Peygamber Efendimiz bir gün evimize misafir olsa
Bu hafta tanıtmaya çalışacağım iki küçük eserin içindeki en can alıcı soru buydu. “Peygamber Efendimiz bir gün evinize misafir olsa ne yapardık?”
Böyle bir soruya cevap vermek için hakikaten mangal gibi yürek lazım. Düşünsenize, Efendiler Efendisi evimize misafir geliyor ve birkaç saat kalıp gidiyor.
Herhalde şöyle yapardık, evimizin en güzel köşesi veya odasında ağırlar, sevinçten çılgına döner, bütün dünyaya duyurmak isterdik. Peki, evde Peygamberimizin hoşlanmayacağını tahmin ettiğimiz eşyalar varsa, onları ne yapardık? Saklardık.
Konuşmaya başladığımızda O en güzel kelimelerle bize hitap ederken, biz de O’na karşı aynı güzellikte olmasa da yakın sözcükler kullanır mıydık? Kullanırdık. Peki, her zaman böyle dikkatli ve güzel konuşan insanlar mıyız? Hayır! Demek ki riyakârlık böyle bir şey.
Odalarımızdaki pahalı ya da ucuz süs eşyaları, telefonlar, televizyonlar ve diğer lüks eşyaların yerinde kitaplar göremeyince; “Efendiler Efendisi ne der acaba?” diye onları bir kenara kaldırır ve yerine Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere dini eserler koyar mıydık? Evet.
Birlikte namaz kılmış olsaydık, namazda Efendiler Efendisi imam iken, O’nun arkasında cemaat olmaya layık olup olmadığımızı, Efendimiz namazda manasını bilerek sûreleri okurken, biz namazdan sonra Efendimiz’e neler yedireceğimizi ve neler söyleyeceğimizi ya da neler soracağımızı hesap eder miydik? Ederdik.
O’nun yanındayken sanırım her aklıselim insan sürekli tebessüm eder ve dünyalık meseleler üzerinde olabildiğince az durur; “Bunlar dünya işleri, nasıl olsa gelir geçer” diyerek kendisini teselli edip, Efendiler Efendisi ile bolca zaman geçirme adına, belki de pek çok dünyalık zevk ve sefasından vazgeçer miydi? Vazgeçerdi.
Peki, yarın huzur-u mahşerde Rasulullah Efendimiz; “Evinize misafir olsaydım, bana iyi gözükmek için çok dikkatli ve itinalı davranacak, hoşuma gidecek şeyler söyleyip, bu doğrultuda ameller işleyecektiniz. Oysa ben hep sizin yanınızdaydım, her salât ve selam getirdiğinizde beni hissediyordunuz, niye yanınızdaymışım gibi davranmıyordunuz” diye sorarsa ne diyeceğiz? Sükût ederdik. Sükût da ikrardandır.
Evet, gerçekten de ne söyleyebiliriz? Efendiler Efendisi’ne böyle ihtimam göstermek için illa da evimize misafir olması mı lazım? O’nun varlığını kabullenmek ve hissetmek yetmiyor mu? Söyledikleri, amelleri, sünnetleri yetmiyor mu? Yanımızda olunca pek çok şeyden fedakârlık yapabiliyoruz da neden yanımızda olmayınca bırakın fedakârlığı, bin türlü mazeret bularak kendimizi haklı çıkarıyoruz? Sonra da iyi bir ümmetmiş gibi rol yapıyoruz?
Aman yanlış anlaşılmasın, bu soruları sorarken veya sorulara cevaplar verirken, öncelikle kendime soruyorum. Hatta sadece kendime soruyorum, kimseye sormuyorum. Farz edin ki, kendi kendime konuşuyorum. Bakarsınız kaş yaparken göz çıkarırım. Ne olur ne olmaz. En iyisi kimseyi negatif limanlara salmamalı.
Mesela Peygamberimiz Ankara veya İstanbul ya da başka bir yurt köşemize gelip bir sabah namazı için uğramış olsa, alnı secdeye varan Müslümanların hemen çok büyük bölümü, sırf bu sabah namazı için o bölgeye akın eder miydi etmez miydi?
Elbette ederdi. Peki, o zaman sabah namazına kim için kalkmış olacaktık? Kim için kılmış olacaktık? Kim için uzun ya da kısa yolu kat etmiş olacaktık? Ve bu namazdan ne beklentimiz olacaktı? Ayrıca sabah namazı için böylesine gayret ettiğimize göre diğer sabah namazlarına niye kalkmadığımızın hesabını kendimize nasıl vereceğiz?
Neyse, bugün fazlaca mayınlı arazide dolaştım. Geçelim. Efendim bu haftaki iki küçük kitabımızın adı; “Biz Seni Görmeden Sevdik En Sevgili” adını taşıyor. Küçük kitapçıklarımızın basım ve dağıtımını ise Adana’nın gönül erlerinden Bekir Fevzi Yıldırım’ın başını çektiği “Adana Köprü Yardımlaşma Grubu” yapmış.
Kitapçıklar, Efendiler Efendisi (s.a.v.)’ni herkesin anlayacağı bir dille hazırlanmış. “Büyüksaat Yayınları” tarafından yayınlanan eserleri alıp dağıtmak isteyenler, dağıtmaktan ziyade istifade etmek isteyenler; 0532 241 03 21 – 0552 241 03 21 telefonlarla irtibata geçebilirler. Hepimizin O’na çok ihtiyacı var. Hele hele; “Şefkat, Merhamet ve Veda Hutbesi’nde” söylediklerini anlamaya ve idrak etmeye öyle çok muhtacız ki.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.