Laikliğin kitabı yok

Laikliğin kitabı yok

Politikacılarımız ve entellerimiz, son günlerde siyasi gündemi İslami değerler üzerinden yorumlamaya başladılar. Bu durum hayra alamettir. Kişi, İslam’ı esas alarak hücum veya savunma yapıyorsa iç donanımının İslam olduğu ortaya çıkmış demektir.

Başörtüsüne geçit vermemek için yirmi dört saat gazete köşesinde kalemine dayanarak nöbet bekleyenlerimiz uykuyla uyanıklık arasında Kur’an’ı okuyarak kendilerine dayanak aramaya çalıştılar.

Başörtüsünü savunanlar da yine Kur’an ve hadislerden dayanak arayarak, ulemaya işi havale ederek çıkış yolu bulmaya çalıştılar.

Her ikisi de bütün bunları laiklik ilkesinin çiğnenmemesi için yaptılar ama laiklik ilkesi için kaynak gösteremediler.

çünkü kaynak olacak bir kitap yoktu ellerinde.

Kur’an ise hepsinin gönül evlerinde en değerli kitap olarak başköşede asılı duruyordu.

Sağcı politikacılara göre Muasır Medeniyetler seviyesine çıkmak için batının değerlerini özümsememiz gerekirken, solcu politikacılara göre çağdaş uygarlık düzlemine erişmek için batının değerlerini içselleştirmemiz gerekiyordu ama yalnız laiklik konusunda bile batıya akıl veriyorduk.

Mesela, örnek aldığımız, stratejik ortağımız Amerika’da kilisede kıyılan nikâhı eleştirirler Türkiye’de bunun camide yapılmasını teklif dahi ettirmezler.

Elli yıldır laikliği bir türlü öğretemediğimiz sanatçılar, dini nikâhla evlenmekten mahkemeye verildiklerinden şimdilerde dini nikâhla evlendiklerini söyleyemiyorlar ve “Birlikte yaşıyoruz” diyerek laikliklerini korumaya çalışıyorlar.

Yalanla korunan bir laiklik yaşatılmaya çalışılıyor gibi.

“Türkiye’de hutbeleri tek elden tek dilden yazdırıyoruz. Laik Paris’te papazlar özgürce konuşuyorlar, laikliğin elden gitmemesi için papazların konuşmasına da bir düzen verilsin diye Avrupa Birliğine teklif götürülebilir.

“Washington’daki hakimler, gerçek laik değiller. Onun için İncil üzerine yemin ettiriyorlar. Siz, bize bakınız ve bize göre yemin ediniz, dini imanı yemine karıştırmayınız” diye Amerikan Cumhurbaşkanına bir uyarıda bulunabiliriz.

Onların devlet başkanları İncil üzerine yemin ederek göreve başlarlarmış. Onlar laikliği özümseyememişler. Siz, bize göre hareket ediniz ve gerçek laikliğin tadını çıkarınız” diyebiliriz.

Hatta bu olayı Lahey Adalet Divanı’na bile götürüp Avrupa Birliği ülkeleri ile Amerika’nın idamını talep edebiliriz.

Washington’da kamusal alana herkes dini kıyafetleriyle gelerek laikliği çiğniyorlar. Biz ise milletin seçtiği Milletvekilini başörtüsü nedeniyle Meclise sokmamışız.

Hâlâ sağcı ve solcu politikacılarımız bu konudaki hassasiyetlerinden hiçbir şey kaybetmediklerinden iki tarafta başörtüsüne karşı Meclis sınırlarını korumada birlikte bekçilik yapıyorlar” mı diyeceğiz ve batının laikliğini de biz mi koruyacağız?

Kur’an okumasını öğrenmek için belirli bir yaşa ulaşmanız gerekir ama İncil ve Tevrat için yaş sınırı aranmaz, siz de bizim gibi yapın dinsel kitapları belirli bir yaşa kadar yasaklayın mı diyeceğiz.

Laikliğimiz elden gitmesin diye muhafazakar demokrat Başbakanın kızını bile başörtülü olarak üniversiteye sokmuyoruz. İşte bu laiklikte biz size örnek olacağız mı diyeceğiz?

Sağcı politikacılarla solcu politikacıların eylemleri ile söylemleri arasındaki bu gelgitler, tutarsızlıklar, batıya ahlaki yönden en yakın artistler ve politikacıların dinsel davranışlarının temelinde laikliğin herkesi bağlayan bir kitabı olmadığından herkes kendine göre yorum yaptığından, “Türkiye’nin şartları başka” dedikten sonra batıyı da aynı şartlara sokmaya çalıştığından tutarsızlıklar oluşuyor gibi.

Halbuki Türk halkının yüzde doksan sekizinin gönlünün en mahrem yerinde sessiz sedasız duran bir kitap var, Kur’an-ı Kerim.

Kimse ona kıyamıyor. Evinin en yüksek yerine koyuyor.

Bazıları çaktırmamak için dolabının en görünmez yerinde saklıyor ve en hayati konularda savunma veya saldırma durumunda onu çıkarıp Kur’an’dan dayanak arayarak kendi yerini belirlemeye çalışıyor.

Beste ve müzikte solun en saygın insanı, batıda eserleri çalınanı bile televizyondan “Kur’anımı kimseye kaptırmam, istismar da yaptırmam” diyerek vaaz verirken gördüm.

Birileri kaybederken birileri kayıptan dönüp geliyor.
Rabbimiz buyurur: “Ey iman edenler, sizden kim dininden dönerse Allah öyle bir kavim getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı sever. Mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar, Allah yolunda cihat yaparlar ve kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu, Allah’ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah’ın lütfu boldur, O her şeyi bilendir.” (Kur’an-ı Kerim Maide suresi ayet 54)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi