Erdoğan-Türk görüşmesi... Bu defa olsun, başaralım!
Sanıyorum 1994 veya 1995 yılıydı... Yine böyle bir yaz günü Salihli’den İstanbul’a eşimle birlikte dönerken, bulunduğumuz otobüsün arka koltuğunda oturan “Kürt kökenli” bir gençle uzun uzun sohbet etmiştik... O sohbetin ardından bir yazı yazıp; o gencin bir zamanlar hayvan otlattığı ama “zorunlu göç” sonucu terketmek mecburiyetinde kaldığı “yayla”larda niye “bir tas ayran” içemediğimizi yazmış, bir gün kısmet olursa o yaylalarda, o gençle bir tas ayran içmeyi arzu ettiğimi ifade etmiştim... Bu konuda gerçekten de “samimi”ydim... Öyle ya; o genç “otlak”larla dolu köyünü niye terketmek zorunda kalsın?.. Ve ben, yurdumun ücra köşelerine niye elimi-kolumu sallaya sallaya gidemeyeyim?.. Niye “terörist korkusu” yaşayayım?.. Niye o insanlar “çifte korku” içinde yaşasınlar?.. Köyleri niye boşaltılsın, niye “sürgün” hayatı yaşamak zorunda kalsınlar?..
Derken, otobüste tanıştığımız genç, bir gün elinde “bir bidon ayran”la gazeteye çıkageldi... “Ağabey” dedi; “Madem ki şu sıralar yaylalarda ayran içemiyoruz, bari burada içelim!”
Sarıldık birbirimize...
Kucaklaştık...
“İnşallah bir gün, o da kısmet olur” deyip, ayrıldık birbirimizden...
“ÇÖZÜM” DEDİLER, “ÖLÜM” GELDİ!
Dile kolay... O olayın üzerinden 15 yıl geçti... Bu süreçte neler oldu neler!.. Ne zaman ki “Kürt sorununun çözümü” konusunda adım atıldı, o adımı atanlar birer birer ortadan kaldırıldı!..
¥ İşte Eşref Bitlis... Dönemin Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis’in, içinde “çözüm önerileri” bulunan “çanta” ile bindiği uçak, 17 Şubat 1993’te Ankara Yenimahalle Posta İşletme Merkezi’ne düşmüştü...
Resmi sebep, “buzlanma” idi!..
Oysa; İTÜ öğretim üyelerinden oluşan 3 kişilik bilirkişi heyetince hazırlanan raporda, buzlanmaya ilişkin “yeterli ve tatminkâr” bir delilin olmadığı vurgulanmıştı.
“Sabotaj ihtimali gözden ırak tutulmamalıdır” denilen Susurluk Raporu’nu hazırlayan komisyona 18 Şubat 1997 tarihinde ifade veren Hüseyin Oğuz da, Eşref Bitlis’in, uçağın içine pilot elbisesi ile sokulan C-4 bombası ile öldürüldüğünü, Bursalı nöbetçi bir askerin de bunu gördüğünü iddia etmişti.
¥ Ve, Albay Rıdvan Özden... Albay Özden; Nisan 1994’te çıkan tayinle Mardin’e gitmişti... Sınırda JİTEM ile PKK’nın koordine halinde kaçakçılık yaptığı iddialarını araştırıyordu... 12 Ağustos 1995’te iki koruması ile birlikte PKK ile girdiği çatışmada şehit düştüğü açıklandı. Ailesi otopsi yapılmadan gömüldüğünü ve kurşun izinin ensesinde olduğunu iddia etti.
Ama, kimin umurunda?..
¥ Ya, Bahtiyar Aydın’ın ölümüne ne demeli?..
Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, Bitlis Paşa’nın şehit olduğu 17 Şubat 1993’teki olaydan 7 ay sonra 22 Ekim 1993 tarihinde suikast silahı Kanas ile şehit edilmişti.
