Namuslular da, namussuzlar kadar cesur olmadıkça!
İnsanoğlu, "tek bir söz"den veya "tek bir tavır"dan ibaret değildir... Bir insan, hayatı boyunca "despotça tavırlar" takınabilir, hayatı boyunca "yasakçı uygulamalar" içine girebilir...
Ağzından çıkan her söz "din" ve "Allah" karşıtı da olabilir... Ancak unutmamak gerekir ki, "bozuk bir saat" de; durduğu halde, günde iki defa "doğru"yu gösterir... Tıpkı, İsmet İnönü gibi... İsmet İnönü'yü uzun uzun anlatacak değiliz... Onun "despotluğunu" ve "din karşıtlığını" bilmeyen yok... Ama aynı İsmet İnönü, zaman zaman "doğru şeyler" de söylemiştir... Meselâ; "Bir ülkede namuslular da, en az namussuzlar kadar cesur olmak zorundadır" sözü, tarihe geçmiştir...
Gerçekten de öyle değil midir; bir ülkede hep "namussuzlar" cesur olmuşlar, "namuslular" ise hep "pısırık" kalmışlar ve hep "sindirilmiş"ler ise; o ülkenin geleceğinden ümitvar olunabilir mi?.. O halde, namuslular da "cesur" olmalı ki; topluma "yalan"lar değil, "doğru"lar egemen olsun... Namuslular da "cesur" olmalı ki, "baskı ve dayatma"ların dozajı azalsın... Namuslular da "cesur" olmalı ki; "yasakçılar"ın değil, "özgürlükçüler"in sesi duyulsun!..
TARSUS'TAKİ KEZZAP OLAYI
Sevinerek ifade edelim ki, halkımız; artık "yalan"lara değil, "doğru"lara kulak veriyor!.. Sevinerek ifade edelim ki, halkımız "despotluk"lara değil, "özgürlük"lere yöneliyor...
Bunu, "Vakit'e gösterilen teveccüh"ten anlıyoruz... "Kartelin yalanları"nı ortaya koyan haberlerimiz, insanımız tarafından büyük bir ilgi ve takdir görüyor!
Meselâ "Tarsus'taki kezzapçı" olayı, meselâ "Akmerkez'deki namaz şov" olayının perde arkası!..
Kartel gazeteleri, her iki olayın da "mahalle baskısının örnekleri" olduğunu iddia edip, olayları, adeta "laiklik elden gidiyor, irtica geliyor" havasında verdiler!.. İddialara göre; bir "sapık" tarafından "mini etekli" kızlara "kezzap" atılmıştı... Bu ise "türban tartışmalarının hangi boyutlara ulaşabileceği"(!)nin işaretleriydi... Demek istiyorlardı ki; başörtüsü eğer serbest bırakılırsa, "çağdaş yaşam tarzı"na yönelik bu tür saldırılar artacak!..
Ancak, Vakit muhabirleri, olayın duyulduğu ilk dakikadan itibaren yoğun bir araştırmaya başladılar... "Kezzaplı saldırıya uğrayan"(!) kız öğrencilerle de görüştüler, "Mersin Valisi" ile de!..
Gerçek şuydu:
öğrenciler "mini etekli" filan değildi... üzerlerinde "okul forması" vardı.
Kaldı ki, aynı saatlerde "kezzaplı saldırı"(!)ya maruz kalan "üç bayan memur"dan ikisinin ayaklarında da; değil "mini etek", normal etek bile yoktu... Evet, memurlardan ikisi "pantolonlu" idi...
Yani, olayın "mini eteğe saldırı" olarak yorumlanabilecek hiçbir boyutu yoktu... Yetkililerin ortak kanaati şuydu: Bu iş; bir "serseri"nin, bir "manyağın" ya da "psikolojik problemi olan dengesiz biri"nin işiydi!..
MEDYAYA VE CHP'YE NİYE GüVEN YOK?
Nitekim, "polis"in yoğun çalışmaları sonunda "sapık" yakalandı... Dünkü Vakit'te de sunduğumuz gibi; "evli" ve eşi "hamile" olan Deniz Koçak, psikolojik problemleri olan biriydi... Olayın da "türban" veya "mini etek"le hiçbir ilgisi yoktu!..
Ne var ki; kartel tarafından "çamur" atılmış, tutmasa da izi kalmıştı!.. O kadar ki; olaylara "at gözlüğü" ile bakan ve "kartel gazeteleri"nden başka gazete okumayan Deniz Baykal gibi bazı parti liderleri, her zamanki gibi yine "gaz"a gelmişler ve;
"Bu son olay bile Türkiye'de nelerin değiştiğini, bağnazlığın ne noktalara geldiğini ortaya koymuyor mu?
