Şu Malum Zihniyet
19.08.2009 Çarşamba akşam haberlerinde Bağdat’taki patlama kadar kanımı donduran bir haber izledim. Dehşet verici olduğu kadar aynı zamanda utanç vericiydi de. Devlet ve bürokrasinin halkına karşı geldiği noktayı gösteriyordu.
Bence “Ergenekon” işte buralardan besleniyor, dal budak sarıyor ve hakkı, hukuku, özgürlükleri, halkın iradesini, yani demokrasiyi yiyip bitiriyordu. Bence bu aynen “İttihat ve Terakki” zihniyetinin nasıl da hayatiyetini devam ettirdiğinin açık bir göstergesiydi.
“Ne alakası var?” diyenlere o alakayı göstereceğim. Ama önce haberlerin özetini sunarak bir hatırlatma yapalım.
İzmit’ta “Marmara Depremi” olmuş. Vatandaşlar mahvolmuş. Ülkemiz ve dünya yardıma koşuyor. Bu arada Irak’ın zalim diktatörü Saddam Hüseyin de yardım etmiş. On milyon dolar hibede bulunmuş ve bununla depremzedeler için 230 konut yapılmış. Karınca kararınca depremzedeler yerleştirilmiş içine ve bugüne kadar oturuyorlarmış.
Yakında yıl dönümünü yaşadığımız bu acının daha sızısı geçmeden işte bu haberlerle karşılaşıyoruz. Devlet, “kirasını ödeyemiyor” diye depremzedeleri oradan birer ikişer çıkararak sokağa atmış. Boş kalan yerlerine de vali yardımcısını, emniyet müdürünü, milli eğitim müdürünü yerleştirmiş. Daha gerisi de geliyormuş…
Manzara çok acı; vali yardımcısının etrafında halk, onunla beraber yürüyor ve “utanın, size ev mi yok?”, “size ev mi lazım?” diye haykırıyor.
Bir başka kadın evin perdeleri arkasında saklanmaya çalışan bayanlara bağırıyor: “burada nasıl yaşayacaksınız?”
Evet, sahi nasıl yaşayacaklar? Çocukları, genç kızları, eşleri orada nasıl yaşayacaklar?
Gelelim ittihat ve terakki zihniyetinin bürokraside nasıl da yaşıyor olması meselesine.
Samiha Ayverdi dayısı ateşemiliter Nazmi Torfilli’den naklediyor. Tiflis’te Taki adında bir taş hamalı vardır. Rusya egemenliğine düşünce adı “Takiyef” olur. Taş keser, biçer ve sırtında taşır. Derken tasarrufunu bir araziye yatırır. O araziden petrol fışkırır sonra. Çevresindeki dağı taşı bile tapular. Çok zengindir artık. Saraylarda oturur. Ama Müslüman adamdır, şımarmaz, daha da yumuşar ve eli açık bir yardımsever olup çıkar.
Samiha Ayverdi devam ediyor: “O sıralarda İstanbul’da büyük bir yangın olur ve halkını çok perişan eder. Takiyef oradan yardım gönderir. “Abide Şahsiyetler”de anlatıldığına göre (s. 236), “Bugün Laleli’de “Tayyare Apartmanları” denen sarı badanalı o sıra sıra binalar, Tiflis’li Takiyef’in parasıyla yapıldığı zaman, isimleri “Harikzedegan Apartmanları” idi.
Ne yazık ki evlerinin külleri ortasında sefil ve çıplak kalmış biçarelerden belki hiç kimse, açıkgözlerin kurduğu barikatı yıkıp, o eli de gönlü de açık adamın bahşişiyle yapılan bu meskenlere girip barınmak nasibini bulamamıştır.
Zira devir, İttihat ve Terakki devridir. Yani darağaçlarının meydanlardan eksilmediği devir. Hak iddia etmenin suç olduğunu, suçun da ne türlü cezalandırılacağını bilen vatandaş, iktidarın karşısında tam on yıl susmaktan gayrı ne yapabilmişti ki şimdi sesini çıkartmak mümkün olsundu?”
Sonra 1917 Komünist ihtilali olunca bu Takiyef’in çocukları Rusya’dan kaçmak zorunda kalırlar. İstanbul’a gelirler. Ama babalarının yaptırdığı apartmanlara alınmazlar. Sokaklarda yoksul ve garip kalakalırlar. Devir o malum devirdir.
Şimdilerin o günlerden bir farkı var. Halk sesini çıkarıyor. Medya bu sesi duyuruyor. Haysiyetli kalemler hakkı haykırıyor. Hükümetin başında da bu bürokratik diktatörlüğe karşı çıkmaya çalışan bir cumhurbaşkanı ve başbakan var. Dün Özal da aynı bürokrasiden şikayetçi idi. “Onlarsız da bir iş yapılmıyor” diyerek dönüşümün ağır gidişini sabırla bekliyordu. Ama şimdi Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın eli biraz daha güçlü. Şikayetini zaman zaman yüksek sesle de yapıyor. İzmit’teki bu çirkin olaya da el atmış. İnşallah fakir fukaranın yüzü güler.
Eğer Başbakan “Ergenekon”la başlayarak bu ittihat ve terakki zihniyetli bürokrasinin halkı hiçe sayan egemenliğini yıkabilirse, gerçek halk iktidarına bir kapı açılabilir ve bu millet kendisini asla unutmaz, her zaman hayır dua ile anar.
İmkan varken elinden gelen hizmeti millet yolunda kullanmak herkese düşen bir görev olsa gerektir. Bir gün hepimiz öleceğiz. Bu kubbede baki kalan bir hoş sedadan ibaretmiş, değil mi? Öyle diyorlar. Ama en önemlisi ve olmazsa olmazı, unutmamalıyız ki Allah rızasıdır.
Elinden gelen her imkanla Hakka ve halka hizmet edenlere bizler de her zaman duacıyız. Kim olurlarsa olsunlar, Allah Teâlâ ihlasla hizmet eden müminleri dünya ve ahirette efendi ve aziz eylesin.
www.cemalnar.com