Yürek Seferine çıkmak
Geçenlerde eski bir dostumun ziyaretine gittim…
Gencecik oğlunu kaybetmiş…
Aşırı stres ve sıkıntı dolayısıyla felç geçirmiş… Bir tarafını kullanamıyor.
Vaktiyle o kadar neşeli, hareketli bir insandı ki, yatakta kıpırtısız yatışına inanamadım.
Her şey amma da değişmiş. Tabii bu arada ben de bir hayli değişmişim. Eski dostlarımdan biri televizyonda “Tarihçe” programını seyrettikten sonra arayıp “Çok değişmişsin” dedi…
Kesin değişmişim. Hepimiz değişiyoruz. Farkında değiliz, ama zaman çok büyük bir hızla akıyor…
Yaş ilerliyor…
Buna bağlı olarak görüntümüzde dökülmeler, aşınmalar, sarkmalar, buruşmalar oluşuyor.
Vaktiyle gür ve siyah olan saçlar beyazlaşıp döküldü…
Gergin olan yüz buruştu, gözlerin altı torbalaştı. Göbek çıkıp sarktı, dizlerde ve omuzlarda ağrı başladı.
İhtiyarlıyoruz be dostlar!
Yolda karşılaştığım bir dostum yarı şaka, yarı ciddi: “N’aber ihtiyar?” diye takılınca, “Ama sıradan bir ihtiyar değil, bahtiyar bir ihtiyar!” dedim, durumu biraz kurtarmak için.
Bahtiyarlığım, ürettiklerimden ve sizlerle paylaştıklarımdan ötürüdür.
Yıllar amma da çabuk geçti…
1971 Temmuzunda gazeteciliğe başladığımda özellikle bu alanda tam bir “kaht-ı rical=adam kıtlığı” vardı. Habercilikten röportajcılığa, dizi yazıdan araştırmaya kadar her işe koştum.
Ayrıca aynı gazetede değişik imzalarla iki köşe yazısı yazıyordum.
Kırkıncı yılına yaklaşan gazetecilik hayatımın yirmi yılında güncel siyaset ve ekonomi gibi, çok kimsenin “önemli” saydığı konularda yazdım…
Özellikle siyasi konularda çok iri, çok tumturaklı ve gayet oturaklı laflar ettim… Ama ülkemde hiçbir şey değişmedi…
“Lafla peynir gemisi yürütme”nin mümkün olmadığını tecrübelerimle gördüm ve iri laflar etmeyi genç (ve kendini hâlâ genç zanneden) meslektaşlarıma bırakıp uzun bir “yürek seferi”ne çıktım…
Bunun bir sonucu olarak, onbeş yılı aşkın bir zamandır Moral FM Radyosu’nda, (cumartesi, Pazar günleri hariç, her sabah saat 10.30’da) “Hayatın Yorumu” başlığı altında yürek eksenli yorumlar yapmaya çalışıyorum.
Bir yıldan beri de Net Tv’de (her Cuma saat 21.00’de) tarih anlatıyorum.
İşlediğim konuların başında pek tabii “insan” geliyor. “İnsan olmanın anlamı” üzerinde duruyor, insanın duygu dünyasını ve kendi gerçeğini (kimilerine göre “küçük meseleler”i) ilgilendiren konulara öncelik vermeye çalışıyorum.
Aradığım insan projesini yakalayıp sunmak için de kimi zaman tarihe gitmek zorunda kalıyorum. Zaten Net Tv’deki “Tarihçe” programı da böyle bir arayışın ürünüdür.
“İnsan olmanın anlamı”nı kimi zaman konuştum, kimi zaman Vakit’te, ya da çeşitli dergilerde yazdım, kimi zaman konferanslarda seslendirdim…
Sonra da kalıcı olması için kitaplaştırdım. (Tüm kitaplarım Nesil Yayınevi’nden temin edilebilir. Telefon, 0212 551 32 25)
Sizlerden gelen yansımalar isabetli bir yol tuttuğumu gösteriyor. Bu da benim cesaretimi artırıyor.
Çünkü zaman zaman “herkes gibi” olmamı isteyen eleştiriler alıyorum.
Dış, ya da iç politika konusunda önemli bir gelişme varken, bendenizin “zamanı derin yaşamak” başlıklı, “kel alâka” dedirtecek yazılar yazmamı bazıları yadırgayabiliyor.
Bu tepkileri normal karşılıyorum. Zaten herkes iç ve dış politika yazıyor, ekonomi yazıyor, savaş ve terör yazıyor.
Bari ben farklı konulara gireyim diyorum.
Aşkı yazmak istiyorum, sevgiyi yazmak istiyorum, barışı yazmak istiyorum; dostluğu, kardeşliği, arkadaşlığı, komşuluğu, yardımlaşma duygusu, eski insanımızı ve imanımızı yazmak istiyorum.
Çünkü bunlar eti, kemiği, siniri, damarı, kanı, bakırı, demiri, fosforu, nitratı; kısacası anlamsız elementler ve kromozomlar yığınını “insan” yapan şeylerdir.
İzninizle ben sizinle birlikte bu kulvarda kalayım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.