Bahtiyar Aydın’ın, kendisinden 7 ay önce şehit olan Bitlis’in en güvendiği komutanlardan biri olduğu ve sürekli “Bitlis Paşa’nın yanıbaşında” bulunduğu herkesçe biliniyordu...
“Son gelişme”yi zaten biliyorsunuz... Malûm, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün; “2009 fırsat yılı olabilir... İyi şeyler olacak” dediği ve “Kürt açılımı”nın işaretini verdiği günlerin ertesinde PKK hemen harekete geçmiş ve “10 askerimizi şehit” etmişti... Hem de; Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un “sürece destek” açıklaması yapması muhtemel bir günde!..
TARİHİ ÖNEMDE BİR GÖRÜŞME
Her neyse... Olanlar oldu, geçenler geçti gitti... Dün, bir defa daha “tarihi bir adım” atıldı ve TBMM çatısı altında “umut dolu bir görüşme” yapıldı.
“AK Parti Genel Başkanı” sıfatıyla Tayyip Erdoğan’ın başkanlık ettiği heyette İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve Bekir Bozdağ ile Yalçın Akdoğan bulunuyordu... “DTP kanadı”nı da Genel Başkan Ahmet Türk ile DTP’li milletvekilleri Emine Ayna ve Selahattin Demirtaş temsil ettiler...
“Basına yansıyanlar haricinde” aldığım bilgiye göre; saat 12.00 civarında başlayıp saat 13.00’te sona eren görüşme, “son derece yararlı” olmuş... İki taraf da, “büyük bir sorumluluk duygusu”yla hareket etmiş... Yani, her iki taraf da “ölçülü, makul ve pozitif” tavırlar sergilemiş... Hiçbir “gerginlik” yaşanmamış... Hiçbir “agresif” tutum sergilenmemiş..
Öyle olmalı... Zaten eğer öyle olmasaydı, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, görüşmeden hemen sonra yaptığı kısa açıklamada, “Mutluyuz... Umutluyuz” ifadesini kullanmazdı.
Ahmet Türk’ün açıklamaları son derece kısa ama gerçekten de “umut” doluydu.
“Daha çok demokrasi”den, “herkesin sevgiyle kucaklaştığı bir süreç”ten, “herkese önemli görev ve sorumluluk düştüğü”nden, “daha güzel ve daha mutlu günlere hep birlikte kavuşma/kucaklama” umudundan söz ederken, ne yalan söyleyeyim benim de içimde bir “umut ışığı” doğdu...
“Acaba” dedim;
“Acaba, 15 yıl önce otobüste tanıştığım, bugün adını bile hatırlamadığım o gençle, Güneydoğu’nun yaylalarında bir tas ayran içeceğimiz günlere doğru mu ilerliyoruz?”
Niye olmasın...
AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan da öyle diyor ya;
¥ “Bu sürece yönelik olarak yapmış olduğumuz toplantıyla geleceğe yönelik umutlarımızın daha da arttığı inancındayım.”
¥ “Zira milletimiz, birlik istiyor, beraberlik istiyor, dayanışma istiyor. Tabii anneler gözyaşları dinsin istiyor. Kan, ölüm olmasın istiyor. Hepimiz bunu istiyoruz. Hepimiz bunun beklentisi içindeyiz.”
Bu “beklenti”nin karşılanabilmesi için de herkese “çağrı”da bulunuyor ya;
¥ “Siyasi partilerimizin, sivil toplum örgütlerimizin, akademisyenlerimizin, medyanın, yazılı, görsel bütün içinde yer alan ve bu konuda hakikaten söyleyeceği çok şey olan temsilcilerinin katılımlarıyla böyle bir çalışma şu anda devam ediyor.”
Bir de bakmışsınız;
“Anaların gözyaşları” dinmiş, “kan ve ölüm”ler sona ermiş, “zorunlu göç” tersine dönmüş ve biz “Güneydoğu yaylaları”nda, o “Kürt genci”yle birlikte “ayran” içiyoruz!..
Tabiî orada “ayran” içmekle iş bitmiyor...
O Kürt genci de bana misafir olmalı ve ben de ona Salihli’nin köyleri Allahdiyen ile Bahçecik’te yetişen dünyaca ünlü “Salihli Kirazı”ndan ya da Salihli’nin tescilli “odun köftesi”nden ikram edebileyim...
Niye olmasın?..
Dün, “tarihi bir adım” atılıp, “mutlu ve umutlu” açıklamalar yapıldı ya...
Ben de umuda kapıldım işte...
ULUSALCILAR VE PKK RAHATSIZ!
Tabiî, bu “mutlu ve umutlu” açıklamalara bakıp da; “Tamam, bu iş bitti” rehavetine kapılmak, son derece abes ve bir o kadar da tehlikelidir!..
Çünkü, “terör sektörü”nden nemalananların tek sermayeleri “şehitlerin kanı, anaların gözyaşı”dır!.. Kan ve gözyaşı sürekli akmalı ki; “terör sektörü”nün çarkı dönsün, birileri semirsin!..
Bu durum, “Ergenekon’un iki kolu” için de geçerlidir!.. Evet, Ergenekon’un iki kolu... Yani “birlik, beraberlik ve kardeşlik”ten rahatsız olan “Ulusalcılar” ile “PKK!”
Biliyorsunuz... Elinde fırsat varken, “Apo idam edilmesin” dayatmasının altına “imza” atan, sonra da “Şehitler ölmez, vatan bölünmez!.. İmralı Apo’ya mezar olacak!” sloganları arasında mitingler yapan Devlet Bahçeli gibi liderler, “açılım süreci”ne şiddetle karşılar!..
O kadar karşılar ki; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 1 Ağustos 2009’da partisinin Bursa İl Kongresi’nde şu konuşmayı bile yaptı;
“25 yıldan beri dağda gezenlere Türkiye’yi böldürmek istiyorsanız, 50 yıl dağda gezmeye hazır olan, Türkiye’yi böldürmeyecek MHP var. 25 yılda Türkiye’nin idaresini almaya çalışanlar, 50 yılda dağda yaşamayı kabullenmiş insanları yorumladığında Türkiye’nin bütünlüğüne sahip çıkılmasını iyi anlamaları gerekir.
Demokratikleşme süreci adı altında Türkiye’yi bölmeye çalışan ihanet sahiplerini daha fazla cesaretlendirmekten başka kabul mümkün değildir. Demokrasi ve demokratikleşme arasında çok ince bir çizgi üzerinde Türkiye’de oynanan oyunu, kurulan tuzağı hep beraber görmek mecburiyetindeyiz.”
Sadece Bahçeli değil, CHP de “çözüm” istemiyor... CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, dün yaptığı açıklamada dedi ki;
“Bugün görüşmeye gittiği DTP’nin yetkilileri bu görüşmenin aslında kiminle yapılmakta olduğunu açıkça ifade ediyorlar. Bu görüşmeler daha gündeme gelmeden önce Kandil, görüşmelerin kiminle yapılabileceğini söylemişti. Görüşmenin muhatabı hiç kuşku yok PKK’dır. PKK’nın çeşitli biçimlerde yansımasıdır... Bunu sağlayarak, gerçeği örtbas ederek bir yerlere varmak mümkün değildir. Önce bu tip işlerde samimiyet, dürüstlük esastır.”
Sizin anlayacağınız;
“Çözümsüzlük” devam etmeli ki; “PKK rantı”ndan herkes yolunu bulabilsin!..
“Ulusalcılar” da yolunu bulabilsin, “PKK’lı teröristler” de!.. Kimi “oy” olarak, kimi “silah” ve “uyuşturucu” olarak!.. Mehmetçiğin kanı akmış, anaların gözyaşı sel olmuş, kimin umurunda?..
