Yaş siyaset!
“Şura” Kur’an-ı Kerim’in 42. sûresidir. Bu sûrenin 38. âyetinde, “onlar işlerini şûra ile hallederler” mealinde bir ibare geçmektedir. Bu ibarenin Ankara’da toplanan ilk Büyük Millet Meclisi’nin salonunda asılı olduğu bilinmektedir.
İşte “Şûra” kelimesinin kaynağı... Eskişehir’de lise olarak yapılmış bir binanın üstünde kubbeye benzer bir yapı unsuru bulunmasını irticaya yoranlara hatırlatma kastıyla bu girişi yaptım. Bu hamakat ehli, Cumhuriyet’in ilk önemli öğretim kurumu olan “Gazi Terbiye Enstitüsü”nün, şimdi Gazi Üniversitesi’nin rektörlük binasının tepesinde muhteşem bir kubbe olduğunu bilmiyorlardır muhtemelen!
Evet “şûra” temelde dinî bir kavramdır. Meseleleri şûrayla, meşveretle, istişare ile, danışarak-konuşarak halletmek dinî bir gerekliliktir diyebiliriz.
Geçmişinde sayısız irtica ile mücadele planları programları, uygulamaları olan bir kurumun bu kelimeyi hâlâ kullanmasını artık kelimenin menşeinin bilinmemesine yorabiliriz!
Merakla beklenen Askerî “Şûra” sona erdi. Terfiler, tayinler, temditler ve emekliler belli oldu. Önümüzdeki yılın veya yılların muhtevası ile ilgili belirtiler görüldü. Konuyla ilgili çok şey söylenecek ve yazılacak. Türkiye’nin bu kritik döneminde, siyasetin geleceği ile ilgili konuşulmak istendiğinde bu Şûra’nın kararları veya kararlarının oluşturduğu yapı da ipuçları verecek.
Ordunun siyasetin dışında tutulması, ancak tek parti döneminde mümkün olabilmiştir. İnönü döneminde, hatta, Millî Mücadele’nin üç büyük isminden biri sayılan Mareşal Fevzi Çakmak, Genelkurmay başkanlığından emekli edilmiştir. Bu emeklilik her ne kadar yaş haddinden olmuşsa da, Fevzi Paşa’da bir kırgınlık doğurduğu, bunun siyasete dönüştüğü hatırlanmalıdır.
Türkiye çok partili hayata geçtikten sonra silahlı kuvvetlerin kafası karışmıştır. Demokratik hayatın bir parçası olmak veya olmamak hayatî bir soru olarak gündeme gelmiştir. 2. Dünya Harbi sonrasının dünya şartları orduyu demokratik yapının bir parçası olmaya zorlamıştır. Buna rağmen ordu içinde bir takım darbeci faaliyetler başlamış ve 1960’da silahlı siyasetin ilk verimi 27 Mayıs darbesi olarak ortaya çıkmıştır.
27 Mayısı yapan cuntacılar, Demokrat Parti’nin hürriyetleri yok ettiğini, halkı tekrar hürriyetine kavuşturmak için silahlı kuvvetlerin harekete geçtiğini öne sürmüşlerdir. 27 Mayıs, bir nevi ikinci hürriyetin ilanı gibi sunulmuştur. Yeni ittihatçılar tıpkı devamcısı oldukları ittihatçılar gibi hareket etmiş ve çeşitli hukuk dışı yollara başvurmuş, silahların gölgesinde mahkemeler kurarak ağır cezalar vermiştir. 20. Yüzyıl tarihine “başbakan asan ülke” olarak geçmemize sebep olmuştur.
Silahlı siyasetin geçmişini uzun uzun tafsile gerek yok.
Son Şûra, silahlı siyasetin yargılanma aşamasında bulunduğu bir dönemde, savunma mekanizmasının işletildiğini göstermektedir. Çeşitli sebeplerle Ergenekon gündemi ile ilişkilendirilmiş isimler, bu arada cumhurbaşkanı eşine protokol tepkisi adı altında nezaketsizlik sergileyen rütbeli de terfi etmiş veya etkili yerlere yerleştirilmiştir. Bu sonuçlara bakarak silahlı siyasetin yeni bir dönemece girdiğini söylemek mümkündür.
İrtica ile mücadele eylem planlarının hangi biçim veya dozda sürdürüleceğini kestirmek güçtür. Bu yapılanmanın daha çok dış merkezleri etkilemek için gerçekleştirildiğini tahmin edebiliriz. Nitekim 28 Şubat’ta bu tarz bir eylem planı hem yakın güç merkezinin hem Okyanus ötesi büyük merkezin tasvibi ile yürürlüğe konulmuş, medeniyetler çatışması tezine uygun tarzda sürdürülmüştür. Fakat, gerek ABD’nin bu tezi rafa kaldırmak zorunda kalmasından, gerekse Türkiye’nin ekonomik ve sosyal istikrarsızlaşmasının görünür hale gelmesinden ötürü, 28 şubatçılık kısa sürede miadını doldurmuştur. Yine de 28 şubat kalıntısı bir takım yapılar, bugüne kadar ısrarla bir nüve olarak sürdürülmeye çalışılmıştır.
Bugün irtica ile mücadele tarzında bir silahlı siyasetin desteği ancak yakın dış merkez olabilir. Bunun iç siyasete müdahale için yeterli gücü sağlayamadığı, sağlayamayacağı ortadadır.
Türkiye’nin iç siyasetinde rol almak için çok önemli bir konu gündemdedir. “Demokratik açılım” veya “Kürt açılımı” olarak adlandırılan başlangıç ve ardından gelecek uygulamalar, iç siyasette rol almak için altın bir fırsat verebilir. Nitekim, silahlı siyasetin sağ ve sol ayakları olan partiler bu konudaki tutumlarını dışa vurmuşlardır. Bu o kadar önemli bulunmayabilir. Çünkü bu siyasî partilerin boy göstermek için böyle bir muhalefetten başka çareleri yoktur. Asıl önemlisi, silahlı siyasetin yakın kalemlerinin ufak ufak, konuyla ilgili Atatürk çözümünün terk edilmemesi gerektiğini yazmaya başlamalarıdır. Yeni bir mevzi, yeni bir direniş noktası olarak böyle bir seçim yapılması, sonuçları itibarıyla sadece orduyu yıpratmakla kalmayacak, Türkiye’nin parçalanmasına gidecek bir sürecin kıvılcımlarını tutuşturacaktır.
Böyle bir vasatda silahlı siyaset ateşle oynamaktan başka bir şey değildir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.