Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Tayyip Bey öfkelenmesin de, ne yapsın?

Tayyip Bey öfkelenmesin de, ne yapsın?

Hikâyeyi biliyorsunuz... "Bir adama kırk gün deli dersen, deli olur" diye bir söz vardır... Sözün devamı da şöyle: "Sen adamı, deli deli diye çıldırtıp, dama çıkartır, sonra da damda deli var, diye etrafa adam toplar ve taşlatırsın!"

İşte, Türkiye'de "böyle bir oyun" oynanıyor!.. önce, bir adama veya olaya "deli" damgası vuruluyor, sonra da; olay veya adam, "dam"a çıkartılıyor... Ve tabiî, ardından yaygara koparılıyor:
"Damda deli var!"
Sadece bununla kalsa yine iyi...
Aşağıdakiler "gaz"a gelip, başlıyorlar "damdaki deli"yi taşlamaya!..
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın durumu da bundan farksız... Kendisine yönelik o kadar "eleştiri" ve "saldırı" yapılıyor ki; bir insan, "robot" olsa bu kadarına tahammül edemez... Kaldı ki; Erdoğan, bir "robot" değil, herhangi bir insan gibi, "etten-kemikten" yaratılmış... Onun da "duygu"ları var, "sevinç"leri var, "öfke"leri var... Yeri gelecek "mutluluğunu" paylaşacak, yeri gelecek "öfke"sini dışa vuracak... öyle ya; "Başbakan" oldu diye "insan"lıktan çıkacak, "sinir hücreleri" alınmış gibi davranacak hali yok... Hele de; "şahsına" değil de, "eşine" veya "inancına" yönelik saldırı olursa, elbette kızacak, elbette öfkelenecek!.. Başkaları kendisini taşlarken, "eli armut toplamıyor" ya, o da taş atacak!..
ERDOĞAN’IN öFKE PATLAMASI
Attı... Geçenlerde; aylardır "içine attığı" birçok konuyu, dışa attı... Tıpkı, herhangi bir insan gibi, "duygu"larını paylaştı milletle...
Dedikleri, özetle şunlardı:
- "Ne yazarlarsa yazsınlar, ne resmederlerse etsinler, halkımız her şeyi gayet iyi biliyor. 'Bizi çarşafa sokacaklar' diyorlar. Ya insaf... Affedersiniz, gazetelerinin baş köşelerinde bu toplumun ahlâk değerleriyle tamamen ters düşen, çırılçıplak kadın resimlerini siz basıyorsunuz. Basıyorlar mı? Basıyorlar. Affedersiniz, ilavelerinizde her şey tamamıyla ortada. Bugüne kadar ne yapıldı, hangi müdahale yapıldı, yasama ve yürütme olarak?"
- "Sayın Baykal yatıyor, kalkıyor, laiklik laiklik, laiklik... Başka bir şey konuştuğu yok. Laiklik, laiklik diyerek bu ülkede laikliği yozlaştırdı Baykal. Laiklik bu değil ki. Laiklik, toplumun tüm katmanlarına, inanç gruplarına aynı mesafede olmak, eşit mesafede olmak, onları güvence altına almaktır. Sen hizmet için ne yaptın bu ülkede, Allah aşkına bunu söyle... Biz bütün vatandaşlarımıza aynı mesafedeyiz."
- "öfkeli olduğumu söylüyorlar. öfke, bir hitabet sanatıdır. çünkü ben zulmü alkışlayamam, zalimi de asla sevemem. Kusura bakmasınlar, yumuşak başlıysak uysal koyun değiliz. Bunu da bilmeleri lazım."
- "Biz karşımızdakilere saygı gösterirken karşımızdakilerin de bize saygı göstermeleri gerekiyor. Bir yanağına vur, öbür yanağını çevirirsin anlayışına da sahip değiliz. Kusura bakmasınlar; bizde öyle yanak yok."
AK PARTİ’Lİ YöNETİCİYE CEVAP
İşte bu sözler, bazı gazetelerde; "Ne bu şiddet, bu celal" başlığıyla verildi... Güya Erdoğan'a, "hiddetli" ve "celalli" demek istiyorlardı!..
Onların bunu demesinin, benim açımdan hiçbir önemi yok... çünkü, "kartelin kartelliğini yapması"ndan daha tabiî bir şey olamaz!..
Benim asıl garibime giden, AK Parti'li "bir bayan yönetici"nin de; bu yayınların etkisinde kalıp, Tayyip Bey'i eleştirmesi oldu.
Bir TV kanalının iddialarına göre; bayan yönetici, "çok sert konuşuyorsunuz!" demiş Tayyip Bey'e; "Sözleriniz çok sert!.. Biraz soğukkanlı olun, eleştirilere tahammül gösterin!"
Yine iddialara göre;
Tayyip Bey de; "Sizi televizyonda izledim" demiş bayan "MKYK üyesi"ne... "öyle saldırdılar ki; siz, çok zor durumda kaldınız!.."
Dedim ya; "gazete"lerin yazdığı değil ama, bir "MKYK üyesi"nin söyledikleri önemli benim için... Bu bayan MKYK üyesi, "Türkiye'de" değil de, "uzayda"mı yaşıyor acaba?..
Görmüyor mu Tayyip Bey'e yönelik saldırıları?.. Bırakın Tayyip Bey'i; kendilerine yönelik saldırıları görmüyorlar, duymuyorlar, okumuyorlar mı?..
"411 el kaosa kalktı" ne demek?..
"çoğunluğun zorbalığı" demek, ne demek?
Bu başlık, her şeyden önce "milletvekillerine hakaret"tir!.. "Millî irade"yi temsil ettikleri için, milletvekillerinin şahsında "millete hakaret"tir!..
En önce de, "başörtüsüne hakaret"tir... Evet, AK Parti'li bayan yöneticinin başında bulunan "başörtüsü"ne hakarettir!..
BAYKAL’DAN GöZ GöRE GöRE YALAN!
Diyorlar ki;
"Ne bu şiddet, bu celal?"
Ne yapsın Tayyip Bey?.. Şiddetlenmesin, hiddetlenmesin, sinirlenmesin, öfkelenmesin, celallenmesin de ne yapsın?..
Dediğim gibi; hele de "inancına" ve "eşine" yönelik ağır saldırılar yapılıyorsa!..
üstelik, bunu yapanlar "sap" ile "saman"ı birbirine karıştırıyorsa!..
Gel de kızma, gel de öfkelenme?..
Alın size, en son örnek:
Ajanslardan önceki gece geçen en son haberi bilgilerinize sunmak istiyorum:
"CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, parti genel merkezinde bir grup gazeteciyle sohbeti sırasında gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Gazetelerde yer alan, "Tarsus'ta kimliği belirsiz saldırganlar tarafından formalı iki kız öğrencinin, bacaklarına kezzap atıldığı" yönündeki haberlere değinen Baykal, "Bu olayın 'bir ruh hastasının bireysel tepkisi' olarak izah etmek yeterli olur mu? ‘Acaba, bunun, Türkiye'nin içine girdiği yeni siyasi iklim, yaşanan gerginlikler ve kutuplaşmayla ilgisi var mı?’ sorusu haklı bir soru değil mi? Bu işin sorumlusu sadece o saldırıyı yapanlar mı?" diye sordu.
Baykal, "Başbakan Erdoğan'ın son dönemde yaşanan tartışmalarla ilgili olarak, 'Türkiye'de ne değişti?' sorusunu yönelttiğini" ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye'de pek çok şey değişti, isterse katalog çıkarırız. Nerede, ne değişti teker teker gösteririz, ama bu son olay bile Türkiye'de nelerin değiştiğini, bağnazlığın ne noktalara geldiğini ortaya koymuyor mu? Başbakan, 'Ne değişti?' diye soruyor. Neyin değiştiğini Tarsus'ta ayaklarına kezzap atılan çocukların ailelerine sorsun... İnanç gereği örtünmeyi Anayasa'ya yerleştirirseniz; bir fanatiğin, olayı bu noktaya taşıması sonucu ortaya çıkmaz mı?"
Noktasına, virgülüne dokunmadan aktardığım bu sözlerden sonra, gelin de Deniz Baykal'a tahammül edin?..
Yahu, Mersin/Tarsus'taki olayın "kısa etek"le ilgisinin olmadığı, "olaydan hemen sonra" anlaşıldı!..
Kaldı ki, Mersin Valisi Hüseyin Aksoy da önceki gün açıklama yaptı:
"İki kız öğrencinin yanı sıra 3 kamu görevlisi daha benzer olayla karşı karşıya kalmıştır!.. Ancak, kamu görevlilerinden ikisinin ayaklarında etek değil, pantolon vardı. Olaya maruz kalan kamu görevlilerimizin pantolonlu olmasını göz önüne aldığımız zaman, kamuoyuna yansıyan ve yansıtılan 'mini etek giyildiği için atıldı' yönündeki değerlendirmeler doğru değil. Bunları tamamen psikolojik sorunları olan kişi veya kişilerin yaptığını düşünüyoruz."
