Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

Kürt açılımı

Kürt açılımı

Türkiye, ayağına dolanan kirli ve kanlı prangalardan kurtuldukça ‘vatandaş’larıyla buluşmaya niyetleniyor. Bu yeni durum, âidiyet duyguları zedelenmiş, her odak tarafından kullanılmış yahut kullanılmak istenmiş Kürt vatandaşlar kadar, kendi adına karanlık politikalar ve komplolar tertiplenerek omuzlarına bir yığın günahın ağırlığı yerleştirilmiş Türk vatandaşları da memnun ediyor ve etmeli. Çünkü neredeyse ilk defa hem de topyekûn devlet, ‘vatandaş’larına eşit muamele etmek niyetinde...
Bu niyetin fiiliyata dönüşmesi ise zor ve sancılı bir yola çıkmayı ve sabır ve sebatla yolun sonunu beklemeyi gerektiriyor.
Hükümetin yeni açılımını öncekilerden farklı kılan tarafı, en azından öyle ümit ediyoruz, Ankara laboratuvarlarında hazırlanmış sun’î ve taraflı bir planı dikte etmek yerine her kesimi dinleme azminde ve kararlılığında olması. Bu azim ve kararlılık, on yıllardır resmî ideolojiye ters olduğu iddiasıyla kulak ardı edilen, bölge halkının hatta tüm Türkiye’nin bünyesine uygun gerçek reçetelerin uygulanmasına da zemin hazırlarsa şayet, gerçekten bu sefer çözüm için ümitlenebiliriz.
Her ne kadar konu hakkında söylenmemiş yahut yazılmamış hiçbir şey kalmasa da günün şartlarına uygun sağlıklı bir harekât planının hayata geçirilmesi, önyargısız her kesime kulak vermekten, Batının bâtıl formüllerinden çok, bize âit, medeniyetimize uygun çözüm tekliflerini dikkate alarak ve dinliyormuş gibi yapmak değil de gerçekten dinlemekten ve anlamaktan geçiyor.
İktidarda Türkiye’nin ‘ana damar’ını temsil eden ve nispeten eli güçlü bir hükümetin bulunması ve bu hükümetin ulusal ve uluslar arası hemen her kesimden bu konuda destek görmesi bu bakımdan tarihi bir fırsat.
Bu tarihi fırsatın tarihi bir başarıya dönüşmesi ise ‘açılım’a güçlü ve yaygın bir toplumsal desteğin sağlanması ve çözüm tekliflerinin ‘taban’ odaklı olması ile birlikte ve aynı anda karanlık odaklı çeteleşmelerle ve sorundan nemalanan ulusal ve uluslar arası çıkar gruplarıyla kararlı bir mücadeleyi sürdürmekle mümkün olabilir. Daha açık ifade etmek gerekirse, Ergenekon türü yapılanmaların deşifre edilmesi ile hız kazanan ‘tasfiye ve tasaffî süreci’ genişleyerek ve derinleşerek sürmezse yeni açılımlar yeni kâbuslara dönüşebilir.
Tüm bu inisiyatiflerle paralel gitmesi gereken bir diğer süreç ise hiç şüphesiz anayasal reform çalışmaları. Muhtemelen yeni ‘açılım süreci’nde ‘yeni ve sivil bir anayasa’ öngörülmüştür. ‘Toplumsal bir sözleşme’ kuvvetinde geniş bir mutabakatla hazırlanması gereken ‘yeni anayasa’, değişiklik paketleriyle yamalı bohçaya dönen ve ‘bir 12 Eylül elbisesi’ olan mevcut anayasa, kısa vadede değiştirilmediği takdirde, eften püften meselelerden dolayı ciddi krizler çıkartmaya teşne ucûbelerin iştahlarını daima kabartacaktır.
Son tahlilde, hükümete ve meclise tüm sorumlulukları havale etmek meselenin en kolay yanı. Zor olan taraf ise her kesimi mevzûya müdahil hale getirmek. Bunda da en mühim rol, sivil toplum kuruluşları ve gönüllü teşekküllere düşüyor.
Özellikle halkın nabzına yakın kurumların bu şartlarda elleri kolları bağlı durmaları tarihi bir vebali üzerlerine yapıştıracaktır.
Dolayısıyla hükümetin yeni, sivil bir açılımla ‘silahsız kuvvetleri’ işler hale getirmesinden ziyade tabana yakın sivil inisiyatifler de aynı şekilde açılımlarla bu yeni inisiyatifi toplumsal bir harekâta dönüştürmelidirler.
Bunu, masanın öbür tarafındakilerin yani bürokratların ve siyasi kesimlerin, açılımlarının neticelenmesi için masanın önünü gerçekten sürece dâhil etmeleri gerektiğini bildiklerini ve bu konuda samimi olduklarını düşünerek ifade ediyorum.
Bu sefer bu hüsnü zannımızı boşa çıkartmamalılar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi