Tebliğ muhasebesi
Kıyamete kadar yeryüzünde şerler, kötüler, zalimler, fitneler hep olacak. Yoksa hayrın, güzelin, iyinin, doğrunun mahiyeti ve kıymeti nasıl anlaşılsın?
Elmasla kömürü ayırt etmek için sıkı bir muameleye tabi tutmanız lazım.
Elmas ruhlarla kömür ruhlar da hikmet dünyasında imtihandan geçerek ayrışıyor…
Fert olarak bizim şerleri yok etmek, zalimleri kahretmek, kötülüğü imha etmek gibi bir vazifemiz yok.
Bunu yapacak gücümüz de yok.
Asıl ve hiç aksatmamamız gereken vazife, iman edip salih ameller işlemekle birlikte, hakkı ve sabrı tavsiye etmek, marufu emredip münkerden nehyetmek…
Güç ve iktidarımız nispetinde elimizle, kalem ve kelamımız varsa dilimizle hiç olmazsa kalbimizle buğzederek münkerle mücadele etmek…
Nefsimize hakikatleri anlatıp kabullendirmek, en yakınımızdan başlayarak hakkı tebliğ etmek ve tüm bunları yaparken karşımıza çıkacak zorluklara sabretmek…
İşte muhasebesini yapmamız gereken konu bu bugün.
Sormamız gereken soru da şu: “Fert ve cemiyet olarak tebliğin neresindeyiz?”
Çünkü bu mesele, “yaparsak iyi olur” diye geçiştirebileceğimiz bir konu değil.
Boş vaktimizi değerlendireceğimiz bir hobi de değil.
Ailemizden mahallemize, akrabalarımızdan dostlarımıza, şehrimizden ülkemize ve nihayet tüm
insanlığa kadar her ölçekte sorgulamamız gereken hayati bir ‘vazife’ bu.
TOPLUM DEĞİL ÖLÇÜLER ESAS
“Ben de herkes gibiyim” düşüncesi bu vazifeyi aksatma mazereti olamaz. Zira bizim için toplumsal tercihler değil, Kur’ânî, nebevî ve örfî ölçüler esas olmalı.
Onun için kişinin dostları, çevresi, cemaati önemli değil mi zaten?
Bir süre sonra içinde eriyip var olan faziletlerini de yitireceksen bir topluluğa dahil olman intihar olmaz mı meselâ?
Nitekim bugün, popüler ‘trend’lere, sel gibi akan alışkanlıklara kendini kaptıran ve tutunacak ‘sağlam kulp’u veya ‘müstakim dostları’ olmayan fertler çöp gibi savrulup gitmiyorlar mı?
Başkalarına bakarak müspet veya menfî tavır geliştirmek en baştan yanlış yola girmek demektir.
PARİS’E BAKARAK MEDİNE İNŞÂ EDİLEMEZ!
Buraya kadar dikkat çekmeye çalıştıklarım toplumlar, ülkeler ve İslam Dünyası için de geçerli aslında.
Terör, darbe, zulüm bitmez bu dünyada.
İslam Dünyası sadece bu şerlere göre tavır geliştirirse hata olur.
Söz gelimi 11 Eylül musibeti şuurlu Müslümanlara güçlü bir nasihat oldu. Ama maalesef 14 yıldır küresel etki uyandıracak tebliğ mekanizmaları kurulamadı.
Ne devletler ne de STK’lar bu konuda bir başarı elde ettiler. Yapılan çalışmalar da geçici oldu ve ateşi söndü...
Şimdi de Paris’teki saldırılar bazı kesimlere tebliğ vazifesini hatırlatmış görünüyor.
11 Eylül veya benzeri olaylardan sonra olduğu gibi İslam’ın nasıl bir din olduğunu veya olmadığını yazan, çizen, konuşanlar çoğaldı…
Oysa bu heyecan hep olmalı. Paris’e bakarak Medine’yi inşâ edemezsiniz.
Gündemi siz belirleyeceksiniz ve her gün her an teyakkuzda ve tebliğ muhasebesi içinde olacaksınız.
Meselenin bize bakan ‘öz’ü de bu kanaatimce.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.