'Türk sorunu' var mı?
"Kürt sorununu çözerken, ortaya bir Türk sorunu çıkar mı?" sorusu, "Demokratikleşme Açılımı"nın önündeki tuzaklardan biri, belki de en önemlisi gibi görünüyor.
Peki gerçekten böyle bir tehlike var mı? "Demokratikleşme açılımı" yol alırken bir "Türk tepkisi" yükselecek ve sorunun çözümünü zorlaştıracak mı? Meselenin parti siyaseti boyutu var. Kürt sorununu çözmek için atılan adımların partilerin oy dengelerini değiştirmesi bekleniyor. AK Parti, bu "Türk tepkisi" yüzünden oy kaybedecek. MHP "Türk tepkisi"nin doğal temsilcisi olarak oy tabanını genişletecek. Bu öngörü doğru mu? "Türk sorunu" tabiri düpedüz bir tehdit. Milliyetçi bir tehdit. Bu tehdit, Kürt kimliğini, Türk sıfatının düşmanı olarak görüyor. Kürtçe başta olmak üzere, Kürtlerin taleplerinin kabul edilmesini Türklüğün gerilemesi olarak kabul ediyor. Mahallenin delikanlısı çıkıyor "belâ olurum" diye bağırıyor.
2005 yılının Nevruz'unda, Mersin'de küçük çocukların Türk bayrağını yere atıp yakmasını hatırlarsınız. Arkasından bütün Türkiye ayağa kalkmış ve bayrak mitingleri ile herkes sokağa dökülmüştü. Zaman'da, "Türkiye'yi Kürtler değil Türkçüler bölüyor" diyen bir yazı yayımlamıştım. Türkçü dostlarımdan çok tepki geldi. "Bize çok ağır ithamda bulunuyorsun, nedir bize bunu anlat" diye Türk Ocakları'ndan özel bir davet aldım. 37 kalburüstü Türk milliyetçisi ile genel merkez binasında geç vakte kadar konuştuk. Ben sadece Kürtlerle aralarında bir empati kurmalarını istiyordum. Adı efsane olmuş saygın biri döndü diğerlerine şu soruyu sordu: "Beyler, şu konuştuğumuz dili yani Türkçeyi yasaklasalar ne yaparsınız?" Cevabı yine kendisi verdi: "Ben, silahı alıp dağa çıkardım."
TÜRKÇÜ HASSASİYETİNİ KULLANANLAR
Mersin'de Türk bayrağının yakılmasının bir provokasyon olduğu sonradan anlaşıldı. O günlerde Türkiye'yi inleten "bayrağı yakanı yakarız" sloganının resmî olarak üretildiği de. Aslında bütünüyle Kürt karşıtlığının, hatta düşmanlığının bir psikolojik harekât çerçevesinde topluma pompalandığını, Ergenekon davası bugün bize tane tane anlatıyor. Şehit askerlerin cenaze namazları kılınırken cami avlularında "katil iktidar" diye slogan attıranların, şehit kanının değil iktidar hesaplarının peşinde olduklarını bugün artık ayan-beyan biliyoruz. Öyleyse bir hatayı düzeltmek lâzım. Dün Türkiye'yi bölmeye yeltenenler Türkçü hassasiyeti kullanan Ergenekoncularmış, Türkçüler değil. Bugün artık Türk milliyetçilerinin de aklı başına gelmiş olmalı. Demek ki bir "Türk sorunu"nun ortaya çıkması için bir sebep yok. Çünkü Ergenekoncular Silivri'de çok meşguller; böyle bir sorunu ortaya çıkartacak ne zamanları ne de imkânları var.
Peki Türkler arasında Kürtlere karşı bir tepki, bir soğukluk veya mesafe yok mu? MHP'nin oy tabanı bu sorunun cevabını değil ama belki bazı işaretleri barındırıyor. MHP son seçimlerde oylarını Batı'da artırdı. Türkiye'nin ana Türk damarı olan Orta Anadolu platosunda geriledi. Milliyetçilik ötekileştirmeden beslenir. MHP'nin Batı'da aldığı oylarda Kürt karşıtlığının bir payı var. Kürt nüfusunun yarıdan fazlası Türkiye'nin batısında yaşıyor. Demek ki Türkiye sınırları içinde var olan en zıt iki kültür karşı karşıya geliyor. Bu karşılaşmanın –ekonomik faktörler de dikkate alınınca- bir gerilim oluşturması doğal. Bu gerilimin bir tarafında yer alan "Türk sorunu"nu tanıyabilmek için tam bu noktada Türkiye'nin etnik yapısına eğilmek gerekiyor.
Neden Batı? Türkiye'nin batı kesimleri, İmparatorluk bakiyesi Türkleşmiş halkların daha yoğun yaşadığı bölgeler. Bugün edindikleri vatanın kıymetini birkaç nesil önce göç acıları ile tecrübe ederek anlamış insanların psikolojisinden söz ediyorum. Aslında farklı olana ve dünyaya daha açık topluluklar bunlar. Kürtlere dönüp şunu söylüyorlar: "Size ne oluyor? Bizim kabul edip benimsediğimiz kimliğe, yani Türklüğe siz niye karşı çıkıyorsunuz? Neden bizim gibi potanın içinde erimiyorsunuz?" Eğer bir Türk-Kürt karşıtlığından söz edeceksek, bu karşıtlığın Türk tarafında yer alan kişi daha çok kim olabilir? Bir Girit muhaciri mi? Yoksa Yozgatlı bir Türkmen mi?
KÜÇÜCÜK BİR TÜRKİYE ÖZLEMİ
Çıkartacağımız sonuç şu: Eğer bir "Türk sorunu" varsa veya ortaya çıkacaksa bu sorun Türklerin çıkardığı bir sorun olmayacak. Demek ki "Kürt sorununu çözerseniz ben de Türk sorunu çıkartırım" diye tehditler savuranları, "Türklük skalası"nda bir yere yerleştirirken çok dikkatli olmak gerekecek. Amacım kimsenin etnik kökeni hakkında fikir yürütmek değil. Sadece "Türk sorunu"ndan bahsedenlerin ve etnik kökeni önemseyenlerin eline kendilerine de uygulayabilecekleri bir ölçü veriyorum. Türkler sorun olmazlar ve "Türk sorunu"ndan bahsetmezler.
Türk milliyetçiliği, çöken imparatorluğun bir kurtuluş reçetesi olarak gelişti. Mesele milleti çok sevmek değil, devleti kurtarmaktı. Cumhuriyet kurulduğu zaman ise neredeyse mütecanis bir topluluk ortaya çıkmıştı. Tek istisna Kürtlerdi. Cumhuriyet ulus-devlet projesi ile önce şehirli nüfusu, sonra da dağda-köyde yaşayan Türkleri Türkleştirmeye yani bir ulusa dönüştürmeye çalıştı. 2009 yılının Temmuz ayında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin İçişleri Bakanı'nın yöntemi üzerine bilgi verdiği "Demokratikleşme açılımı", Kürtlerin dar ve sınırlı bir Türklük içinde eritilmesi politikasının iflas ettiğini ilan ediyor. Bu sorunu çözmek için elinizde iki araç var. Biri demokrasinin ve hukukun standartlarını yükselterek Kürtlerin güvenli ve onurlu biçimde yaşayacakları bir ülkeyi elbirliği ile vücuda getirmek. İkincisi, ulus devletler çağında vazgeçemeyeceğiniz ulus-devletin içini Kürtlerin Kürt olarak yer alabilecekleri şekilde genişletmek. Birincisi bir devlet politikası, ikincisi ise en başta Türk milliyetçilerinin işi.
"Türk sorunu" tehdidinde bulunmak milliyetçilik değil, sadece farklı olana düşmanlık demek. Bu tehdidin içinde Türk tarihine, hatta bu tarihin kaba hatlarına dair dar bir ufuk bile yer almıyor. 600 yıllık imparatorluğun sona erişinin üzerinden henüz bir asır bile geçmeden farklı olana tahammülsüzlük göstermek, Türk olmakla değil sadece düşman aramakla açıklanabilir. Bu topraklara bütünüyle yabancı, modern dünyanın karanlık tarafının yeniden ürettiği bir tür ilkellik bu.
Uzun terör yıllarında Türkiye'de bir Kürt-Türk düşmanlığı gelişmedi. Çünkü Kürt sorunu toplumdaki ayrışmanın, bölünmenin yarattığı bir sorun değildi. Devletin kendisinin ürettiği, sonra da içinden çıkamadığı bir sorundu. Devlet demokratikleşmeye, hukuka daha fazla bağlanmaya karar verdiği zaman bu sorun da kalmayacak. Bu sorun çözüm yoluna girmişken "Türk sorunu"ndan dem vurmak, küçücük bir Türkiye özlemini dile getirmek demek. Ben buna "Küçük Türkiye milliyetçiliği" diyorum. Doğrusu şu: Kürt sorunu Türkiye'nin ve aynı zamanda Türklerin sorunudur. Kürtlere haksızlık yapılmıştır. Bu haksızlıklar giderilecek ve Türkiye yoluna taze bir başlangıçla devam edecektir. Türkiye'nin "Türk sorunu" var mı? Belki. Ama kesin olan bir şey var: Bu sorun Türklerin sorunu değil.