Başbakan 'Ne değişti?' diye soruyor. Neyin değiştiğini Tarsus'ta ayaklarına kezzap atılan çocukların ailelerine sorsun... İnanç gereği örtünmeyi Anayasa'ya yerleştirirseniz; bir fanatiğin, olayı bu noktaya taşıması sonucu ortaya çıkmaz mı?" demiş, diyebilmişlerdir!..
Sadece bu olay bile; "medyaya niye güven duyulmadığı"nın ve CHP'nin niye hep "muhalefete mahkûm" kaldığının çarpıcı örneğidir!..
Bay Baykal, "yalan"lardan etkilenip "gaza gelmek" yerine, "doğru"lara göre strateji geliştirse ve "gerçek"lere göre yön tayin etseydi, herhalde "ebedi muhalefet"te kalmaz, halktan arasıra da olsa "teveccüh" görürdü!..
Medya da; "güven duyulan kurumlar" sıralamasında, "yüzde 5" ile, "sondan ikinci" olmazdı!.. Evet, güven duyulan "25 kurum" arasında medya maalesef "sondan ikinci" yani "24. sırada"dır!..
Oysa, "güven" kavramı; "medyanın olmazsa olmazı"dır... Olmak zorundadır... Gelin görün ki; "güven" kavramının içine "güve" girmiş, habire kemirmekte ve "güven"i yok etmektedir!..
Gayet net ve açık ki;
Bir manyağın yaptığı işi, kalkar da "mini eteklilere kezzap" diye... Akmerkez'de "namaz"(!) kılan bir adamla ilgili haberi; onun "Kıble"ye doğru değil de "Kuzey"e doğru yöneldiğini görmezden gelip; "buralara bile girdiler" havasında sunarsan; ne güven kalır, ne de itimat!..
"HABERVAKTİM.COM"A DUYULAN İLGİ
Biraz önce ifade ettiğimiz gibi;
Sadece bu iki olay ve diğer benzeri olaylar karşısında Vakit'in takındığı tavır, "halkımızın büyük teveccühü"ne mazhar olmuş, "Vakit'e yönelenler"in sayısı artmıştır!..
Bir ilginçlik daha:
"Yalan"ları deşifre eden ve "gerçek"leri ortaya koyan haberlerimiz sadece Vakit'e olan ilgiyi artırmakla kalmamış; bu haberleri kendi "sitesi"nden sunan habervaktim.com da, kendisine duyulan ilgiyi "ikiye" ve hatta "üçe" katlamıştır!..
habervaktim.com internet sitesi ilk yayına başladığı günlerde, günde ortalama "1 milyon 350 bin ziyaretçi" tarafından "tık"lanmıştı...
Ki; birçok internet sitesinin "250-300 bin tık" aldığı bir dönemde, habervaktim.com sitesinin yakaladığı bu başarı, gerçekten de beklentilerin çok çok üzerindeydi ve takdire şayandı...
Ancak, halkımızın "doğru"ya, "güzel"e ve "dik duruş"a gösterdiği teveccüh, "1 milyon 350 bin" ile sınırlı kalmadı.
Şu anda habervaktim.com internet sitesini tıklayanların sayısı günde "3 milyon 500 bin"e ulaşmış durumda...
Site yöneticilerini tebrik ediyor, kendilerini yürekten kutluyoruz... Diliyoruz ki; bu rakam da ikiye, üçe katlansın!..
Ve tabiî, "doğruya açlık" duyan, "gerçeğe koşan" halkımıza da teşekkür ediyoruz.
PROVOKASYONA PRİM YOK!
En başa dönecek olursak... Dediğimiz gibi; "bozuk ve duran bir saat"in bile günde iki defa "doğru"yu göstermesi gibi, İsmet İnönü'nün; "Bir ülkede namuslular da, en az namussuzlar kadar cesur olmak zorundadır" sözü de, gerçeğin ta kendisidir ve son derece doğrudur!..
Bu söz, günümüz için, özellikle "kartel medyası" için söylenmiş olmalı... çünkü kartel medyası; bazı haberlerini sunarken "dürüst" ve "ahlâklı" davranmıyor.
Tam aksine "namussuzca" davranmakta, "hastalıklı bir ruh"a sahip "manyak" birinin yaptığı işi bile, kalkıp "türban"a dayandırmaktadır!..
Bu, büyük bir "provokasyon"dur!..
Provokasyon da "namussuzluk"tur!..
Halkımızın "namuslu"lara gösterdiği bu teveccühe bir defa daha teşekkür ediyor, selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizi sunuyoruz.