D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Yahya Kemal “Atik Valde’den inen sokak”ta

Yahya Kemal “Atik Valde’den inen sokak”ta

Ramazan, halkımızı büyük nisbette kucaklayan dinî bir “vakıa”. Bu halk, bin yıldan fazla zamandır ramazanı, orucu ibadetten öte, kültürünün, hayatının bir parçası hâline getirdi.
Bu zor ibadetin ifasının doğurabileceği sertlikleri, müsamahasızlıkları da kendi kültürü içinde yumuşatmayı ve eleştirmeyi bildi.
Müslüman olmayan kitle ramazanda asla rahatsız edilmedi, onlar da oruç tutan müslümanlara aynı şekilde davrandı; alenen yiyip içerek onların hissiyatını incitmemeye özen gösterdi. Bu husustaki müsamahasızlık, geçen yüzyılın yarı aydınlarının, halktan kopmuş kesiminin tavrı olarak tezahür etti. Dinî değerleri küçümsemekle kalmayan bu tipler, oruç tutanlara saygı gösterme konusunda müslüman olmayan azınlıklardan geride kaldılar. Zaman zaman dine karşı tutumlarını oruç vesilesiyle şedit bir şekilde ortaya koydular ve elbette tepki gördüler.
Türkiye’nin batıcı aydınları 19. yüzyılın pozitivizminin tesirinde kalarak dine karşı sert tavır takındılar. Kendileri dinden uzak durmakla (hatta karşı olmakla) kalmadılar, câhil saydıkları halkı da dindarlıklarından ötürü tahkir ettiler. Batıda öğrenim görmüş, batının bilgi ve kültürünü tanımış şahsiyetlerden Yahya Kemal, bu standard aydınlardan değildir. Dinin pratiğini (amel) icra etmese de, onun millet için ifade ettiği önemin farkındadır. Mütareke yıllarında yazdığı Ezansız semtler, Topkapı Sarayında, Ezan ve Kur’an, Bir rüyada gördüğümüz Eyüp vb. yazılar millet kavrayışının derinliğini ve sağlamlığını ortaya koyar. O milleti, yüzyıllar içinde sahip olduğu ve oluşturduğu değerler içinde güçlü görür. Böylece tabiî, organik bir milliyet kavrayışına varır. Sentetik milliyet anlayışının devlet siyaseti olduğu dönemlerde, milletin kendi değerleri içinde var olmasının her şeye rağmen gücümüzü gösterdiğini ifade eder.
Yahya Kemal’in doğrudan ramazanla ilgili şiiri “Atik Valde’den inen sokakta” ismini taşır. Bu şiir, tarih içinde var olan toplumun esas kitlesinin kavrama ve varolma biçimlerini her şeye rağmen müsbet olarak sürdürdüğünü çok güzel anlatır. Buna karşılık, ana gövdeden ayrılmış, yabancılaşmış kesimin içine düştüğü açmazı, sıkıntıyı da ifade eder.
Şair, 1934 yılında İstanbul’un yeni semtlerinden Moda’da oturmaktadır. Bir ramazan günü, ramazanın hissedilmediği Moda’dan Üsküdar’ın Atik Valde semtine gider. Atik Valde camiinden Karacaahmet’e inen sokakta durur, yoksul halkı, kerpiç evleri, bakkal dükkânını seyreder. Bu sırada edindiği izlenimi daha sonra şiir olarak kaleme alır.
İftardan önce gittim Atik Valde semtine,
Kaç def’a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,
Sessizdiler. Fakat ramazan maneviyeti
Bir tatlı intizara çevirmiş sükûneti;
Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,
Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer;
Bakkalda bekleşen fıkara kızcağızları
Az çok yakından sezdiriyor top ve iftarı
Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;
Bir top gürültüsüyle bu sâhilde bitti gün.
Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri
Bir nurlu neş’e kapladı kerpiç evleri.
Yârab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!
Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve neş’esiz.
Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı
Hadsiz yaşattı ruhuma bir gurbet akşamı.
Bir tek düşünce oldu teselli bu derdime:
Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:
“Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;
Mâdem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür.”
Yahya Kemal, bu şiirle, yeni aydınların halktan kopuk, sentetik dünyası yerine, halkın tabiî yaşayışını tercih ettiğini ortaya koyar. Ana gövdeden şu veya bu sebeplerle ayrılanların eninde sonunda hakikati göreceğini, kendi durumunu ortaya koyarak hissettirir. Halktan böyle duyarlı bir zamanda ayrı kalmak ona bir gurbet akşamı yaşatmıştır. Bu hadsiz üzüntüyü ancak onlardan ayrı kalma duygusunu hissedebiliyor olmak hafifletir. Madden onlarla beraber olmasa bile, hissen onlarla birliktedir. Ana gövdeden tam olarak kopmamış, başka bir milliyete mensup olmamıştır.
Batıda tahsil gören aydınlar içinde Yahya Kemal gibi, hissiyatı halktan ayrılmayanlar da oldu. İşte onlar bu dramı derinden hissettiler, fakat ülkelerinde dinin öğretilebilirliği tamamen ve yaşanabilirliği kısmen imkânsız hâle getirilmişti. Yahya Kemal, 1934’te bu şartlar içinde tasarladığı ve yazmaya başladığı şiiri, ancak 1956’da yayınlayabilmiştir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi