Yetişin a Dostlar Sömürü Düzeni Elden Gidiyor!..
BİNLERCE hadise, haber, yorum... Siyasî, iktisadî, sosyal, kültürel... Dehşetli bir kaos ve kargaşa... Yüksek sesle bağrışmalar, yazışmalar, atışmalar... çığlıklar, tehditler, feryatlar, yaygaralar... Haberlerin, yorumların, dedikoduların bir kısmında doğrular yer alıyor, bir kısmında yalanlar... Doğrular ile yalanlar birbirine karışmış vaziyette... Yerde havada binlerce mozaik parçası uçuşuyor. Bunları uygun şekilde, yerli yerinde bir araya getirip de tablonun bütününü ortaya koyacak kaç kişi çıkar?.. Birileri avaz avaz ak diye bağırırken ötekiler ciyak ciyak kara diye haykırıyor.
Bardaklar... Bardakların içinde sular... Bir bardak suda fırtınalar kopartanlar...
Bilen bağırıyor, bilmeyen bağırıyor...
Başörtüsü serbestliği rejimi, Cumhuriyeti, Türkiye’nin Batı’ya yönelmesini yıkar diyorlar. İnanıyorlar mı, bu dediklerine? Batı’ya bakıyoruz, orada tek istisnasız, bütün üniversitelerde başörtüsü serbest.
Başörtüsü karşıtları bunu görmeyecek derecede aptal olmadıklarına göre, dillerinin altında neler var?
Konu başörtüsü maşörtüsü değil... Türkiye’nin çoğunluğu hürriyet istiyor, insan hakları istiyor, eşitlik istiyor, adalet istiyor.
Başörtüsü serbest bırakılacak olursa “içteki sömürge sistemi” yıkılacaktır. Bu sistemin rantlarıyla beslenenlerin büyük tedirginliği bundandır.
Kadın ve kızların başlarına örttükleri bir kumaş parçasıyla Cumhuriyet yıkılmaz, devlet sarsılmaz. Sadece içteki “Efendilerin”, “ülkenin sahiplerinin”, Türkiye’yi babalarının ve atalarının çiftliği gibi gören mutlu ve egemen azınlığın saltanatları sarsılır, menfaatlerine halel gelir.
Onlar ülkenin balını kaymağını yiyorlar. O kesimde işsizlik yok. “Para Babaları çetesi Teşkilatının” (PBçT) insanın kanını donduran beyanları bundandır.
Bu memlekette en az yedi milyon işsiz olduğunu herkes biliyor. Birileri çok ama çok yerken birileri darlık ve yoksulluk içinde kıvranıyor. Asıl mesele kadınların başlarını eşarpla yahut başörtüsü ile örtmeleri değil işsizlik, aşsızlık, açlık, sosyal adaletsizlik meselesidir.
Türkiye on yıllardan beri feci şekilde, korkunç şekilde, vahşi şekilde sömürülüyor, soyuluyor. Devlet ve toplum, yükünü kaldıramayacağı korkunç bir borç altındadır. İç borçlar, dış borçlar... Başörtüsü, laiklik, devrimler elden gidiyor feryat ve haykırışlarına aldanmayın sakın. Büyük rantlar, büyük menfaatler, korkunç soygun düzeni elden gidiyor.
Türkiye planlı, kasıtlı, programlı şekilde borca batırıldı, borç tuzağına düşürüldü. Borç, yiğidin kamçısıymış. Al sana kamçı!..
ülkemiz, devletimiz bu kadar borcu nasıl ödeyecek?
Miktarı kesin olarak bilinmiyor ama birilerinin birkaç yüz milyar dolar kara ve haram parası olduğu iddia ediliyor.
Sıcak para... Repo... Japonya’daki cahil ev karılarının bankalardan düşük faizli krediler çekerek Türkiye’ye göndermeleri ve kısa zamanda yüksek faizle gelir elde etmeleri... Soygunlar, alavereler, dalavereler, yabancılara satılan bankalar, dev şirketler, millî tesisler... Bütün bunları derli toplu anlatan bir rapor/kitap var mı piyasada?
İşin garibi bu piyasada Müslümanla gâvur içiçe. Paranın, menfaatin, vurgunun dini imanı olmazmış.
Kalkınan Türkiye... Evet kalkınan bir Türkiye elbette var ve yemin etseler başları ağrımaz. Lakin bir de kalkınmayan, sürünen, perişan olan bir Türkiye var. Türkiye bir madalyon gibi. Bir yüzünde kalkınma, öbür yüzünde gerileme ve sefalet.
Niçin yarım-doğrular ve yarım-yalanlar söyleniyor? Niçin tabloyu bütünüyle resm etmiyor kimse?
Yakın tarihimiz büyük hıyanetler ve sabotajlarla doludur. Hâfıza-i beşer nisyanla malul... (İnsan hafızası unutkanlık illetiyle hastadır)... Hani Türkiye’yi dumansız temiz ısıtmak için bir doğal gaz işi vardı. Mavi akım mavi akım a benim canım... Ne tatlı mavi akımdı o...
Hani birileri Zonguldak’ta seçimleri kazanmak için, kömür madeni ocaklarına beş on bin yeni işçi almayı vaad etmişler, seçimden sonra sözlerini tutmuşlar ve kömür işletmesi kısa zamanda iflas etmişti... Hatırlayın bunları a cancağızlarım.
Soyulan, içi boşaltılan, hortumlanan bir sürü bankanın milyarlarca dolarlık faturası kime kesildi? Devlete, yani halka...
Yıllardan beri Türkiye, büyük ihalelere karıştırılan fesat haberleri ve dedikodularıyla çalkalanıyor.
Ortalığı karıştıran, birer bardak sularda büyük kasırgalar estiren medya mensuplarına bakınız. Patronları süper zengin, üst tabaka elemanları süper gelirli. Bunların hepsi süper!..
PKK terörü deyip duruyorlar. Sadece terör diyene gülmek gerek. O terör paravanasının ardında ne dolaplar dönüyor. Uyuşturucu, silah, cephane, 100 binlerce koyun kaçakçılığı ve daha neler neler. Hem PKK’yı kim kurdurmuş, kimler teşvik etmiştir biliyor musunuz bu konudaki rivayet ve dedikoduları? Biz dedikodulara kulak asmayız... öyle mi? İyi uykular...
Türkiye durgun bir ülke değil. âblar (sular) gürül gürül akıyor ve dolaplar paldır küldür dönüyor. Bunlar, Yunus Emre’nin dertli dolapları değildir, dert dolaplarıdır.
Bu Adamlar Gerçekten Rahatsız
YALANIN dolanın bini bir paraya. Bir kadın taksiye binmiş, şoför “Abla, in arabamdan senin başın açık...” demiş. Şoför kısmı para kazanmak için bir yığın çile ve zahmet çeker. Niçin indirsin o müşterisini? Böyle haberler de, hep başörtüsünün serbest bırakılması teşebbüsleri sırasında uydurulur. Neymiş, mahalle baskısı varmış. Mahalle baskısı var da, dindar kesimden değil, dinsiz kesimden kaynaklanıyor.
Bu düzmece haberi okuyunca, hatırıma bir soru geldi:
Her halinden gerçek fahişe olduğu anlaşılan ve bilinen bir karı taksiye binse, acaba şoförün onu indirmeye hakkı var mıdır?
Farz edelim indirdi. Birileri yaygaraya başlayacaktır? Kim haklı? Şoför mü, yaygaracılar mı?
Koskoca bir İstanbul gazetesinde bir resim: Yolcunun biri şehir hatları vapurlarından birinde namaz kılıyor... Yaygaramatik bir yorum: Ne günlere kaldık, gericiler artık vapurlarda da namaz kılmaya başladı!.. A zevzekler!.. Zaten bütün gemilerde, namaz kılan personel için ya bir namaz tahtası vardır, yahut küçük bir mekân. Gemide namaz kılınıyor diye yaygara kopartmanın, zevzeklik etmenin ne mânası var?
Namaz konusunda bir balon daha: Ak Merkez’de adamın biri herkesin geçtiği bir yerde namaza durmuş... Yalan yalan yalan. Kışkırtmacılar, para verip namaza durdurttukları adamcağızı kıbleye doğru yöneltmemişler. Kıblesizler!..
Filan yerde bir tesis içki ruhsatı istemiş, alamamış, yaygaracılar feryada başlar: “İçkiye güçlük çıkartılıyor. Gericiler işi azıttı.” Siroz olun inşaallah.
Son 25 sene içinde Londra’da şöyle bir vak’a olmuştu. Gazeteler yazdılar. Belediye otobüsünde şoförlük yapan bir Pakistanlı, namaz vakti sıkıştığı için arabayı kenara çekmiş, aşağıya inmiş, seccadesini kaldırıma sermiş, hemen namazın farzını kılıp yine yola devam etmiş. İngilizler yaygara falan kopartmamışlar... (O tarihte İkiz Kuleler yıkılmamıştı...)
çok iyi biliyorum, yaygaracılar, cuma günleri bazı camilerde cemaatin sokaklara, caddelere taşmasını da hiç hoş görmüyorlar. Ne olacak, toleranssız, tahammülsüz, zevzek, yaygaracı adamlar ve kadınlar.
Ezanlardan rahatsız olurlar, namazdan rahatsız olurlar, başörtüsünden rahatsız, olurlar, dindar bir şehirde Ramazan’da gündüzleri lokantalar kapanır, çok rahatsız olurlar, çocuklara din ve Kur’an dersi verilir, rahatsızlanırlar... Bu adamlar ve kadınlar gerçekten rahatsız. Tedavileri mümkün mü? Bence değil. Peki ne yapacağız? çekeceğiz...
Rahatsız olsunlar da fazla yaygara kopartmasınlar. Rahatsızlıklarıyla düşe kalka yaşayıp giderler. Yeter ki, ülkenin huzurunu bozmasınlar.