Nutuk’da değişen konuşma!
Bu sıcak yaz günlerinde, resmî ideoloji ve ideolojiye zemin oluşturan yakın tarih bilgisi üzerinde durmak ihtiyacını duyuyoruz. Çünkü son zamanlara kadar ideoloji ve onun arka planını meydana getiren yakın tarih bilgisi, yargının mevzuat konusundaki tedrice uymadan serbestçe karar vermesine imkân sağlıyordu. İki gündür, kurtuluş ve “kurtarıcı” ideolojisini güçlendirmek için çarpıtmaya maruz kalan yakın tarihle ilgili bazı hususlara dikkat çekiyoruz.
Bugün çok bildik bir mevzudaki hâfıza tazelemesi ile başlamak istiyoruz. Devletin tek parti döneminde yayınlamaya başladığı İnönü/Türk Ansiklopedisi’nin Atatürk maddesinden şu satırları aynen aktarıyorum: “Atatürk, kırk ay sonra Türk ordusunun başında kazanacağı büyük zaferle sona erdireceği bu işgalin (İzmir) başladığı günün ertesi (16 Mayıs) akşamı, ‘Bandırma’ adlı küçük ve çürük bir vapurla ve beş-on kişilik karargâhıyla İstanbul’dan ayrılmış, 19 Mayıs sabahı erkenden Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basmıştır.”
Bu metin 1940’larda yazılmıştır. Ansiklopedi maddeleri imzasız olmakla birlikte, böyle mühim bir konunun işin uzmanı olan meşhur bir kimse tarafından yazılmış olması gerekir. Yakın tarihi yaşayanlar, o sıralar büyük ekseriyetle hayattadır. Doğru bilgi için veya kuşkulu bilgileri doğrulatmak için onlardan faydalanmak mümkündür. Peki M. Kemal Paşa kaç kişilik maiyetle yola çıkmıştır? Beş-on kişiyle mi? Değil elbette!
Son sadrazamlardan İzzet Paşa’nın ifadesiyle, kendisine “şimdiye kadar hiç bir faniye nasib olmamış genişlikte” yetki verilen, teftiş dairesindeki askerî birliklerden başka komşu kolordulara ve bütün Anadolu vilayetlerine emri geçerli, memurları istediği gibi görevinden alabilecek veya tayin edebilecek olan ve maiyetine özel vapur tahsis edilen bir kimsenin 5-10 kişiyle yola çıkması mümkün mü? Öyle olsa idi, Erzurum’daki 15. Kolordu kumandanlığına tayin edilen Kâzım Karabekir Paşa gibi tarifeli sefer yapan vapurlardan biriyle (Kâzım Paşa Gülcemal’le gitmiştir) Samsun’a gönderilirdi!
Neyse, 1940’larda böyle yazıldı, fakat sonradan Paşa’nın maiyetinin 18 kişi olduğuna dair bilgiler ortaya çıktı. Hatta bu mevzuda kitap yazıldı. (Dr. Fethi Tevetoğlu: Atatürk’le Birlikte Samsun’a Çıkanlar.)
Fakat asıl rakam bunun da üstündeydi! Karargâhın üst subaylar (ümera) ve subaylardan (zâbitan) oluşan mevcudu 23 kişidir! “Bandırma küçük (ve çürük) bir vapurdur! Bu kadarla iktifa edelim, mevcut artmasın, batma tehlikesi var” denilebilir! “Bandırma küçükmüş ama, Karamürsel sepeti değilmiş” dedirtecek bilgiler var. Bu 23 kişiye ilaveten, 5 çavuş, 3 onbaşı ve 17 erden oluşan 25 kişilik yüksek subay ve subay olmayan personel de gemidedir! Etti 48 kişi! (Bkz. Prof. Dr. M. Fahreddin Kırzıoğlu: Bütünüyle Erzurum Kongresi, sf.118).
Demek ki neymiş? M. Kemal Paşa Bandırma Vapuru’nda 48 kişiyle berabermiş! (“Çılgın Türkçü” kronolojisinde hâlâ Tevetoğlu’nun 18 kişisi ile idare etmeye devam ediyor!)
Dün, Erzurum Kongresi’ni M. Kemal Paşa’nın toplamadığını, Erzurum ve Trabzon kuva-yı milliyecilerinin müştereken topladıklarını yazmıştık. Paşa bu kongreye katılmıştır. Erzurum cemiyetinden iki kişi istifa etmiş/ettirilmiş, yerlerine M. Kemal Paşa ve Rauf Bey seçilmiştir. Bu sırada görevden alınmak istendiği için M. Kemal Paşa askerlikten istifa etmiş, fakat kongreye pırıl pırıl paşa ve altın kordunlu padişah fahri yaveri üniformasıyla gelmiştir! Gümüşhane temsilcisi Zeki Kadirbeyoğlu, üniformasını çıkarması gerektiğini hatırlatınca salonu terk etmek zorunda kalmıştır. Resmî tarihte, paşanın sivil kıyafeti olmadığı için, askerlik mesleğinden istifa ettiği, sine-i millete döndüğü halde üniforma giymeye mecbur kaldığı, validen ödünç alınan sivilleri giyerek salona döndüğü yazılıdır! Bu böyleyse, 11 Haziran 1919’da Amasya’da spor ceket ve pantalon ve elbette başda kalpakla çekilmiş resmi ne yapacağız?
Kırzıoğlu’nu şaşırtan başka hususlar da var: Mustafa Kemal, Kongre başkanlığına seçilmiştir. Bunun “oybirliği” ile olduğu muteber inkılâp tarihi kitaplarında yazılıdır. Halbuki oy çokluğu ile seçilmiştir. Bu sonucu değiştiren bir durum değildir ama, şefin mutlak etkisinde ısrar edilmektedir!
M. Kemal Paşa, Kongre’de reis seçildikten sonra bir konuşma yapmıştır. 1919’da yapılan bu konuşma 1927’deki Nutuk’da değişik şekilde yer almaktadır.
İşte konuşmanın son kısmı:
“En son olarak niyazım (duam) şudur ki, Cenab-ı vacibülâmâl (hareketlerimizin sahibi, Allah) hazretlerinin Habib-i Ekremi (Hz. Peygamber) hürmetine ve bu mübarek vatanın sahibi ve müdafaii ve diyanet-i celile-i Ahmedi’nin (Yüce Muhammed dininin), ila yevmilkıyame (kıyamete kadar) haris-i asdakı (sadık bekçisi) olan millet-i necibemizi (asil milletimizi) ve makam-ı saltanat ve hilafet-i kübrayı masun (yüce hilafet ve saltanat makamını dokunulmaz) ve mukaddesatımızı düşünmekle mükellef olan heyetimizi muvaffak kılsın!... Âmin.”
Paşa milletten, 1919’da bu duaya “âmin” demesini istiyorken, 1927’de aynı fikirde olmadığı için, Nutuk’a almıyor!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.