Saptıran Para
PARAYLA ilgili yazım bazı kardeşlerimizi rahatsız etti. Bendenizin, haram gelirlerle, haram servetlerle ilgili yazıları bir araya getirilse kitap olur.
Aileden büyük bir servet kalmış... Yahut Allah yürü kulum demiş helâlinden zengin olmuş...Yine helâl ticaret yapmış, ithalat ihracat yapmış, üretim yapmış, hizmet vermiş ve büyük zengin olmuş... Bunlara bir şey dediğim yoktur.
Ancak şu da unutulmamalıdır: Haramın azabı vardır, helâlin hesabı...
Zenginlik çok büyük bir imtihandır. Bu sınavı yüzünün akıyla verenlere ne mutlu.
Helâl bir servete sahip olan salih bir zengin zekât verir, sadaka verir, hayır hasenat yapar, malî ibadet yapar ve sevap kazanır. Ne mutlu ona.
Ancak helâl de olsa servetin çok tehlikeli tarafları vardır.
Servet, bol para, bol imkân insanı azdırabilir.
Parayla hem çok sevap kazanılır, hem de çok azap.
Helâlinden büyük para kazanmak zordur. Bu helâl parayı hayırlı bir şekilde harcamak, kazanmaktan bin kere zordur.
Büyük bir zengin kâmil bir mürşitten el almamışsa işi zordur.
Büyük bir servet, helâlinden elde edilmiş bile olsa insana gurur ve kibir verebilir. Gurur ve kibir öldürücü bir günahtır.
Helâl servete sahip salih zenginlerin, salih fakirlerden üstün oldukları taraflar vardır. Bu üstünlüklerden biri hayır hasenat yapmaktır.
Salih zengin sadaka-i cariye mahiyetinde bir hayır yapar, hem hayatta iken sevap kazanır, hem de öldükten sonra amel defteri kapanmaz; kurduğu müessese hizmet verdikçe kendisine sevap yazılır.
Müslüman parayı, zenginliği, serveti ana değer olarak kabul ederse, kazancı ve birikimi helâl de olsa büyük tehlike karşısındadır.
Bir Frenk bilgesi şöyle demiş: "Para çok kötü bir efendidir, çok iyi bir hizmetçidir."
Sevgili Müslüman anne babalar!.. Çocuklarımızın ileride çok zengin olmalarını istiyor ve onları bu amaç için yetiştiriyorsanız, onlara çok büyük kötülük ettiğinizi iyi biliniz.
Hayatın gayesi çok para kazanmak, zengin olmak değildir. Hayatın gayesi iyi Müslüman, iyi insan, Allah'a iyi kul olmaktır.
Dini imanı para olan kimseler, zâhirde Müslüman gibi görünseler de çok alçak ve sefil insanlardır. Onlardan köy olmaz, kasaba olmaz.
Sa'lebe çok fakirdi, Peygamber aleyhissalatü vesselama gitti, "Ya Resulallah, benim için dua et Allah bana mal versin" dedi. Efendimiz, "Ey Sa'lebe, gel senin için bu duayı etmeyeyim. Şükrünü eda edebildiğin az mal, şükrünü eda edemeyeceğin çok maldan hayırlıdır" dedi. Sa'lebe talebini tekrarladı. Peygamber de onun malının artması için dua etti. Kısa zamanda çok zengin oldu. Dua bereketiyle çoğalan sürüsü Medine'ye ve yakınına sığmadı. Koyunlarıyla birlikte uzak otlaklara gitti. Fakirken beş vakit namazda Mescid-i Saadet'te bulunduğu için ona "Mescid güvercini" derlerdi. Zengin olunca cumadan cumaya gelmeye başladı, bir müddet sonra onu da bıraktı. Sonunda ne oldu biliyor musunuz? Zekât ayeti inince Peygamberimiz zekât amillerinden (tahsildarlarından) birini Sa'labe'ye gönderdi. Sa'lebe kırkta bir zekâtı duyunca "Ama bu bir cizyedir" dedi ve mal vermedi. Âmil, Resûlullah Efendimize durumu haber verdi. Efendimiz ondan zekât almayın dedi. Efendimizin vefatından sonra pişman olan Sa'lebe Hz.Ebubekir'e zekâtını vermek istedi. Sıddîk hazretleri, "Resulullah'ın almadığı zekâtı ben de almam" dedi. En sonunda Sa'lebe, Hz. Osman zamanında mânen korkunç bir zarar ve ziyan içinde, hâiben ve hâsiren öldü.
Sa'lebe ile ilgili hadîs İmamı Nevevî hazretlerinin Riyazüssâlihîn adlı hadîs derlemesinde geçmektedir. Lütfen oradan veya şerhinden okuyunuz. Sakın okumazlık etmeyiniz.
Bakınız, Peygamber duası ile biiznillah zengin olan bir kimse bile, malının şükrünü eda edemediği ve zekât vermediği için ne hallere düşüyor.
Bir de, "Bu düzen bozuktur... Bozuk bir düzende bozuk işler yapılır ve haram parayla zengin olunur..." diyenleri düşünelim.
Ashab-ı Kiram efendilerimiz (radiyallahu anhüm ecmain) içinde çok zengin kimseler vardı. Aşere-i mübeşşereden Abdurrahman ibn Avf hazretleri bunlardan biriydi.
Hz. Aişe radiyallahu anha annemizden rivayet ediliyor. Lütfen dikkatle okuyunuz. Buyuruyorlar ki: Bir gün Medine'de büyük bir kaynaşma oldu. Abdurrahman ibn Avf'ın 700 develik bir kervanı Şam'dan gelmişti. Develerin böğürtüleri, devecilerin naraları, toz duman, gürültü ayyuka çıkmıştı, seyre gelen insanlar, koşuşan çocuklar... Abdurrahman ibn Avf, Resulullah efendimizin yanına vardı ve "Ya Resulallah!.. Bu kervanı, develeriyle ve üzerlerindeki mallarla Allah yolunda tasadduk ediyorum. Buyurunuz nasıl dağıtacaksanız dağıtınız..." dedi.
Abdurrahman ibn Avf hazretlerini böyle muazzam bir serveti Allah yolunda sadaka olarak vermeye sevk eden, Resulullah Efendimizin, Allah yolunda sadaka vermeyi teşvik ve tergib eden, öğütleyen bir konuşmasıydı.
İşte Müslüman zengin olunacaksa böyle olunmalıdır.
Tebük seferinden önce, İslâm ordusunun techizi için Hz. Ebubekir, Efendimiz'e bir miktar para getirdi. Efendimiz ona sordu: Çoluk çocuğun için ne bıraktın?..Şu cevabı verdi: Allah ve Resulü onlara yeter... Bütün servetini getirmişti.
Bozuk düzenin veya sistemin haram rantlarıyla büyük zengin olanların yatacak yeri yoktur.
Vaktiyle ellerinde imkan yok iken, bu düzen bozuktur, biz Hz. Ömer'in adaletini getireceğiz. Ömer, devletin işini görürken beytülmale ait mumu yakar, kendi işini görürken, devlet mumunu söndürür kendi kandilini yakarmış edebiyatı yapıyorlardı. Ellerine fırsat geçince çift hörgüçlü develeri hamuduyla yutmaya başladılar.
Şeriatın bâtıl kabul ettiği alım satımlarla, ticarî ve iktisadî muamelelerle zengin olanlar Cehennemdeki yakıtlarını dünyada hazırlıyorlar.
Allah ribayı kesin şekilde haram kılmıştır. Kur'ân ribacılar için "Onlar Allah'a ve Resulü'ne savaş ilan etmişlerdir" buyuruyor.
Kur'ân'ın, Sünnetin, fıkhın, Şeriatın, İslâm ahlâkının yasak kıldığı yollarla haram servetler edinenler dünyada rezil ve rüsvay, ahirette rezil ve rüsvay olacaklardır.
Haram rantlarla, içine fesat karıştırılmış ihalelerle, alavere dalavere ile zengin olmayı Kur'ân kabul etmez, Sünnet kabul etmez, Şeriat kabul etmez.
Bu gibi konularda insî şeytanlardan alınmış fetvaların hiçbir kıymeti ve geçerliliği yoktur.
On bir ay her haltı yiyecek, haram yollarla voliler vuracak, sonra bir umreye gidecek ve pîr ü pak, tertemiz, günahlarından arınmış olarak dönecek...Böyle düşünenler ahmak şeytanlardır.
Dinimizin temel emirlerinden biri istikamettir, yani doğruluk ve dürüstlüktür.
Zengin olacaksan helâlinden zengin olacaksın. Bitmedi... Abdurrahman bin Avf gibi hayır hasenat yapacaksın...
İLİM SAHİPLERİ NEREDESİNİZ?
RESÛL-İ EKREM (Sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: "Ümmetimin içinde bid'atler ortaya çıktığı ve Ashabıma küfr edildiği zaman, âlimler ilimlerini ortaya döksünler.Eğer âlimler bildiklerini açıklamazlarsa Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların üzerine olsun."
Bid'atlerin ayyuka çıktığı, Ashab-ı Kirâma (Radiyallahu anhüm ecmain) hakaret edildiği bir zamanda yaşıyoruz.
Böyle bir zamanda ilim sahipleri sessiz kalamaz. Lisan ve kalem ile bid'atlerle mücadele etmeleri, Ashab-ı Kiram'a yapılan hakaret ve saldırılara karşı çıkmaları gerekir.
Bir ilâhiyat profesörü, Sevgili Peygamberimizin mektebinde yetişmiş büyük sahabe Ebu Hureyre hazretlerine bin türlü hakaret savurdu, onu hadîs uydurmakla suçladı. Peki, ilim sahipleri ortaya çıkıp da bu ilahiyatçıyı susturdu mu?
İlk üç Râşid Halifeye bile dil uzatanlar, hakaret edenler var...
Hiçbir ilmî icazeti olmayan muhaddis kılıklı biri çıkıyor, Peygamberin Medine-i Münevvere'deki türbesi yıkılmalı, mezarı nakl edilip düzlenmelidir..." diyor. Peki ilim sahipleri böyle çılgınca ve mecnunca bir teklif karşısında ne yapıyor?
Petro-dolarların gücüyle ülkemize bin türlü bid'at ve dalalet sokuluyor. İlim sahipleri nerededir?
Ortalık yüzlerce tercüme, meal ve tefsirle dolu. Bunların bir kısmında çok vahim bid'atler, yanlışlıklar, küfre kadar götürecek kasdî hatâlar var. İlim sahipleri nerededir?
Aşırılar tasavvuf ve tarikat Müslümanlarına müşrik, kâfir, sapık diyor. İlim sahipleri nerededir?
Ben söylemeyeyim, yukarıda zikr ettiğim hadîs-i şerifin son kısmını tekrar edeyim:
"...Eğer âlimler bildiklerini açıklamazlarsa Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların üzerine olsun!.."