Haydi Namaza
Bu haftaki eserlerimiz Pınar Yayınları’ndan.
Abdullah Yıldız’ın kaleme aldığı “Haydi Namaza” adlı kitaptan söz etmeden önce bu kitap kadar önemli olan; “Söylemden Eyleme Dua” adlı kitabı, “Kur’an’ı Anlamak Farzdır” alt başlığıyla, “Kur’an’ı Anlamaya Giriş” ve “Yusuf’un üç Gömleği” adlı eserleri hararetle tavsiye ederim.
İmkânım olsaydı üçünden de ayrı ayrı söz etmek isterdim, fakat benim de yüreğimin yangını olan namaz meselesi çok önemli. Abdullah Yıldız bu eserinde özellikle gençlere sesleniyor ve namaz hususunda şimdiye kadar söylenemeyenleri dile getirerek, kendisini namaza muhatap sayan herkese sorular soruyor. İşte o sorulardan bazıları:
“Bir Müslüman genç olarak, namaza bakışınızı ve namazla ilişkinizi hiç sorguladınız mı? Namazlarınızı dosdoğru, devamlı ve huşu içinde yani bilinçli olarak kılabiliyor musunuz? Yoksa namazlarınızı savsaklayıp ihmal ediyor ya da ‘adet yerini bulsun’ diye sadece üzerinize bir borç olduğu için mi kılıyorsunuz?
“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki onlar kıldıkları namazlardan habersizdirler.” (Maun 107/4-5) ayetini okuduğunuzda irkilerek, “Acaba kıldığım namazlardan haberdar mıyım?” “Yoksa ben de Rabbimin ‘yazıklar olsun!’ dediği kimselerden miyim?” diye kendi kendinizi yargıladınız mı hiç?
Niçin namaz kıldığınızın, namazda neler söylediğinizin, Allah’a hangi konularda söz verdiğinizin farkında mısınız?
Namazdaki kıyamın, rükuun, secdenin, teşehhüde oturmanın ne anlama geldiğini biliyor musunuz?
Kıldığınız namazlardan manevi bir tat alabiliyor musunuz?
Namazda Allah’ın adını zikredip, ayetlerini okurken kalpleriniz titreyip, tüyleriniz ürperebiliyor mu? Ara sıra da olsa gözleriniz yaşarabiliyor mu? Namazlarınız sizi çirkin ve kötü davranışlardan alıkoyabiliyor mu?”
Bu can sıkıcı, fakat bir o kadar da can alıcı sorular listesini daha da uzatmak mümkün. Ama asıl mesele, Rabbimizle kulluk ilişkimizin en önemli göstergesi olan namazlarımızı yeniden gözden geçirebilmektir.
Peki, bizler iman edenler olarak, namazlarımızı kendimizden başlamak suretiyle yargıladığımızda, şöyle bir manzara ile karşılaşmaz mıyız?
Maalesef bugün Müslümanların önemli bir bölümü, namaz bilincinden yoksun bulundukları için ya namazlarını terk etmekte ya ara sıra kılmakta ya da savsaklamaktadır. Düzenli ve sürekli namaz kılıyor olanların büyük kısmı da yine şekilsel, geleneksel bir alışkanlık olarak namaz kılmaktadır.
Ne anlama geldiği bilinmeden dil alışkanlığı ile tekrar edilen kelimeler, dua ve sureler; niçin yapıldığı düşünülmeden yerine getirilen bedensel hareketler, manevi bir haz duyulmadan her gün biteviye tekrarlanan rutin bir işlem, namaz mıdır spor mudur acaba?
Nafileleri kaçırmayayım derken terk edilen farzlar, kıraat kurallarını tam yerine getireyim derken perdelenen mana ve şekle önem vereyim derken kaybolan derinlik...
Ne kalbî huzur ve huşû, ne ruhî dinginlik ve sükûn, ne uhrevî duygu ve düşünce ve ne de manevi bir lezzet... Sıkıcı, bıktırıcı, hiçbir çekiciliği ve canlılığı olmayan, ‘yatıp kalkma’ türünden ‘zorunlu’ bir ibadet adeta. Kısacası bir yük, bir angarya, zoraki bir görev, bazen de ‘ayıp olmasın’ diye yerine getirilen bir gösteri sanki.
İşte böyle bir namaz, mü’min kişiliğin ve de toplumun inşasında etkin olmamakta; onları canlı, dinamik, aktif, erdemli kişilikler ve dengeli, uyumlu, güçlü bir toplum haline getirmeye yetmemektedir.
Kur’an ve sünnetin öngördüğü namaz, mü’mini günde beş kez manen yenileyen bir devrim olması gerekirken; günümüz Müslümanlarının içi boşalmış namazları böyle bir değişime yol açmamaktadır. Haydi namaza ama işe değil, ibadete yarayacak namaza.
Eserler hakkında bilgi için, Pınar Yayınları: 0212 520 98 90
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.