Eş adaylarını değerlendirmede de âdil olmalı
En önemli meselelerden birisi de, eş aramada adayların, muhatapların, danışmanların ve meşveret edilenlerin (aracıların) dosdoğru hareket etmesidir. Adaylar kendilerini tanıtırken veya yakınları tanıtırken, asla mübalâğaya kaçmamalı ve zaaflarını da dile getirmelidir.
Aksi halde, karşıdaki aldanmışlık psikolojisine girer. Ve bunun intikamını nasıl alacağı hiç belli olmaz! Kendisini aldatanlara hayatı zindan edebilir! Adalet yalnızca mahkemelerde tecellî etmez, etmemeli. Hayatın bütün katmanlarında âdil olmalıyız. İnsanları değerlendirirken, hak ve hürriyetlerine riâyet ederken… Dolayısıyla aday tanıtımında da İlâhî adalet prensibi işletilirse, sonuç, her iki taraf için de hayırlı olur. Takip edelim: “Ey imân edenler! Adalet üzere olun ve Allah için şahitlik edin. Kendi aleyhinize veya anne ve babanızla akrabalarınızın aleyhine olsa bile. Hakkında şahitlik ettiğiniz kişi, zengin de olsa, fakir de olsa doğruluktan ayrılmayın. Çünkü ikisini de Allah sizden daha iyi gözetir.”1
Zaafları saklayarak, kusur ve hataları örterek, yalanlar üzerine binâ edilen bir evliliğin ne hayrı, ne feyzi, ne bereketi olur!
“Mübalâğa ihtilâlcidir.” Eş adaylarında olmayan vasıfları varmış gibi göstermek, olumsuz sonuç doğuracağı, aile hayatını zedeleyeceği açıktır. Dolayısıyla her şeyi ve herkesi olduğu gibi vasıflandırmak gerekir. Bu zaten hakperestliğin gereğidir. Olmayan vasıflarla tavsif etmek, ayrıca yalancılıktır. Mübalâğa ve yalanlarla kurulan bir yuva huzur ve mutluluk getirir mi?
Ancak, eş adayı arayışında insan hâl ve davranışları, yâni, hatâ-sevaplarının değerlendirilmesinde âdil olunurken, insaflı da olmalıyız. Unutmuyoruz ki, insanız ve hatâdan hâli değiliz. Hepimizin zaafları var. Öyle ise şu prensipleri nazara almalıyız:
Bir insanın bütün halleri yüzde yüz doğru olması mümkün değil. İnsan tamamıyla olumlu duygulardan örülmüş bir varlık değil. O takdirde melek olurdu!
Eğer bir adayın, iyi yönleri, olumlu duyguları olumsuz yönleri ve duygularına kemiyeten/sayı veya keyfiyeten ziyade gelse, o muhabbete ve hürmete müstehaktır. Kimi zaman çok iyi bir haslet, diğer olumsuzlukları kapatabilir.
Bir adayın gerçekten bir sıfatı çok olumsuz da olsa, o sıfat sahibi tamamen olumsuz olarak değerlendirilemez.
Güzel hasletleri çirkin hasletlerine, iyi yönleri kötü yönlerine üstün gelenler, iyi olarak değerlendirilmelidir.
Hepimiz zaman zaman hata yaparız. Ancak, özür dilemesini bilmeliyiz. Nefsini itham eden kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden istiğfar eder. İstiğfar eden istiâze eder. İstiâze eden şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse affa müstehak olur.2
***
Meşhur bir dokumacı, dokuduğu kumaşı satmış.
Daha sonra o kumaş parçasında bir kusur görülmüş ve geri çevrilerek bedeli istenmiş. Dokumacı parayı vermiş, fakat gözlerinden yaş gelmiş. Sormuşlar:
“Niçin ağlıyorsun? Kumaşı geri verdik diye ise, üzülme. Alıp gidelim ve paranı geri verelim.”
Dokumacı:
“Hayır, kumaş için ağlamıyorum” demiş. “Onun bir kusuru görüldü ve geri çevrildi. Fakat ya ömür boyu yaptıklarım Allah’a arz olunduğu zaman, böyle bir kusur yüzünden geri çevrilecek olursam, ne olur benim hâlim? Ben bunu düşündüm de ağladım. Hayat, kumaş gibi değil ki, düzeltilsin ya da tekrar dokunsun. O, sadece bir kere gelir geçer.”
Dipnotlar:
1- Kur’ân, Nisâ, 135.; 2- Lem’alar, s. 91.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.