Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

İki mesele: Kalem kültürü ve yeni nesle pîşdarlık yapmak

İki mesele: Kalem kültürü ve yeni nesle pîşdarlık yapmak

Konuşmayı seven bir milletiz... Bilgi sahibi olmadan hemen her konuda fikir beyan edecek kadar hem de. Oysa konuşmayı sevmek, ilme iştiyakla olursa makbuldür. Öyle ya, “Yapan bilir, bilen konuşur.” Bilmeden konuşmak, bir şeyleri yıkabilir de...
Hatta çoğu zaman bilmek de kâfî gelmez; sistematik bilgi, hazmedilmiş bilgi, ayağı yere basan bilgi gerekir. Tâ ki konuşmalar veya kelâm, yaralamasın, tedâvi etsin; tahrip etmesin, tamir etsin. Bunun için denilmemiş midir, “mürşid-i kâmil, kuş gibi değil, koyun gibi olmalıdır. Kuş yavrusuna kay verir, koyun ise süt...” diye. Burada kay, tortusu, kışırı-kabuğu bol bilgiye, süt ise hazmedilmiş, olabildiğince pür ve saf ilme işarettir.
‘Kelâm kültürü’nün hâkim olduğu, yani kayıttan ziyade sözün, kalemden çok kelâmın rağbet bulduğu bir anlayışla çerçevesi çizilen bir zeminde, sağlıklı bir bilgi birikimi (telâhuk-u efkâr) ve hazmedilmiş sistematik bilginin üretilebilmesi bilhassa günümüzde imkânsızdır.
İlâhî kelâm bile hâfızların dimağlarında muhafaza edildiği hâlde kaleme dökülmüş, kayıt altına alınmış ve böylelikle asırlarca insanlığa rehber olmuştur. Kezâ hadis-i şeriflerin de kayıt altına alınanları ancak günümüze kadar ulaşabilmiş ve sünnet merkezli nebevî hayat tarzının tesisine vesile olabilmiştir.
Dergi ve gazeteler yazılı yani kalem kültürünün kaidelerine göre vazife ifa eden tefekkür zeminleridir. Müellifleri ve musahhihleri tarafından defalarca gözden geçirilen yazılar marifetiyle ehl-i kalem, bu zeminde, hakîkatlerin inkişafı için mütemadiyen fikirlerini çarpıştırırlar. Bu, illâ ki her zaman tartışma ile olmaz, bazen birbirinin eksikliğini tamamlayan yahut birbirine mütemmim olan yazılarla fikirler olgunlaşır, bilgi sâfileşir, ilim kökleşir ve gittikçe bu bilgi birikimi ve bu ilmî hamûle ‘irfan’a ve ‘hikmet’e dönüşür.
İrfan ve hikmet ise kalem kültürünün son meyveleridir.
YENİ NESLE PÎŞDARLIK YAPMAK
‘Pîşdar’ kelimesi Farsça ‘pîş’ (ön) ve ‘dar’ (tutan) kelimelerinin birleşiminden ortaya çıkan ve “önden giden kimse”, “öncü” demektir.
Bir de ‘pîşâheng’ kelimesi vardır ki, ‘pîş’ (ön) ve ‘âheng’, (çeken) kelimelerinden mürekkep öne düşen, yol gösteren kimse mânâsına gelir.
Önde gidenlerin, öncülerin, önderlerin, yeni tabirle, liderlerin en önemli zaafları yeni lider yetiştirememeleri, bayrağı zamanında devredememeleri ve ‘ön’ açamamalarıdır.
Bu zaafı aşan pîşdarlar ve pîşâhengler kendilerinden sonraya parlak miraslar, kuvvetli meyveler bırakabilmişlerdir.
Büyük başarılara imza atmış, kitleleri arkasından sürüklemiş, dağlar devirmiş nice liderler en büyük imtihanları olan yeni nesli sorumluluk sahibi olmaya hazırlamak ve bayrağı onlara devretmeye gelince zorlanmışlardır.
Ya ‘inisiyatif ve mevkiinin kaybedilmek istenmemesi’ yahut ‘güvensizlik hissi’ bu duruma sebebiyet vermiştir. Her iki sebep de aslında gizlice ve sinsice yaklaşan felâketler zincirinin habercisidir. Bunu fark eden ve gidişâta “dur” deyip el koymak isteyen yeni nesil liderler pahalıya da mal olsa ve talihleri de varsa duruma vaziyet edip iktidarı, salahiyeti veya kısaca liderliği ele geçirebilmişlerdir.
Tarih, bunun, siyasi, askeri, ilmî olmak üzere her sahada pek çok kanlı ve kavgalı misaliyle doludur.
Gelelim bugüne... Bugün İslâm dünyasının en mühim meselelerinden birisi liderlik, yani başta dikkat çekilen pîşdarlık, pîşâhenglik sorunudur. Sadece devlet idaresinde değil, her ölçekte, her sahada bu mesele kendini göstermektedir. En küçük birimlerden en büyük teşkilatlara varıncaya kadar, genç neslin önünü açıp mesuliyet yükleyen müesseseler istikbali yakalayacaklardır.
Bunda şüphe yok!
Burada en mühim, olmazsa olmaz, vâcip şart ise kaliteli ve isabetli bir eğitim ve maddî-manevî, dünyevî-uhrevî rehberlik anlayışının tesis edilmesidir.
Bilhassa Efendimiz (asm)’ın genç sahabelerini geleceğe hazırlama usulleri titizlikle gözden geçirilmeli ve asrın idrâkine uygun bir ‘liderlik vizyonu’ geliştirilmelidir.
Âlemlerin Rabbi, nesilleri, yaşayacakları devre uygun yaratıyor ve dünyaya gönderiyor.
‘Tertîb-i mahlûkat’ dediğimiz varlıkların âleme geliş sırası elbette ve kesinlikle tesadüfen değildir.
İlâhî kader, pek çok hikmetlere göre bu sırayı tayin etmektedir.
Bugünün nesilleri ise yarının parlayan gerçeklerine münâsip bir hüviyettedir.
Bunun farkına varmak gerek!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi