Müslüman aktivistler ve Dilipak'ın evi
Müslüman Aktivistler
İslâm dünyasında genç ve heyecanlı bir kesim, son kırk yıl boyunca hayaller ve ütopyalar peşinde koştu, İslâmî bilgeliğin ışığında gerçekçi olamadı. Müslümanları oyalayan doktrin ve sistemlerin başında aktivizm gelir.
Aktivizm, bir tarifine göre "Şiddete taraftar ve yönelik doktrin ve sistemdir."
Pakistan'da bir İslâm cumhuriyeti kurulmuştu ama gerçek ve ideal bir İslâm cumhuriyeti değildi.
Mevdudî ve arkadaşları siyasî bir parti kurdular. Onlar için şiddete taraftardılar demeyeceğim. Yasal sınırlar içinde çalıştılar ama o İslâm cumhuriyetinde onların İslâm partisi yıllar boyunca başarılı olamadı, iktidara geçemedi. Halbuki seçimler hür idi.
Mısır'daki aktivist Müslümanlar şiddete başvurdular. Onlar da başarılı olamadı.
Şu anda Basra körfezinden Atlantik sahillerine kadar geniş Arap dünyasında bir tek gerçek İslâm devleti yoktur.
Mısır'ın anayasasında "Devletin dini İslâm'dır" yazıyor ama gerçekte öyle midir?
Aktivistlerin edebiyatı kuvvetliydi ama planları programları, doktrin ve sistemleri değildi.
İslâm fıkhının ahkam-ı sultaniye denilen; devlet işleriyle, hilafet ve halife ile ilgili bir bölümü vardır. Burada "Hurucu 'ale's-sultan" faslı bulunur. Aktivistler, geleneksel fıkha bağlı olmadıkları için onun bu bölümündeki hikmetlere önem vermediler ve başarısız oldular.
İslâm aktivizmi Pakistan'dan, Mısır'dan Türkiye'ye sıçradı. 1970'li, 80'li yıllarda radikal Müslümanlar denilen hızlı, aksiyoncu, az veya çok şiddete yönelik ve dönük gruplar oluştu.
İran'da Humeynî devrimi olunca Türkiye radikalleri çok ümitlendiler. Sünnîlik ile Şiîlik arasındaki temel farklılığı bilseydiler bu kadar ümitlenmezlerdi.
Suudî Arabistan'da hakim olan İbn Teymiyecilik, selefîlik, Vehhabîlik aslında aktivist bir zihniyete sahiptir. İbn Teymiye Moğollarla savaşmak üzere ihvan grupları oluşturmuştu. Muhammed ibn Abdilvehhab, kâfir ve müşrik ilan ettiği Müslümanlara karşı Vehhabî ihvan hareketini kurmuş ve bedevîler ve çapulcular bu yolla hayli ganimet toplamışlardı.
Aktivist Müslümanlar genellikle geniş ve derin bir siyaset, âmme hukuku, sosyoloji kültürüne sahip değildir. İslâm'a bakışları da İbn Teymiye'nin, Muhammed ibnAbdilvehhab'ın gözlüğü iledir.
Elbette samimî idiler. Lakin samimî olmak yanılmamak için bir garanti değildir.
Türkiye'deki aktivist, radikal, hızlı, harekete ve (bazen) şiddete yönelik İslâmcılara bakalım: Nereden nereye geldiler?.. Otuz kırk sene önce ateşli nutuklar atan, cihad edebiyatı yapan, tavizsizliğin ve ihlâsın kahramanları gibi görünen birtakım Müslümanlar şu anda bozuk ve kirli dedikleri sistemin haram nimetlerini, necis rantlarını devşirmekle meşgul değiller mi?
Örnek aldıkları merhum Seyyid Kutub, diktatör Abdünnasır'dan af dilememiş ve idam sehpasına gülerek gitmişti.
Bizim nice Seyyid Kutubçumuz kutsal dâvâlarını satmadılar mı?
Türkiye'deki Müslüman aktivistlerin bir kısmı büyük çelişkiler içinde oldular. Hem Humeynici, hem Vehhabî sempatizanı olanlarını gördük.İki zıt nasıl bir araya gelir?..
Cemalüddin Afganî'yi (aslında İranîdir) kılavuz kabul edenlerin akıbetleri elbette hayr olmayacaktı.
Aktivistlerin büyük hatâlarından biri de tashih-i itikad meselesine önem vermemeleri, dikkat etmemeleridir. Sünnî kontekst içinde, itikadın sahih olması maddesi birinci maddedir.
Bir darbe yaparız, iktidarı ele geçiririz ve arzu ettiğimiz İslâm devletini kurarız... İslâm devleti kurmak bu kadar kolay ve ucuz mudur?
İslâm'ı iyi bileceksin ve iyi anlamış olacaksın. Fıkıh bileceksin, ahkam-ı sultaniye bileceksin, hurucu 'ale's-sultan hükümlerini bileceksin.İslâm tarihini bileceksin. Müslümanların niçin geri kaldıklarını bileceksin... Âmme hukuku bileceksin...Daha çok şey bileceksin... İlim, irfan, engin kültür, ahlâk, fazilet....
Aktivist gruplar devlet ile rejim arasındaki farkı bile ayırt edemediler ve yıllar boyu devlet yıkılsın tamtamları çaldılar.
Şiddete yönelik olmak mânâsında aktivizm İslâm dünyası ve Türkiye Müslümanları için iyi bir sistem ve metod değildir.
Yakın tarihin acı tecrübeleri artık bu gerçeği hepimize iyice öğretmiş olmalıdır.
Müslümanların en büyük problemi medeniyet meselesidir. İslâm dünyası İslâm medeniyeti ile medenîleşecek, kurtuluş ondan sonra gelecektir.
Yakın tarihte Müslümanlar el-Cezire televizyonunu ve internet gazetesini kurdular ve dünya çapında bir başarı kazandılar.El-Cezire hepimize örnek olmalıdır. İslâm dünyası bu gibi kurumlar ve bu gibi başarılarla yükselir, zilletten izzete, esaretten hürriyete geçebilir.
Dünya çapında ve karşıtlarımızınkilerden daha vasıflı ve güçlü üniversiteler, yine çok güçlü ve vasıflı okullar, çok güçlü araştırma kurumları, çok yüksek bir sanat...
İslâm dünyasının belini büken en büyük zaaf bedeviliktir.Zihniyette ve kültürde bedevilik...
İslâm'ın bir necat ve salah doktrini vardır. Bunu bilmeden ve uygulamadan, "Bir darbe yaparız, iktidarı alır, İslâm devletini kurarız..." hayalleri ile bir yere varamayız.
Müslümanlar İbn Teymiye'nin, Afganî'nin aktivizmi ile bugünkü duruma geldiler.
Bunun alternatifi vardır: Gazalî'lerin, Muhyiddin Arabî'lerin, Abdülkadir Geylanî'lerin, Mevlânâ'ların, İmamı Rabbanî'lerin ve benzerlerinin yolu... Şeyh/İmamŞamil'lerin, Emîr Abdülkadir Cezâirî'lerin yolu...
İslâm'ı insanlığa yaymak için kılıç yolunu mu seçelim, gönül yolunu mu?
İslâm'da elbette cihad fi sebilillah vardır. Bunu inkâr eden dinden çıkar. Çünkü cihad Kitab ile sünnet ile icmâ-i ümmet ile farzdır. Lakin cihadın üstünde ilim ve irfan olması gerekir. Kur'ân'ı iyi bilen, Peygamberi (Salat ve selâm olsun O'na) ve Sünnetini iyi bilen, Selef-i Sâlihîn'i iyi bilen sâlih ve fâzıl önderler ve rehber kadrolar olacak ki, hakkıyla cihad yapılabilsin.
Hindistan'da Ekber Şah adında zalim, dinsiz, ekfer bir sultan vardı. İmamı Rabbanî hazretlerinin bu zalime nasıl muhalefet ettiğini ve sonunda Allah'ın kendisine nasıl başarı verdiğini dikkatle okuyup öğrenmeliyiz.
Kur'ân'a, Sünnete, icmâ-i ümmete, hikmete uymayan metodlarla, bir sürü bid'atle necat ve i'tila (kurtuluş ve yücelme) bulamayız.
Bir kamyonete patlayıcı madde dolduracak, bunu kalabalık bir yerde patlatacak. Bir yığın suçsuz, zavallı insanı öldürecek. Kundaktaki bebekler, iki büklüm ihtiyarlar, torunun elinden tutmuş bir nine, alışverişe çıkmış kadınlar...Her yer masum ve suçsuz insanların cesetleriyle dolu...Buna cihad denilebilir mi?
Gerekiyorsa, şartları varsa, hikmete uygunsa cihad yapılabilir...
Rastgele, körü körüne cihad ve aktivizm yapılamaz.
Vaktiyle çoğu Mason ve Dönme olan Jön Türkler ve İttihadçılar da Cihad-ı Mukaddes ilan etmişlerdi.Sonunda ne oldu? İmparatorluk battı. Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olduk.
Dilipak'ın evi satıldı
Değerli dostumuz Abdurrahman Dilipak'ın evi haraç mezat satıldı. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya hakkında 25 Haziran 2000 tarihinde yazdığı "Hakkımı Helâl Etmiyorum" başlıklı yazısından dolayı Dilipak 167 bin TL. tazminata mahkûm olmuştu.
Abdurrahman beyi tebrik ediyorum. Yılların gazetecisidir. Hayli kitabı yayınlanmıştır. Birikmiş parası yokmuş ki, evini sattırmışlar.
İcra ilanında ev 88 metrekare gösterilmiş, Dilipak "Evim müştemilatı ile birlikte 134 metrekaredir, yanlışlık ve usulsüzlük yapıldı" diyor.
Dâvâ 2004'te mahkûmiyetle sonuçlanmış, Dilipak 2005 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne müracaat etmiş.
Bir yazı dolayısıyla 167 bin TL. tazminat...Yazarın evinin icra yoluyla satılması...
Fazla yazamıyorum. Dilimiz sürçer, kalemimiz "yanlış" bir şey yazar ve bendenizin dairesi de tehlikeye girer...
AbdurrahmanDilipak dostumuza geçmiş olsun diyorum. Bir hizmetim olursa emre âmâdeyim.