Din, Laiklik ve Türban Araştırması
Sevgili okuyucular, değerli araştırmacı Tarhan Erdem'in 'Gündelik Yaşamda Din, Laiklik ve Türban Araştırması' geçen haftanın gündemine damgasını vurdu. Kamuoyu araştırmalarının geçerliliği daima tartışma konusu olmuştur. Bir kamuoyu araştırmasında soruların hazırlanış şeklinden tutunuz da değerlendirme sonuçlarına kadar uzanan safhada kullanılan değişik yöntemler ve uygulamalar, bizi benzer konularda farklı neticelere götürebilir. Hatta sonuçların yayın organında takdim tarzı dahi farklı algılamalar oluşturabilir.
Evvelâ şunu kaydedeyim: Ben Tarhan Erdem'in, araştırmasını titizlikle yaptığına inanıyorum. Nitekim, daha birkaç ay önce 22 Temmuz seçim sonuçları hakkında en doğru tahmini Erdem ve ekibi yapmıştır. Ancak, söz konusu araştırmanın sunuşu ve moda deyimiyle 'okunuşu', bizi farklı sonuçlara götürmektedir.
Modernleşme Kimsenin İnhisarında Değildir
Efendim, bu Pazar sohbetinde sizleri sosyolojik ve felsefî tartışmaların girdabında boğmaya hiç niyetim yok. 'Modernite'nin Marx, Max Weber ve Durkheim yorumlarından da, 'modernizm'in çeşitli akımlarından da söz edecek değilim.
Osmanlı'nın 19. yüzyıl modernleşmesi de, Türk inkılâbının 20. yüzyıl modernleşmesi de, artık derinlemesine tetkike değer tarihî bir vetire hâline gelmiştir. Modernleşme, Atatürk'ün en fazla üzerinde durduğu anlamıyla 'çağdaşlaşma' olarak algılanırsa, 'yenilikçilik' çerçevesinde değerlendirilebilir. Bu anlamda modernleşme 'değişimi' kucaklayan dinamik bir kavramdır.
Medyatik entellektüellerimizin büyük çoğunluğu, modernleşmeyi solcu/sosyal demokrat/sosyalist ya da liberal kesimlerin inhisarında görmüşlerdir. Bir zamanlar dilde arılaşmayı bile ideolojik biçimde algılayanlar 'ihtilâl'i nasıl 'devrim' olarak kullanmışlarsa, 'muhafazakârlık' karşılığı olarak da 'tutuculuk' sözcüğünü icat etmişlerdi. Zira tutucu olanların modernleşme ve değişimle ilgisi olamazdı.
Halbuki Türk siyasî hayatının gelişim sürecinde, kendilerini 'milliyetçi-muhafazakâr', 'muhafazakâr-demokrat' olarak tanımlayanlar, 1950 sonrasında günümüze kadar devam eden yarım asırlık modernleşme ve değişime imzalarını atarken, çağdaşlaşmanın sözde bayraktarlığını yapan 'sol kesim'in bu dönemdeki tesirleri yok denecek kadar azdır.
Cumhuriyet döneminde Atatürk'ten sonra modernleşme konusunda en önemli adımları Menderes, Demirel, Özal ve son dönemde de Erdoğan atmıştır.
Geleneksel Değerler Modernleşmeyi Engellemez
Erdem'in araştırmasına göre, Türk toplumu dindar, inançlı ve muhafazakâr bir toplumdur. Araştırma sonuçlarında, toplumun % 52,8'i dindar, % 34,3'ü inançlı, % 9,7'si sofu % 2,3'ü inançsız, % 0,9'u ateist olarak vasıflandırılmıştır. Demek ki, toplumun çok büyük ekseriyeti dindar ve inançlıdır. Buna paralel olarak ibadet edenlerin oranı da çok yüksektir.
Araştırmanın tabloları yakından incelendiğinde, 'başörtüsü'nün geleneksel örtünme, 'türban'ın yeni örtünme şekli olarak algılandığı görülecektir. Aslında, araştırmanın esas aldığı dönemde toplam başını örten sayısındaki artış 5 puan civarındadır; buna mukabil yeni başörtüsü biçimi olan türbandaki artış oranı 4 misli mertebesinde gerçekleşmiştir. Bu sonuç, geleneksellikten modernleşmeye kayışın ifadesidir. Nitekim, özellikle eğitim talebi artan ve evinin dışına çıkan genç kızlarımızın sadece yeni tip başörtüsü kullanmakla kalmadığını, modern teknoloji, giyim ve hayat tarzının bütün değişim ve yeniliklerine ayak uydurduğunu görüyoruz.
Diğer taraftan, Araştırmada 'türbanın laiklik karşıtlığının bir simgesi' olmadığı da ortaya çıkmaktadır. Örtünmenin toplumda ikilik ve huzursuzluğa sebep olmadığı da, gene araştırmanın bir neticesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Başı açıkların yarıdan fazlası üniversitelerdeki türban yasağına karşıdır. Toplumun % 78 gibi büyük bir çoğunluğu da üniversitelerde türban yasağının kaldırılması görüşündedir.
Bir toplumda oruç tutanların oranı % 82,5 iken, Ramazan'da lokantalar açık kalsın diyenlerin oranı yarıya yakınsa; dindar bir toplumda kürtaj % 40,9 oranında onaylanıyorsa ve halkın % 87,2 gibi çok büyük bir ekseriyeti ikinci eşi doğru bulmuyorsa, bu bence geriye gidişin değil modern-laik bir toplumun işaretidir.
Evlenirken hem resmî hem dinî nikâh diyenlerin oranının % 85,6 olduğu; boşanmanın normal karşılandığı, kadınların çalışmasına olumlu bakanların çoğunlukta olduğu bir toplum, katolik toplumlardan çok daha modern bir toplumdur.
Ayrıca, toplumda 'namuslu olma' ve 'dürüstlük', dinî vecibeleri yerine getirmekten daha önemli telâkki ediliyorsa, 'gelenek ve göreneklerde bağlılık' da önemli bir değer olarak elbette kabul edilecektir.
Dinin ve Geleneklerin Ne Kötülüğünü Gördünüz?
Bu araştırmayla da bir defa daha ispat edilmiştir ki, Türk toplumu dindar, inançlı, geleneklerine bağlı fakat asla yeniliğe ve değişime kapalı olmayan bir toplumdur.
Efendim, 'Türk toplumu dindarlaşıyormuş; başını örtenlerin sayısı artıyormuş; türban siyasî ve ideolojik bir simgeymiş...'
Bütün bunlar, 'hayalî irtica halüsinasyonları'na gerekçe arayan vıdı vıdılardan ibaret lâfügazaflardır.
Bugüne kadar dinin, geleneğin, dindarın ne kötülüğünü gördünüz? Yobazlık ve dogmatizme gelince, bu, dinde olduğu gibi her türlü siyasî ve ideolojik görüşte de bulunmuyor mu?...
'Dindarlık artıyormuş...' Ahlâksızlık, fuhuş, sapıklık, kumar, uyuşturucu kullanımı, alkol bağımlılığı, sigara tüketimi, hırsızlık, yolsuzluk artmıyor mu? Siz bütün bunları görmeyeceksiniz; varsa yoksa dinle, dindarla, başörtüsü ya da türban takanla uğraşacaksınız...
Şunu unutmayınız; İslâmiyet bu toplumun en önde gelen temel değerlerinden ve direklerinden biridir. Bu toplum hem dindardır, gelenek ve göreneklerine bağlıdır, hem de 'irtica' vâveylası koparanlardan daha fazla modernleşmeye, yeniliğe ve değişime açıktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.