Ankara’da 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Gündemde Gergin Havalar
Şu anda Ankara’da özel yetkilere sahip 11. Ağır Ceza Mahkemesi yeterli görülmemiş olacak ki 12. Ağır Ceza Mahkemesi kuruluyor.
Kolay değil, 112.000 hükümlü ile tutukluyu besleyen bir ülkede yaşıyoruz.
Cezaevleri, mahkemeler, vergi daireleri...
Bunlar bizim 80 yılda ne kadar çok işler başardığımıza dair birer karinedir!
Laikleştik, çağdaşlaştık, Kemalistleştik, cumhuriyetçileştik...
Yetmez mi?
Bu aşamada kimileri farklı sorular da sorabilir.
12. Ağır Ceza eski DGM midir?
Veya bazıları bu mahkemenin kuruluşunda iktidarın art niyetlerini arayabilir.
Art niyet: “AK partisi her kesimi sindiriyor...”
Öyle mi? Yoksa komutanlarına suikast düzenleyenlerin yakasına yapışan savcıların görevleri “sivil darbe” mi oluyor? Yani ellemeyin öldürsünler mantığı...
O bakımdan, yeni açılacak ağır ceza mahkemesine MHP ile CHP muhalefeti olumsuzluk gözlüğü ile baktıklarından iktidarı DGM’leri geri getirmekle suçluyorlar.
AK partisi her kesimi sindiriyormuş...
Keşke hani... AK partisinde öylelerini tanıyoruz ki adamlar tıpkı eve kaçan delilerden... Oraya da göz kırpıyorlar, buraya da. Salla başını al maaşını...
Mahkeme olayı gerçekten gerekli.
Ankara gibi bir kentte dosyaları balya balya olan organize suç örgütlerine bakan tek bir mahkeme vardır. Bu mahkemelere sanık müdafii olarak sabahın dokuzunda giriyoruz, akşamın on dokuzunda çıkıyoruz. Tam on saat... Sanıkların savunmaları günler, aylar sürüyor...
Salon kalabalık, dışarısı izdiham, içerisi soğutma cihazından yoksun, hakimler bitkin, avukatlar bitkin, tutuklular çaresiz.
Hatta öylesi bir havada kurunun yanında yaşlar da ister istemez yanıyor.
Tutuklu suçsuzum, masumum deyinceye kadar aradan en azından altı ay geçiyor.
İş çok, yük çok...
Ankara 11. Ağır Ceza mahkemesinin iş yükünü bölmeye kalkışırsanız tam dört mahkeme çıkar. Hatta dört mahkeme bile işin altından çıkamaz.
Bilmeliyiz...
Mahkemeleri kurma ve de teşkilatlandırma Adalet Bakanlığı’nın görevinde olduğu gibi orada çalışacak hakim ve savcılarla mahkemenin hangi davalara bakacağını tespit etmek ve de görevlendirmek yetkisi HSYK’ya aittir. Dolayısıyla, Ankara 12. Ağır Ceza mahkemesinin çalışma iznini Adalet Bakanı değil, HSYK vermiş oluyor.
Aynı şekilde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığını iki başlı kurum haline sokan HSYK’dır. Bir köye iki muhtar gibi tuhaf bir uygulama. Hani “yargıyı yargıya bırakın” diyen YARSAV başkanına en güzel cevap işte bu uygulamadır.
Yargıyı yargıya kimlerin bırakmadığını bu uygulama faş ediyor.
Adalet Bakanı hiçbir hakim ve savcıya yetki veremez, yetkisini da alamaz.
O bakımdan muhalefetin Adalet Bakanı’na sallamış olduğu salvoların aslı astarı yoktur. Adalet Bakanı doğrusunu yapıyor, muhalefet ortalığı karıştırmak için yol yordam arıyor...
Mahkemenin kuruluşunda art niyet arayanlar bu bilgileri ya bilmiyorlar, veya kötü niyetlidirler. Geçende Haber Türk televizyonunda konu ile ilgili olarak AK partiden Bekir Bozdağ, MHP’den Faruk Bal. CHP’den Hakkı Suha Okay’ı izlediğimde anladım ki bu ülkede muhalefet gerçekten iktidarların ayak bağıdır...
Hadi Suha Okay neyse... Dededen kalma bir muhalefet anlayışı var, hem de genetik.
Yeniliklere karşı çıkmazlarsa alerjileri depreşir.
İlle de muhalefet!
Hele de Faruk Bal, yıllarca yargıda görev yapmış birisi, maalesef attığı karavanalarla şaşırttı hepimizi. Muhalefet koltuğunda oturduğu ve bir de CHP’nin arka vagonlarına takıldığından bakanlığın sıkıntılarını geçmiş çizgisiyle anlatamadı.
Aksine yanılttı...
Bekir Bozdağ’ı gönülden kutluyorum, gerçekten hazırlıklıydı. Anadolu’da derler ya “kodumu oturttu”, aynen onun gibi...
Hele de “HSYK üyelerini Yargıtay ile Danıştay üyeleri belirler, Yargıtay ve Danıştay üyelerini de HSYK seçer” şeklindeki yargının tepesinde dönüp duran “kısır döngü”yü gündeme getirmesi oldukça ilginçti, helal olsun...
Ben de yıllardır bu kısır döngüyü yazıp durduğum halde, iktidarların sağır tarafına gelmiş olacak ki duymuyorlar bile.
Anlayan anlamıştır, bu ülke darbelerin getirdiği anayasal düzensizliklerle kısır döngüler içerisinde yüzüp gidiyor. Sonra da diyoruz ki, “adalet mülkün temelidir”...
Kısır döngüden nah temel olur!
Bozdağ’dan bir başka vurgu, HSYK’nın Adalet Bakanı’na “rahatsız olduğum savcıların soruşturmalarını yap, bana da bilgi ver” gibi bir yetkisinin olmadığının altını çizmesiydi.
HSYK, gerek bakanlık ve gerekse hükümet hakkında basına açıklaması yapmak yetkisine sahip değildir. HSYK taraf değildir....
Kurulun başkanı Adalet Bakanı olduğuna göre tüm açıklamaları o yapar, saldırılar varsa cevabını siyasi sorumluluğu gereği o verir.
Her kafadan sesler çıkalı düzen de bozuldu, mertlik de bozuldu...
Bakıyoruz, bir gün bir Yargıtay savcısı siyasi konularda basın toplantısı yapıyor, bir başka gün Yargıtay üyesi aynı zamanda HSYK üyesi basın toplantısı yapıyor; siyasi iktidarlara atıyorlar tutuyorlar, sonra da devletin kürsüsüne oturarak pişkin pişkin adalet dağıtıyorlar!
Hangi adalet?!.
Hangi tarafsızlık?
Hangi yargı bağımsızlığı?
(devam edecek) (*) Emekli Hakim
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.