O adamları boşver biz yağmura bakalım
Biz yağmura bakalım doyasıya. Cama çarpan damlalara ağlayalım masallardan çaldığımız ince yüreğimizle. Yere düşüp de ayağını incinen yağmur damlalarına içimiz yansın.
İncinmiş yağmur damlalarına teselli verelim aklımızda kalan şarkıların nakaratlarıyla. İncinmiş kızlara, bir başına kalmış adamlara, korkuyla ne olacağını bekleyen yaşlı kadınlara teselli verelim neşeli şarkıların nakaratlarıyla. Kürsüden bağıran adamların ne söylediği umurumda değil.
Anketlerin merhametsiz sayılarıyla da ilgilenmiyorum. Yüzdelik rakamların tehditkar, yorucu, kınayıcı, soğuk, bencil yüzlerine bakmaya tahammülüm yok.
Bir şeylerin döndüğünü anlıyorum ama boşverelim. Bu adamlar böyle mevsimlerde daha çok yalan söylerler.
Biz yağmura bakalım doyasıya. Cama çarpan damlalara ağlayalım bütün zayıflığımızla.
Döndürüp döndürüp yayınladıkları görüntülerden şiddet toplayan kan emicilerden uzakta bir yerlere gidelim. Durmaksızın konuşan o kadınlara, o adamlara inat biz susalım. Kendimize bir sıcak kahve söyleyelim ve susalım.
Kahvenin müşfik kokusuna yaslayıp çenemizi, uzun uzun susalım.
Önümüze bir harita açıp, gözlerimizi kapatıp, parmaklarımızı rasgele yerlere dokunalım. O şehirlerden konuşalım sonra. O şehirlerin yağmurlarını, denizlerini, acılarını konuşalım. O şehirlerin kalbini elinde tutan şairlerini konuşalım.
Kutsal bir inatla Kürt bakkallardan, Türk manavlardan, Laz balıkçılardan, Arap lokantacılardan, Boşnak börekçilerden, Arnavut pazarcılardan alışveriş edelim. Bizim toprakların vefalı, kadirşinas, iyi yürekli çocuklarıyla selamlaşalım eve dönüşümüzde.
Büyük ihalelere katılan şirketlerin, kapalı zarflar içinde sundukları bol sıfırlı rakamları boşver. Kapalı kapılar ardında öfkeler biriktiren, hin bakışlı adamları da görmezden gelelim.
Gözlerimizi yumalım. Yağmurlar düşsün göz kapaklarımızdan aşağıya. Yanağımıza, çenemize, boynumuza insin usulcacık. Biz yağmura bakalım doyasıya. Cama çarpan damlalara ağlayalım. Şehrin kalabalıktan boğulan sokaklarına gidelim akşamüstleri. Kendi kadim şarkısını, az ötede duran caminin hüzünlü selasını, satıcıların boğuk seslerinde yitirmiş sokaklara gidelim. Gözlerimizi kapayıp kaybolmayı deneyelim.
Önce bir hayale düşelim. Gerçekliğinden bir türlü emin olamadığımız bir hayale düşelim adım attığımız ilk sokakta. Sonra ıpıssız bir gerçeklik, ellerimizi hoyratça tutup, kendi boşluğunda sürüklesin.
Yokuşlarda düşmemek için tutunalım birbirimize. Akşama tutunalım, geceye, örten karanlığa, günahın kalbimizi yumruklayan telaşına tutunalım.
Orada duralım sonra.
Ölmemek için, yorgun gözlerini bir kadının ve bir erkeğin karanlığa kaçışına diken sokaklarda duralım.
Telaş edelim. Sağımıza, solumuza bakalım tedirginlikle.
Yağmura bakalım dilersen. Cama çarpan damlalara...