir.
*Serbest hayat, kıskançlıkların azmasına, kavga, yaralama, hattâ cinâyetlere kadar varan hâdiselere sebebiyet verir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.