Biraz önce ifade ettim ya;
“Kürt sorununa çözüm” bulunup, 25 yıldır akan kan ve gözyaşının sona ermesinden “Ergenekon’un diğer kanadı PKK” da rahatsız!..
Eğer rahatsız olmasaydı;
Tam da “dünkü görüşme”nin arefesinde, başta Diyarbakır olmak üzere, Güneydoğu şehirlerinde o “gösteri”ler yapılmaz, “Apo posteri” açılıp, onun lehinde sloganlar atılmaz ve “ulusalcılara lojistik destek” verilmezdi!..
Demek oluyor ki;
“Çözüm”den PKK da rahatsız!..
Nasıl olmasın ki... “12 Eylül sonrası kurdurulan” bu ateist örgüt, yıllar yılı “Kürt halkı”nı sömürmedi mi, yıllar yılı Kürt halkını korkutup, sindirmedi mi?.. Kürt halkını korkuturken, “uyuşturucu ticareti”nden milyar dolarlar kazanıp, “saltanat” sürmediler mi?..
Peki ne olacak “çözüm” olursa?!?..
Elbette “sermaye”leri tükenecek!..
Kürt halkını “istismar” edemeyecekler!..
Sömürüp, semiremeyecekler!..
“Terör ağalığı” sona erecek!..
HERKES DİKKATLİ OLMALI
İşte bu sebeplerledir ki;
Bu ülkenin “birlik ve beraberlik” içinde yaşamasını arzu eden herkes, dün atılan “olumlu” adıma destek vermeli, sermayeleri “kan ve gözyaşı” olan çevrelerin yönlendirmelerine kulak tıkamalıdır!..
Unutmayalım ki;
Dün başlayan sürecin ilerlemesi veya kesintiye uğraması, “son derece kritik önemde”dir... Bu süreç, Türkiye’nin “batış”ına da yol açabilir, “çıkış”ına da vesile olabilir!.. Dolayısıyla, hemen herkes “söylem ve eylem”lerine dikkat etmelidir!..
Hele de; “suikast”, “sabotaj” “cinayet” ve “provokasyon”lara özellikle dikkat!..
Çünkü Ergenekoncular pusuda!..
Aaa ne kadar ayıp!
Hatırlarsınız... Ölmeden önce, Prof. Türkan Saylan’la ilgili “eleştiri”lerde bulunmuş, “devletin kendisinden özür dilemesi”ni isteyenlere karşı çıkıp; “Türkan Saylan başörtülülerden özür diledi mi ki?” diye sormuştuk...
İşte o eleştirel yayınlarımıza, bazı çevreler ateş püskürüp; “Bu kadarı da olmaz!.. Kadın hem yaşlı, hem de hasta!” demişlerdi. Biz de şaşırmıştık; “ölü”lerin ardından konuşma, “hasta ve yaşlı”ların ardından konuşma; ne zaman konuşacağız?!?..
Dün, duydum ki ÖDP ve 78’liler Federasyonu’na üye bir grup, GATA önünde “protesto eylemi” yapıp, “ölüm döşeğindeki Evren” aleyhinde slogan atmışlar!..
12 Eylül cuntasının lideri Kenan Evren’e hitaben demişler ki;
“Kaçmak yok, hesap vereceksin!”
“Kaçmak” olarak “GATA çatısı altına sığınma”yı mı kastettiler, yoksa “ölüm”ü mü, orasını bilemiyorum!.. Ama, şunu biliyorum: Türkan Saylan’a yönelik eleştirilerimizden dolayı bizi ayıplayanlar arasında “ÖDP’liler” de vardı!..
Demek oluyor ki; “bu ülkenin insanı”na yönelik “vukuat”lar işleyenler “hasta ve yaşlı” da olsalar, eleştirilebiliyormuş!..
Dünkü eylem, “çağdaş(!)lara kapak” olsun!..