Allah’ın himayesine girmek
Bildiği ve bilmediği nice düşmanları vardır insanın. Gözle göremediği küçük bir mikroptan tut depremlere, çeşit çeşit musîbetlere varıncaya kadar sayısız düşmanlar… Hepsi tetikte onu mahvetmek için beklemektedirler. Bunlara karşı kendi gücüyle korunabilecek durumda değildir insan. Çünkü son derece zayıftır, acizdir. Ancak gücü, kuvveti sonsuz, her şeyin dizgini elinde olan Allah’a güvenip dayanmakla korunabilir.
Onun içindir ki Allah dilemedikçe kimse kimseye beş kuruş fayda sağlayamayacağı gibi yine O dilemedikçe isterse bütün dünya onun aleyhinde toplansın kılına dahi dokunamazlar.
Nitekim başta amcası Ebû Leheb olmak üzere bütün Mekke halkı aleyhinde oldukları halde Kâinatın Efendisine (a.s.m.) birşey yapamamışlardı. Şu ibretli olay onun nasıl koruma altında olduğunun yüzlerce örneklerinden sadece bir tanesi:
İslâmın azılı düşmanı, yarasa ruhlu, kömür tabiatlı, “Ya Muhammed, Sen doğrusun. Ben seni değil, dâvânı inkâr ediyorum” diyecek kadar da inatçı ve mantık yoksunu Ebû Cehil’in düşmanlıkta gözü kararmış, başı dönmüş, “Ben eğer Muhammed’i secdede görürsem boynunu ayaklarımın altına alacağım” diyecek kadar da kendini kaybetmişti.
Hz. Muhammed’in (a.s.m.) sonsuz güç ve kuvvet sahibi bir Rabbi olduğunu, O’nun himayesi altında bulunduğunu bilemeyecek kadar dar düşünceli…
Gün geldi Peygamberimizi (a.s.m.) namaz kılarken gösterdiler ona. Yanına yaklaşmak istedi. Ama bir türlü gidemiyor, aksine adımlarını geri geri atıyor, çekiliyordu. İçini bir telâş, bir ürperti sarmış, neye uğradığını, ne yapacağını şaşırmıştı. Arkadaşları, “Ne oldu sana ey Ebû Cehil?” dediler. O derinden derine soluyor, kaçmış rengiyle kekeleyerek konuşuyordu: “Benimle Muhammed arasında ateşten bir çukur var. Kanatlar gördüm, korktum.”
Allah, Sevgili Resûlünü (a.s.m.) o hâin düşmana bırakmamıştı. Resûlullah (a.s.m.) olayla ilgili olarak şöyle buyurur: “Eğer o bana yaklaşacak olsaydı, melekler onu paramparça edeceklerdi.”
Hadise üzerine Alak Sûresinin şu meâldeki âyetleri indirildi: “Fakat insan, kendisini ihtiyaçtan uzak görünce azgınlaşır.
Dönüş ancak Rabbinedir.
Allah’ın kulunu namaz kıldırmaktan alıkoyanı gördün mü?
Gördün mü o kâfiri? Eğer o doğru yol üzerinde olsa yahut kötülükten sakınmayı tavsiye etse daha hayırlı olmaz mıydı?
Gördün mü o kâfiri? Eğer o yalanlayıp haktan yüz çevirirse, Allah’ın kendisini gördüğünü bilmez mi?
And olsun ki, eğer o inkâr ve isyanına son vermezse, Biz onu alnından yakalayıp Cehenneme sürükleriz.
Zira o pek yalancı ve günahkâr bir alındır.
O kavmini yardıma çağırsın.
Biz de zebanileri çağıracağız.
Hayır, sen ona aldırma. Secde et ve Rabbine yaklaş.
(Bu son âyet secde âyetidir. Dinleyince veya okuyunca secde edilmelidir.)
Önemli olan Allah’a gönülden bağlanıp O’nun himayesi altına girmek değil mi? Yoksa hadsiz düşmanlara karşı insan nasıl korunacak?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.