Hâl bu iken, kalkıp da hâlâ "kısa etek"ten veya "türban"dan dem vurmak neyin nesidir Allah aşkına!..
Söyleyin hele;
"Vali'nin sözleri"ne mi inanacağız, yoksa "Baykal'ın çarpıtmaları"na mı?..
Şu hâle bakın;
Mersin'de bir veya birkaç "manyak" ya da "derinlerin maşaları" tarafından "kezzap" atılıyor; Ankara'daki Baykal "sinekten yağ çıkarma" fırsatçılığı ile, bunu Başbakan'a yıkmaya yelteniyor!..
Söyleyin; Başbakan öfkelenmesin de, ne yapsın?..
BU SöZLER DüŞMANA BİLE SöYLENMEZ!
Bir "bayan kartel yazarı" ki; "çankaya Köşkü'ndeki 29 Ekim Resepsiyonu'nda içip içip kusmak"la kalmayıp, gazetedeki köşesinden de, Erdoğan ve eşine "öfkesini kusar"sa, hiç öfkelenmez mi Başbakan?..
Sorarım size;
"Haşin!.. Kaba!.. Küstah!.. Densiz, münasebetsiz bir adam!.. Alikıran, başkesen!.. Diktatörleşen bir Başbakan!.. Cehaletiyle, gittikçe çekilmezleşiyor!.. Gölgelerle dövüşen kahraman!.. Bu adamlardan cacık olmaz!.. Her fırsatta, değerli karısıyla bir podyumda!.. çok artist!.. Hanımı, her daim aşırı rüküş!.. Zarttırı zurttur!"
Şeklinde "küstahça niteleme"lere maruz kalan bir Başbakan; öfkelenmesin de ne yapsın?..
Lütfen dikkat; bu saldırgan ifadeler, "Sarı çizmeli Mehmet Ağa"ya değil, "Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı" için kullanılıyor!..
Eee, ne yapacak Tayyip Bey?.. Bir yanağına "tokat" atana öbür yanağını da mı çevirecek?..
Medya vuracak, o duracak öyle mi?.. Nerede o yoğurdun bolluğu?..
BU SIKLETİ, BU TERAZİ çEKMEZ!
Şahsen ben, "Tayyip Bey'in öfkesi"nin değil, kartel medyasının "zeytin yağı gibi üste çıkma" taktiğinin sorgulanması gerektiğine inanıyorum.
"Tahammül, anlayış" ve "hoşgörü" bir noktaya kadar!.. Ama saldırılar, "icraata" değil de "kişilik" ve "inanca" yönelirse, işte orada ne "ağır başlılık" kalır, ne de "tahammül!"
Bu kadar sıkleti, bu terazi çekmez arkadaş!.. İnsan, patlar!..
Ben, bu patlamayı değil de, "kartelin orostopolluğu"nu anlamakta zorlanıyorum!..
Aynen, hikâyedeki gibi...
Adama, "deli" deyip "dam"a çıkartan kendileri!. Sonra da, "damda deli var" deyip, aşağıdan "taş" atan, yine kendileri!..
Hele, "biz ne yaptık ki!" demeleri yok mu, gel de çıldırma!..
Uzun lâfın kısası;
Erdoğan, "öfkesi"nde haklıdır!..
---------
Sünnetsiz PKK’lılar!
Bir internet sitesindeki haberi okuyunca, "İlginç" dedim; "çok ilginç!.. Bunu ben niye düşünemedim?"
Efendim, internet sitesindeki "ironik" haber, "sünnet"le ilgiliydi ve "asıl siyasi simge gözden kaçtı" başlığıyla sunuluyordu!..
Gerçekten de; kızların başörtüsü ne kadar "siyasi simge" ise, erkeklerin cinsel uzuvları da, o kadar "siyasi simge" değil mi?..
Zaman zaman gazeteler başlık atmıyor mu;
"PKK'lı teröristlerden ikisi-beşi sünnetsiz çıktı?"
Böylece, ne denilmek isteniyor?.. PKK'lı teröristlerin "Ermeni" veya "Rum" olduğu ifade edilmek isteniyor...
Yani, "Müslüman" değiller!..
Demek oluyor ki; "sünnetli" olmak, "Müslümanlığın simgesi"dir!.. "Sünnetsiz" olmak da, "gâvurluğun simgesi!"
Demek istediğim şu: Baykal ve kartel yazarları, "siyasî simge" diyerek "başörtüsü"ne karşı çıkarlarken, "kendilerinin taşıdığı siyasî simge"yi sakın unutmasın!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi