İstiğna makamı 'gıcık' yerdir...
"Tamamen apolitik bir şey olsun; biraz edebî çeşnisi bulunsun, siyâsi gerilime bais bir şey olmasın" fikriyle kaleme aldığım "Yeşilvadinin Küçük Eniştesi" başlıklı yazı, işte iki günden beri âsâbımı bozmuş bulunuyor.
-Efendim, biz bilmez miyiz senin kimi kasdeddiğini, kimi demeye getirdiğini; Küçük Enişte diye andığın o şahıs falancadır, başkası da olamaz!
-Bravo, aşkolsun zekâvet ve fetânetinize; nasıl da anladınız; fakat velev ki öyle olsun; n'olmuş?
-N'olacağı var mı sevgili muharrir; size yakışıyor mu? Siz ki vaktiyle bu gürûha mensub değil mi idiniz? Revâ mıdır? Memleketimizde giderek kuvvet bulan, büyüyen kadroların gazetesinde bu yazıları yazmanız bakıyoruz da ooh çok mânidar!
-Nasıl yani, nesi mânidarmış bunun?
-Güçlü olanın yanına kapılanmışsınız, güçlü olan kazanır diyorsunuz. Hareketten kopup gitmişsiniz. Hiç mi vicdanınız sızlamadı bu yazıyı yazarken; hiç mi eliniz titremedi? Aklınıza eski günler gelmedi mi? Ki belki vaktiyle siz bununla "teşvik-i mesai" bile yapmış idiniz, neyçün bu kadar hafif ve üslupsuz tecavüzde bulundunuz bakiim?
-Bir dakika teşvik-i mesai denmez; teşrik-i mesai demek lâzım evvelâ...
-Her ne ise; "Yatağına Kırgın Irmaklar" yazınız da mı aklınıza gelmedi? Onu geçtim, AK Parti'nin nesini eleştirdiniz ki sıra bizim liderimize geldi? Bizim kalbimizi kırmaktan korkmadınız mı?
Böyle tatsız şeyler... Ne yaparsınız? Sen kalk vaktiyle üstelik genç iken- falanca partiyi desteklemiş olmaktan ötürü o kadar ihâle al, iş çevir, çevre edin, zengin ol, meşhur ol, yurtdışına açıl, şirketlerin, hanların, katların, yalıların, yatların olsun; sonra kalk o partinin şimdiki liderine bazı dokundurmalarda bulun. Yakışıyor mu sevgili yazar, yakışıyor mu? Kursağında hâlâ bizim yedirdiğimiz ekmeğin tanesi dururken hem de...
Bunlar genç, iyi niyetli delikanlılar; samimi insanlar. Hoşlarına gitmeyen bir söz, vaktiyle kendilerine yakın hissettikleri birinden gelirse şöyle yakınmaya başlıyorlar: "Sizden beklemezdik, kalbimizi kırdınız; biz sizi abimiz bilirdik, yazıklar olsun! Mıy mıy mıy..."
İyi... Canınız sağolsun be; siz iyi olun, ben kötü olayım. Siz haklı olun, ben haksız olayım. Siz vatanperver olun, ben işbirlikçi olayım. Siz hep müttehim olun, ben hep maznun olayım! Siz hep sevap kazanın, ben günahkâr olayım...
Yahu siz başınızı iki elinizin arasına alıp düşünmez misiniz? Siz hiç düşünmez misiniz?..
Yazıklar olsun diye burun kıvırdığınız adam sizden bugüne kadar ekmek-aş mı istedi, para mı, oy mu, unvan mı istedi; güzel bacınızı isteyip de alamayınca size bedavadan muğber mi oldu? Partinizde gözü mü var; siyasete atılmak için kapılarınızı yalama edip aşındırdığı halde yüz vermediğiniz için şimdi "fırsat bu fırsattır" deyip intikam almaya mı kalkışıyor? Nedir gizli hesabı; ticaret mi, siyaset mi, şöhret mi, "desinler" mi? Bir yoklayın bakalım, yıllardan beri geçmiş midir semtinizden veya bir başka partinin (hatta adını koyalım yahu, AK Parti'nin semtinden) geçmiş midir; tavassut istemiş midir, yoksa "Ya Rabbi, merde de nâmerde de muhtaç etme" diye dua mı etmiştir? Nedir gençler sizin ima edip durduğunuz ve benim bilmediğim o hiç tükenmeyen borç? Benim bildiğim bu camiaya karşı tek borcum, bir vakitten sonra, "Aman uzağında durayım, nâhak yere canım sıkılmasın" diye kendime tavsiye ettiğim perhizdir; ve o kararımdan ötürü kendimi tebrik edip dururum.
Ve fakat, sebebi bu olabilir pekâlâ işte; istiğnâ makamı, uzaktan "gıcık" görünür!