Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

“Şöhret âfettir!”

“Şöhret âfettir!”

Bir kez bir şekilde “meşhur” oldunuz mu yandınız, hayatınız kayar...
“İstendiğiniz gibi” olmaktan kurtulup kendi gerçeğinizi bir türlü yaşayamazsınız.
Kendi varlığınızla gerçeğinizi buluşturamazsınız.
Herkese tebessüm etmekten öylesine sıkılırsınız ki, özel hayatınızda (tabii şöhretten özel hayata fırsat kalırsa) somurtkan bir adama dönüşürsünüz.
Herkesi mutlu etmeye çalışırken, kendi mutluluğunuzu unutursunuz.
İstediğiniz gibi giyinemez, istediğiniz gibi yaşayamaz, istediğiniz gibi yapamaz olursunuz.
Gün gelir sıkılırsınız. Sıkılır ve “sıradan” biri olmak istersiniz.
Ancak siz sıradanlığa talip oldukça, sizi daha beter yüceltirler...
Kimi zaman “Zümrüdüanka” gibi bulunmaz bir varlık, kimi zaman Büyük Okyanus’ta sefere çıkmış bir “transatlantik” yaparlar sizi.
Küçük bir yelkenlinin etrafında özgürce uçuşan küçücük bir martı olma isteğiniz kursağınızda kalır.
Ne olmak istediğinizi sormazlar...
Ne istediğinizi umursamazlar!
Herkes sizinle ilgilenir gibi yaparken aslında yazdıklarınızla, topluma verdiklerinizle ilgilenir; tabiatıyla kişiliğiniz güme gider!
Herkes ne verdiğinize bakar, ne istediğiniz kimsenin umurunda olmaz.
Tıpkı onlar gibi, kendi sıradanlığınızı yaşamak istediğinizde “büyük adam” muamelesi yaparak sizi durdururlar, ardından dışlarlar, adeta paketleyip rafa kaldırırlar.
Kimse yüreğinizi paylaşmaz...
Hayatı tüm limitleriyle yaşama arzunuzla kimse ilgilenmez...
Kimse “hayat hakkı”nıza saygı göstermez.
İster istemez, büyük bir kalabalığın ortasında yalnızlığınızı yaşarsınız.
Zaten yüreğinin paylaşılmadığı yer, yazarın yalnızlığının başladığı yerdir!
Bu tavır bilinçli bir tavır değildir kuşkusuz, genelde sevgilerinden, saygılarından dolayı böyle davranırlar.
Zaten bu yüzden şöhret yalnızlaştırıcıdır...
Yalnızlığınız artar...
O yalnızlıkta tükenmeye başlarsınız!

Şöhret sadece büyük bir yalnızlık değil, aynı zamanda da büyük bir haksızlıktır!
Pek çok insanın özgürce kullandığı hakların çoğunu kullanamazsınız...
O kadar ki, kimi zaman özgürce gülemez, kimi zaman özgürce ağlayamaz, bazen özgürce dolaşamazsınız...
Kan kusarken bile kızılcık şerbeti içtiğinizi söylemek zorunda kalırsınız.
Meşhursanız kendiniz olamazsınız, sizi kendiniz olmaya bırakmazlar!
Belki de bu yüzden “şöhretler dünyası” iğrenç bir maskeli baloya dönüştü: İçi ayrı, dışı ayrı bir avuç insan bir gün içinde âşık oluyor, ertesi gün evleniyor, birkaç saat sonra da boşanıyor!
Şöhrette aradıklarını bulamayan şaşkınlar, aykırılıkta varlık arıyor!
Ne demiş şair: Sonuçta derin, ama sessiz bir çığlıktır yaşadığım!..
Bereket versin kimse duymuyor sessiz çığlıklarımızı!
Meşhur yazar, şikayet için anlatmamıştı içinden geçenleri, sadece kendisini anlayacağını umduğu birisiyle (benimle) yüreğini paylaşmak istemişti.
Yıllar sonra anladım ki, yazarımız bir kırık yürekmiş...
Güçlü, iradeli, diri, sağlam, sürekli moralli görünmekten yorulmuş.
Seven, küsen, darılan, barışan, üzülen, kırılan, acı çeken, incinen, sevinen, etten kemikten ve sıradan biri olmak istiyormuş.
“Beni olduğum gibi görsünler ve kabul etsinler istiyorum” demişti, “yorgun, deli, çocuk, haylaz olma hakkımı tanısınlar. Bu benim yaşama hakkımdır!”
Sonunda anladım ki, en dinamik hayatlar sahnelerde değil, alaca karanlıklarda yaşanır!
Ve anladım ki, hayatta kaybetmek de, kaybolmak da var!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi