Millî burjuvazi geldi mi?
MÜSİAD’ın kurucu başkanı Erol Yarar’ın bir gazetede yayınlanan söyleşisi, Türkiye’deki dönüşümü doğru olarak kavramak isteyenlere ipuçları veren dikkatle okunması gereken metinlerden.
Türkiye millî burjuvazisiz “millî hakimiyet” prensibini işletmeye çalıştı. 19. yüzyılın sonunda, 1. Meşrutiyet ilân edildiğinde arazi ve ziraat müslüman çoğunlukta, ticaret ve sanayi gayrimüslim azınlıklarda olduğu için bunu işletemedi. Belki de günün şartları elvermediği için ziraat kesimi kendiliğinden ticarete, sanayiye geçemedi. İttihatçılar, millî burjuvazi “yaratma”ya yöneldi. Cumhuriyet bunu devleti burjuvazi üreterek sürdürdü. Devlet imkânları, tüccar ve sanayici sınıfı oluşturmak için seferber edildi. Türkiye’nin yönetim oligarşisi parayı verdi, düdüğü çaldı! Sadık burjuvazisini “yarattı” kendi ilkelerini, ideolojisini burjuvazisine de benimsetti. Basın yayın sektörü de aynı durumdaydı.
Türkiye’nin bu yapı ile çok partili hayata, demokrasiye geçmemesi gerekiyordu. Çünkü demokrasi bu yapıyı bozardı! Nitekim öyle oldu. Halkın yönetimi belirlediği bir sistemde eninde sonunda, oligarşik yapılar sarsılır. Demokratikleşme, eğitimin yaygınlaşması, şehirleşme Türkiye’nin yapısal dönüşümünü hızlandırdı.
Cumhuriyet’ten sonra merkezden kovulmuş olan İslâm, 1950’den sonra şehirlerin kenarında belirmeye başladı. İlk nesil şehirde tutunmaya çalıştı ve ikinci nesli iyi yetiştirmek için çaba sarf etti. İkinci nesil okuyarak ve statüsünü yükselterek şehir hayatına katıldı. Üçüncü nesil ise, şimdi şehrin merkezinde boy gösteriyor.
Bu yapı değişikliği, elbette Türkiye’nin güç merkezleri tarafından da okundu ve ciddi rahatsızlık doğurdu. Fakat yapacak çok fazla şey yoktu. Nehrin yatağı değiştirilmek istenmişti, bir ölçüde de değiştirilmişti. Fakat su akışına bırakıldığında, nehir yatağını buldu. O zaman totaliter yöntemlere başvuruldu. Müdahaleyle, mevzuatla, yargıyla tabiî dönüşüm durdurulmaya çalışıldı.
MÜSİAD kendinin ve gücünün farkında bir işadamı zümresinin olan biteni adlandırma çıkışı idi. Erol Bey’in bu yeni zümre için şu tesbiti önemli: “Ben buna yeni değil aslî diyorum. Diğerlerinin sundukları ve Türkiye’nin değeri diye tanıtmak istedikleri hiçbir değerin kültürün kökü, aslı bu toprakta değil.”
Erol Bey, ülkenin kültürüyle barışılması gerektiğini, ülkeye ancak barışık insanların önemli değerler getirebileceğini söylüyor.
Sentetik burjuvazi, batı burjuvazisinin değerlerini onun Türkiye acentesi gibi benimsedi. Bu hayat tarzından güzel sanatlara kadar böyleydi. Bunlar acentesi oldukları kültürün seçilmiş örneklerini müzikte, raksta, seyirlik alanlarda ortaya koyuyor ve bunun için servet sayılacak paralar harcamaktan çekinmiyorlar. İstanbul’un köklü devlet müzelerinin karşısında onların “modern” müzeleri büyük rağbet görüyor. Bu grup içinde şahsî zevkleri için geniş kadrolu senfonik orkestralar besleyenler var. Buna karşılık, yerli sermayenin “burjuva”larının sanat ve kültür namına neler yaptıklarını tesbit etmek için bir hayli çaba sarf etmemiz gerekiyor!
Türkiye’nin aslî burjuvası denilebilecek kesimin sanatla veya estetikle fazla işi olmuyor. Çoğunun ders kitabı dışında okudukları kitap sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Beş şair, yazar, ressam, fikir adamı… say deseniz, daha birinci isimde tökezliyorlar. Güzel sanatlar onların kapısına uğramıyor. En hâyide metaları sanat eseri sanıyorlar. Bütün sanat kesimlerinin bildiği bir kavramla ifade etmek gerekirse, onların en pahalı zevkleri dahi “kiç” çerçevesinde kalıyor. (“Kitsch" değersiz şey, düşük kalitede sanat ve edebiyat malzemesi. Avam zevkine hitap eden şık görünümlü kalitesiz eser.)
Erol Bey’in iyimserliğine rağmen kültür veya sanatın Türkiye’nin “aslî” burjuvazisinin kapsama alanına girdiğini söylemek, şimdilik mümkün değil. Elbette istisnalar vardır. Değerleri yaşatmak ciddiyet gerektirir. Bu da süreklilik ve istikrarla olur. Lâfla, nutukla, hamasetle olmaz. Burjuvazi “şehirli” (=medenî) demektir, gelenek oluşturmak da bir şehirliliktir.
Millî burjuvazi siyasete geldiyse de kültürde pek görünmüyor! Kültürsüz millî burjuvazi olmaz!
Özür: Dünkü yazımızda 4. Mehmed sehven 5. Mehmed olarak yazılmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.