Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Atatürk’ten ulusalcı, Alparslan’dan milliyetçi misiniz?

Atatürk’ten ulusalcı, Alparslan’dan milliyetçi misiniz?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dünkü konuşmasını dinleyebildiniz mi bilmem... Bence Tayyip Erdoğan, dünkü konuşmasında bir “parti lideri” olarak “hamaset” dolu sözler sarfedebilir, “propaganda” yapabilir veya “yıllardır tek başına iktidar olmak”la övünebilirdi... Ama o, “hamasi nutuk atmak” yerine, bir “devlet adamı ciddiyeti” ile konuştu!.. “Niye bu hâle geldik?” diye sordu, yıllardır yapılan “yanlış”ları sorguladı... Şahsen ben; “AK Parti’nin 8. yılı” münasebetiyle Genel Merkez’de düzenlenen “AK Parti Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı”nda konuşan Tayyip Bey’in sözlerini; “sorunları çözmeye” yönelik “devlet adamı ciddiyeti” ile sarfedilmiş sözler olarak gördüm... Oysa, dediğim gibi, “il başkanları”na gaz verip; “Haydi yiğitlerim, sizi kim tutar!” der ve gönüllerini okşayabilirdi!..
Ama Tayyip Bey ne yaptı?..
“Türkiye’yi arzuladığımız seviyelere ulaştırıncaya kadar bize durmak yok, dinlenmek yok!.. Omuzlarımızdaki emanet çok ama çok büyük...
Gevşemek yok!.. Rehavet yok!.. Umutsuzluk yok, yılgınlık yok, bıkkınlık ve yorgunluk yok...
Çünkü bu aziz millet, bizden hizmet bekliyor.
Sizler insana hizmete odaklanan gönül erlerisiniz, barış elçilerisiniz, demokrasi elçilerisiniz. Sizler milletimizi bir bütün olarak kucaklayan bir partinin elçilerisiniz.
Diğer siyasi partilerin tahriklerine, provokasyonlarına, kışkırtmalarına, hırçın siyasetlerine, iftira ve karalama siyasetlerine karşı her an uyanık olacak, soğukkanlılığımızla, sabrımızla, her zaman bunu muhafaza ederek, gerekli olan cevapları o dille vereceğiz.”
TERÖRE ÇÖZÜM ÜRETİLSEYDİ!
Tayyip Bey, sözkonusu konuşmasında sadece kendi “il başkanları”na değil; “muhalefet partileri” başta olmak üzere, hemen herkese “mesaj”lar verdi, “uyarı”lar yaptı!..
Meselâ, ülkenin önündeki “takoz”lara dedi ki;
“Türkiye yıllardır bilinen, konuşulan, üzerinde tartışılan meselelerini bundan on yıl, yirmi yıl, otuz yıl önce çözmüş, çözebilmiş olsaydı bugün çok farklı bir yerde olacaktı.
Türkiye, ayağına dolanan, pranga haline gelen sorunlarını yıllar önce hal yoluna koymuş olsaydı, bugün çok farklı bir ülke, çok daha gelişmiş bir ülke olacaktı. En önemlisi Türkiye, tam 25 yıldır nice canlara mal olan, nice ocaklara ateş düşüren, gencecik insanlarımızı, gencecik delikanlılarımızı bir canavar gibi yutan terör belasına bir çözüm üretebilseydi, kardeşliğimizi, dostluğumuzu bozacak girişimlere karşı daha uyanık olsa, önlemlerini alabilseydi bugün çok çok ama çok farklı bir yerde olacaktı.”
Dediğim gibi;
Tayyip Bey, Türkiye’nin önünde yıllardır “takoz” olanlara, yerlerinden kalkamayacak derecede “hantal” olanlara değil; MHP’ye de uyarılarda bulundu, CHP’ye de!.. Hatta, “demokratik açılım süreci”ni baltalayacak “kışkırtma”lardan uzak durması için DTP’ye de çağrıda bulundu!..
Ben Tayyip Bey’in dünkü konuşmasını “iyi hazırlanmış bir konuşma” olarak gördüm... Tayyip Bey, gerçekten de “dersine iyi çalışmış” biri olarak çıktı kürsüye!..
MHP VE CHP’Yİ UYARDI; ÇÜNKÜ!
Sözü, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün sarfettiği “Norşin”den ve kendisinin telâffuz ettiği “Potomya”dan açıp, MHP’ye “milliyetçilik”, CHP’ye de “Atatürkçülük” dersi verdi.
Malûm; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Doğu gezisi esnasında gittiği Güroymak’ın eski adı olan “Norşin”den söz etmiş, Başbakan Tayyip Erdoğan da, kendi memleketi Güneysu’nun eski isminin “Potomya” olduğunu söylemişti!..
Vayy, siz misiniz bunu diyen?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, açmıştı ağzını, yummuştu gözünü...
“Öfke nöbeti” geçirircesine bağırıyordu:
¥ “Sayın Cumhurbaşkanı Güroymak’ta halkın yanına varıyor ve onları, ilçenin eski adı Norşin’le selâmlıyor!..
Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı daha demokratik açılım olmadan, PKK taleplerine Güroymak’ta cevap veriyor. Karayoluyla İstanbul’a giderken Gebze’yi geçtikten sonra İstanbul tabelasının yerine de ‘Konstantinopolis’ mi yazacaksınız?
¥ “Vazgeç bu Avrupa sevdasından, vazgeç bu PKK yandaşlığına soyunmaktan, vazgeç etnik bölünmeye çanak tutmaktan. Cenabı Allah bu millete hizmet için önemli bir fırsat verdi, yolundan sapma. ‘Bir bölen’ olarak tarihe geçmene izin verme. Doğduğun Güneysu’ya, Potomya dedirtme.”
Sadece Devlet Bahçeli mi;
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Bitlis’te, Güroymak ilçesinden “Norşin” diye bahsetmesine CHP’den de tepki gelmişti... CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, şöyle konuşmuştu: “Dünyanın çeşitli ülkelerinde hüküm sürmüş kavimlerin koyduğu eski isimler vardır. Bu, tarihte böyledir. Ama şu ya da bu gruba sempatik gözükmek için bir tavır sergilerseniz, bunun sonu nerede biter? Bu tavır, İstanbul’a ‘Konstantin’ demeye kadar gider. O zaman Ankara’ya ‘Angora’ mı? diyeceğiz? Sayın Cumhurbaşkanı memleketi Kayseri’ye eski adıyla ‘Kayzer’ diyor mu?”
AÇIN DA BİRKAÇ KİTAP OKUYUN!
Tayyip Bey, dün işte bu “sataşma”lara cevap verdi... “Böyle ciddi bir mesele hakkında konuşacaksanız, çok rica ediyorum Türkiye’nin tarihi üzerine lütfen birkaç kitap okuyun, tavsiye ederim” diye söze başladı ve adeta “tarih dersi” verip, dedi ki;
“Norşin kelimesini, ‘Potomya’ kelimesini dilinize dolayarak, basit ve ucuz bir muhalefet tarzına başvurup; kendinize de, partinize de, Türkiye’ye de haksızlık ediyorsunuz.
Sultan Alpaslan 1071’de Malazgirt Ovası’nda kazandığı zaferle Anadolu’nun kapılarını açtı ama ‘Malazgirt’ ismine dokunmadı. Siz Alpaslan’dan daha mı milliyetçisiniz? Malazgirt Ermenice bir kelime.
Rahmetli Ertuğrul Gazi, rahmetli Osman Gazi, hiç ‘Bilecik’ ismine dokunmadı. Siz onlardan daha mı milliyetçisiniz? Bilecik, Bizans dönemindeki ‘Belekoma’ kelimesinden geliyor.
Rahmetli Orhan Gazi, Bursa’yı fethetti, ‘Bursa’ ismine dokunmadı. Siz ondan daha mı milliyetçisiniz? Bursa, Yunanca ‘Prusa’ kelimesinden geliyor.
Gazi Mustafa Kemal, Ankara’yı Kurtuluş Savaşı’nın karargahı, TBMM’nin mekanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti yaptı. Ama ‘Ankara’ ismini değiştirme gereği duymadı. Siz Gazi Mustafa Kemal’den daha fazla mı milliyetçisiniz? Ankara da kökeni itibarıyla Latince ‘Ankira’dır.
Bunu Sayın Bahçeli’nin sürece nasıl baktığını, nasıl değerlendirdiğini göstermek açısından sadece bir örnek olarak veriyorum.”
Tayyip Bey’in verdiği bu “örnek”lere daha başka “şehir isimleri”ni de eklemek mümkün.
Meselâ, Mümtaz’er Türköne yazmıştı;
“Bolu” başta olmak üzere, sonu “bolu” ile biten hiçbir isim Türkçe değil... Meselâ Gelibolu, meselâ Safranbolu ve meselâ Tirebolu!..
İskenderun’un ismi de “Helen Uygarlığı”nı yayan “Büyük İskender”den geliyor!..
Prof. Mümtaz’er Türköne, isimleri “Türkçeleştirme” operasyonu sırasında yaşanan bir “komedi”yi de şöyle açıklıyor:
“12 Eylül darbesinden sonra yer isimleri değiştirilirken birçok özbeöz Türkçe ismin de değiştirilmesi bu vahşi cehaletin eseri.
Ankara’ya yakın Dodurga köyünün isminin değiştirilmesi buna bir örnek. Biri çıkıp ‘Yahu ne yapıyorsunuz, ‘Dodurga’ bir Türkmen boyudur’ demiş de, isim iade edilmiş.”
Demek oluyor ki;
MHP ve CHP kurmayları; “slogan” atmak yerine biraz “kitap” okumalılar... Kitap okumalılar ki; “bilgi” sahibi olsunlar... Çünkü “bilgi” sahibi olmadan “fikir” sahibi olmak, bazen insanı “komik” durumlara düşürebilir!..
DTP’NİN DİLİNİN ALTINDAKİ BAKLA!
Tayyip Bey’in dünkü konuşmasında; MHP ve CHP’nin yanısıra DTP’ye de uyarılar vardı...
DTP’ye yönelik olarak diyordu ki;
“DTP’ye seslenmek istiyorum. Aralarından bazı temsilcilerin kışkırtıcı tavırlardan kaçınmalarını rica ediyorum. Mutabakat zeminini zedelemekten kaçının.”
Tayyip Bey’in bu “uyarı”sının altında yatan sebep; gerek DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün, gerek DTP Milletvekili Emine Ayna’nın “süreci baltalayacak” sözler sarfetmeleriydi.
Meselâ Emine Ayna, Nusaybin’de diyordu ki;
“Kürt açılımından bahsetmek için halk iradesini kabul etmek gerek. Kürt sorununun çözümünde sadece Kürt halkının değil, aynı zamanda PKK ve lideri Abdullah Öcalan’ın muhatap alınması gerekiyor.
Çünkü Abdullah Öcalan Kürt halkının siyasi iradesidir. Bunu Kürt halkı da söylüyor. O zaman bunu kabul edelim. Bunu görmezden gelemeyiz. Eğer, bu görmezden gelinirse, bu sorun çözülemez.”
Meselâ, süreci AA’ya değerlendiren Ahmet Türk de, daha dün, “Terör Örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın sürece dahil edilmesini istiyor musunuz?” sorusuna cevap verirken diyordu ki;
“Taraflardan biri midir, biridir!.. PKK üzerinde önemli bir etkinliği var mı, var!.. Toplum tarafından önemsenen bir isim midir, isimdir!.. O zaman sürecin gerçekten demokratik, barışçıl bir sürece, çözüm sürecine evrilmesi konusunda etkili olan herkesin hassasiyetini, söylediklerini dikkate almamız gerekiyor. Sonuçta elinde silahı tutan PKK’dır!.. PKK’yı en fazla etkileyecek olan o!.. Siyasetin de başıdır, öncüsüdür!.. O zaman onun söylemlerinin, bu sürecin barışçıl bir sürece evrilmesine etkili olacağını düşünüyorsak, onun söylediklerini de önemsememiz gerekiyor, dikkate almamız gerekiyor.”
ONLAR SÜRECİN DIŞINDA TUTULMALI!
Söyleyin Allah aşkına;
Bu sözler, “pişmekte olan aşa soğuk su katmak” değil midir?.. Hem “proje yok, teklif yok, paket yok” diyeceksin, hem de Abdullah Öcalan’ı sürece dahil etmeye çalışacaksın!.. Bu tavrın anlamı “çözüm istemek” değil, “istiyor gibi görünmek”tir!..
Hem, Abdullah Öcalan kimdir?..
“Kan” akıtıp, “terörü başlatan” o değil midir?..
Son 25 yıldır “gençlerin ölmesi”ne ve “anaların gözyaşı dökmesi”ne sebep olan o değil midir?..
O halde, onun bu “süreç”te ne işi var?..
Kısa ve öz ifadesiyle;
“Eğer çözüm isteniyorsa; bu işi başlatıp 25 yıldır sürdürenler bu sürecin dışında tutulmalıdır!”
Hele de “silahlı çözüm” değil, “demokratik çözüm” aranıyorsa!..
Tayyip Bey’in “uyarı”ları dikkate alınmalıdır!..
Tabii, bu “tarihî fırsat” kaçırılmak istenmiyorsa!..
Bu süreçte, herkes “çok dikkatli” olmalıdır!..
Aksi halde, “kan tüccarları” bayram eder!..


Kılıçdaroğlu samimi mi?
Dün, Şefkat-Der Genel Başkanı Hayrettin Bulan aradı... Uzun uzun konuştuk... Bu konuşmadan aldığım “bilgi”ler ve edindiğim “izlenim”le ilgili olarak, inşallah ileride geniş bir yazı yazacağım...
Bugün, şu kadarını söylemeliyim ki; yıllardır “hayatsız kadınları topluma kazandırmaya”, onları “fuhuş” gibi bir “bataklık”tan kurtarmaya çalışan Hayrettin Bulan ve arkadaşları, “Hükümetten çözüme yönelik bir adım atmasını” istiyor... “Vesikalı kadın sayısı”ndan hareketle Hükümet’e “bel altı” vurmaya çalışan CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu’ndan da “samimi ve dürüst” olmasını talep ediyor...
Hayrettin Bulan, Kılıçdaroğlu’na seslenip; “Madem kadın istismarından şikayetçisiniz, o halde genelevlerin kapatılması için bir teklif verin!.. Orada çalışan kadınların vesikaları iptal edilip, topluma kazandırılsınlar!..” diyor.
İtiraz ettim Hayrettin Bulan’a... “Vermezler, veremezler” dedim; “Çünkü onlar, zinanın suç sayılmasını öngören yasaya şiddetle karşı çıkmışlar, hatta CHP zihniyetindeki bazı yazarlar; hayvanlar gibi özgürce sevişmek istediklerini yazmışlardı... Fuhuş mafyasının tuzağına düşüp genelevlere atılan kadınlar, onların umurunda mı?..”
Hayrettin Bulan, İsveç’ten, İtalya’dan ve hatta Küba’dan örnekler verip, “fuhuş”la nasıl mücadele ettiklerini de anlattı... Ama dedim ya, bunları ileride yazacağım!.. Tabii, CHP’nin “samimiyetsiz”liklerini de!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi