Başbakan’dan ve Meclis Başkanı’ndan önemli mesajlar
Meclis açısından hareketli bir gündü.
Sayın Mehmet Ali Şahin’in Meclis Başkanlığına seçildiği dünkü oturumun öncesinde ve sonrasında, ilginç muhabbet halkaları kuruldu.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu mesela; bize takılarak, “Her gittiğin yerde olay oluyor” deyince...
Gülerek “Ergenekoncularla iyi anlaşıyoruz!!!” karşılığını verdik...
Bu arada, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek girdi devreye:
“Sayın Demirel, bir keresinde ‘Memleketin yüz meselesi var, 98’ini hallettik’ demiş...
O iki mesele sorulduğunda da, ‘Bir anarşiyi halledemedik, bir de pahalılığı’ karşılığını vermiş! Vakit gazetesi de, en temel iki meselede anlaşamıyor galiba!..”
Hangi temel iki mesele?..
Cevabını ben verdim:
1- Din anlayışımız taban tabana zıt.
2- Milliyetçilik anlayışımız taban tabana zıt.
Geriye ne kalıyor ki zaten!..
•
Derken, Eski Milli Eğitim Bakanımız Hüseyin Çelik’e rastladım...
Kulağımda, Genel Başkan Yardımcısı olacağına dair bir “ses” kalmış...
Bu “sesin” beni yanıltıp yanıltmadığını sordum.
Gülümseyerek, “Bakalım” dedi.
“Kürt açılımı”yla yakından ilgilendiğini biliyorum, Sayın Çelik’in...
“MHP Lideri Sayın Bahçeli’nin son zamanlardaki sert üslubunu” nasıl değerlendirdiğini öğrenmek istedim.
Dikkat çekici bir görüş dile getirdi:
“Sayın Bahçeli’nin, bulunduğu pozisyonu da göz önünde bulundurursanız, yıllardır oldukça sağlıklı sayılabilecek bir çizgi tutturduğunu teslim edersiniz!..”
Sayın Çelik’in demek istediği belliydi...
Daha fazla kurcalamadık...
•
Sohbet, muhabbet, bir saat geçmiş...
Ve baktık, oylama bitmiş...
Sayın Şahin Yeni Meclis Başkanımız...
Teşekkür konuşmasının ardından, Başbakan’ın dışarı çıktığını fark ettik.
Etrafı kalabalıktı.
Göz göze geldik.
Halimizi hatırımızı, çalışmalarımızın nasıl gittiğini sordu.
Bu kısa sohbetin ardından, “Sayın Baykal’ın bu sabahki değerlendirmeleri hakkında neler düşündüğünü” öğrenmek istedim.
Baykal, Sayın Şahin’in Meclis Başkanlığı’na taşınmasının “Deniz Feneri dosyasının hasıraltı edilmesinin ödülü olabileceğini” öne sürmüştü ya, o mesele...
Başbakan Erdoğan, zannedersem, Baykal’ı o kadar da önemsemiyor...
Dediklerinden o çıkmakta:
“Kendisi, Ergenekon’un avukatıdır, malûm!.. Böyle bir misyon üstlendiğini dile getirmekten çekinmeyen bir politikacıdan böyle sözler beklenir. Biz hukuk neyi gerektiriyorsa sonuna kadar yerine getiririz. Hukuka saygısızlığını her vesileyle dile getirenlerin bu tür tutarsız, mesnetsiz laflarını da ciddiye almayız. Bizim kimseye diyet borcumuz ya da herhangi bir ilişkiyi örtme ihtiyacımız olamaz. Bizi kendileriyle karıştırmasınlar. Meclisimiz bu konudaki kanaatini ortaya koymuştur. Bütün Türkiye’ye ve Sayın Şahin’e hayırlı olsun.”
•
Bu arada, bir aydır çok yakından izlemiyordum kendisini...
Sayın Başbakan’ın yüzünün bir hayli süzüldüğünü fark ettim...
Ve sohbetin bir yerinde; “Efendim ışık mı beni yanıltıyor yoksa gerçekten öyle mi, biraz zayıflama var” dedim.
O da, “Evet doğru biraz zayıfladık” dedi ve ekledi:
“E, ne yapalım, çalışıyoruz!..”
Buradan, sabah gayet dolgun bir simayla karşımıza çıkan Baykal’ın çalışmadığı anlamı çıkmaz elbette...
O da çalışıyor...
En azından, bölmeye!..
•
Derken, Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin çıktı Kulis’e...
Onun da etrafı sarılmıştı.
Böyle dalmayı sevmiyorum...
Biraz çekildim...
Uygun bir yerde bekledim.
Kendileri, bizim bölgeden geçerken, gülümseyerek el uzattılar.
Ve bu esnada, bir “anı” tazeleme faslı geçti aramızda...
Siyasi serüveninin İstanbul etabının kritik aşamalarında birlikteydik...
Özellikle, Fatih Belediye Başkanlığını hakkıyla elde etmesinin ardından, seçimin “sudan” bir bahaneyle iptal edildiği günlerde, bazı vasıflarını yakından tespit etme imkânını bulmuştuk...
O ortamı hatırlayan çoktur, ben bizzat içinde yaşamıştım.
Seçimin “ideolojik yargı” tarafından iptal edilmiş olması, onda dışa yansıyan bir tepki meydana getirmemişti.
Son derece soğukkanlı bir ifadeyle kararın yanlış olduğunu belirtiyordu o kadar...
Tabana mesajı da; “Merak etmeyin, tekrarlanacak seçimde Allah’ın izniyle oy oranımızı daha da arttıracağız” olmuştu.
Dediğini de yapmıştı nitekim, oylarını daha da tırmandırmıştı.
Lâkin, iki amansız “düşman” Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller arasında bir “derin işbirliği” sözkonusu olmuştu...
Fransa’dan dönüş yolunda, “Milli Görüş’ün adayına karşı, Anavatan’ın adayına destek vermenin laikliğin korunması açısından ne kadar önemli olduğunu” filan öne sürüyordu, Çiller...
Ve, DYP olarak Anavatan’ın adayı Sadettin Tantan’ı destekleyeceklerini ilan ediyordu...
Bu “derin işbirliği” sonucunda, oylarını arttırmasına rağmen Başkanlığı kaybetti, Mehmet Ali Şahin...
•
Kendisine o günleri hatırlattım...
Ve, bugün bu noktaya gelmesi hakkında ne düşündüğünü sordum...
Dedi ki;
“Hakkımızda neyin hayırlı olacağını biz bilemeyiz.
Şer gibi görünenlerde hayır olabilir!..
Haksızlıklarla karşılaşanlar morallerini bozmasınlar, yarının neler getireceği hiç belli olmaz.”
•
Meclis Başkanı olarak geçireceği ilk gece “Beraat” gecesi...
Bunu hatırlattık...
“Bütün dostlarımızdan dua bekliyoruz” karşılığını verdi.
•
Beraat gecesinde, O’nun için de dua ediyoruz elbet.
“Allah utandırmasın.”