Geç gelen adalet
“Geç de gelse, adalet geldi ya” demek, belki bir tesellidir amma, adalet yerini buluncaya kadar kaybedilenler telafi edilmedikten sonra o adalet yarım adalettir.
Sevinmeli miyiz, üzülmeli miyiz bilmiyorum. Sevinmeliyiz; nihayet zorbacı ve bölücü çevrelerin, insan hak ve hürriyetlerini gasp eden cuntacıların, darbecilerin, binlerce gencin hayatını karartan adaletsizliği giderildi.
Üzülmeliyiz; hayatı kararan binlerce çocuğumuz, kurban gittikleri adaletsizliğin burukluğuyla ömür boyu yaşayacaklar. Bir üniversiteye girememenin, okuyup ideallerine kavuşamamanın acısını hiç unutmayacaklar ve onları bu duruma sokanlara lanet okuyacaklar.
Ne olursa olsun, lanet okumak, beddua etmek, iyi insanlara yakışmaz ve doğru değildir. Fakat yanlış yapma ve yakışıksız bir iş yapma haklarını kullanarak lanet okumalılar. Çünkü lanet okunmayacak gibi değil yaşananlar. Hatta çocukların kendileri değil, bütün bir aileleriyle beddua etmeliler.
Tabii bu arada doğru yapma haklarını da kullanarak; adaleti sağlayan şimdiki YÖK üyelerine de dua etmeli, teşekkür etmeliler. Dünya üzerinde hiçbir haksızlık, adalete kavuşmadan son bulmaz. İşte şimdilik adalet yerini buldu, bulduranlara teşekkürler.
Katsayı kalktığı haberini aldığımda birkaç arkadaşımla beraberdim, haberi duyan herkes sevindi. Yalnız sadece bir genç kafasını önüne eğdi ve ağlamaya başladı. O genç, meslek lisesi mezunuydu ve bir matbaada işçi olarak çalışıyordu. Katsayı uygulaması yüzünden istediği fakülteye gidememişti. Ağladı, ağladı, ağladı.
Benim gördüğüm bir kişiydi. Böyle binlerce genç beyin, faşist zihniyetler yüzünden mağdur oldu. Hâlbuki onların da babaları, anaları, hatta yedi sülaleleri bu toprağın insanı. Devletine, milletine hizmet ediyor ve diğer normal liselere giden ailelerden bir farkları yok. Hatta aynı aileden düz liseye gidip üniversiteye giren çocukları var.
Peki, bütün bu engellere rağmen, kendisini kurtaran meslek lisesi mezunu çocuklarımız yok mu? Elbette var. “Geç de gelse adalet yerini bulmuştur” diye sevinerek o başarılardan bir iki örnek vermek istiyorum.
Üç kız çocuğu bir babadan söz ettiler. Baba Kıbrıs gazisi, vatanı için, milleti için vuruşmuş ve gazi olmuş. Ülkesine ve milletine bağlılığı konusunda o insanla kimse boy ölçüşemezmiş. Bu topraklar için şimdi bile gözünü kırpmadan ölüme gidecek biriymiş.
Bu baba, üç kızını da meslek liselerine göndermiş. Kızlarımız mezun olduktan sonra katsayı yüzünden herhangi bir üniversiteye girememiş ve ortada kalmışlar. En küçük kız bir gün ailesini toplamış ve “Böyle kös kös oturmanın, acı çekmenin âlemi yok. Dünyanın sonu değil, haydi hep birlikte bu işi başaracağız” diye harekete geçmiş.
Kızın halini gören aile heyecanlanmış ve başlamışlar “neler yapabiliriz” diye araştırmaya. Lafı uzatmayayım ve sonunu söyleyeyim. Üç kızın ikisi Boğaziçi’ni, birisi Marmara Üniversitesi’ni kazanmış. Kazanmışlar kazanmaya da bu sefer de başörtüsü engeli çıkmış karşılarına.
Bu sefer baba girmiş devreye. Evini, arabasını satmış, burs bulmuş ve kızlarını yurtdışında okutmaya karar verip, ikisini ABD’ye, diğerini Avusturya’ya göndermiş. Şimdi ABD’dekiler orada, Avusturya’daki de Hollanda’da başörtüsüyle öğretim üyeliği yapıyormuş.
Örnekler çok. Bir polis vatandaşımızın çocuğu, meslek lisesinden mezun olur ve katsayı faşizmine takılır. Aile perişan olur haliyle. Baba hayatını bu topraklar için harcamış, anne çocuğunu okutmak için gece gündüz emek vermiş ama çocuk, bütün hücreleriyle insan hak ve hürriyetlerine düşman olanların yüzünden üniversiteye girememiştir.
Yerim bittiği için o gencin şu an ne halde olduğunu söyleyeyim. Katsayı mağduru delikanlımız, büyük iştiyakla üniversite imtihanlarına yeniden girmiş, ODTÜ’yü kazanmış, okulunu bitirmiş ve şimdi çok önemli bir görevde hayatını sürdürüyormuş.
Yeni çıkan kararın içeriğini ve nasıl işleyeceğini bilmiyorum ama geçmişte katsayıya takılan çocukların hepsi yeniden imtihanlara girmeli ve başarmalılar. Yarım kalan adaletin bu kısmını da onlar tamamlamalılar. Hayırlı uğurlu olur inşaallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.