Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

İstenen “Güçlü Türkiye” mi, gözü yaşlı Türkiye mi?

İstenen “Güçlü Türkiye” mi, gözü yaşlı Türkiye mi?

Şu anda yaşadığım; bir “rüya”dan uyanıp, “gerçeklerle yüzleşmek” gibi bir şey... Priştine, Prizren, Üsküp, Tetovo ve Gostiva’yı içine alan Balkanlar seyahati, benim için bir “rüya” gibiydi... Ancak her rüyanın “çok kısa” sürmesi gibi, bu rüya da kısa sürdü ve işte döndük “Türkiye gerçekleri”ne... Aslında, pek de değişen bir şey yok... “Kısır gündem” aynen devam ediyor!.. Bir yanda “sorunları çözmeye” çalışanlar, diğer yanda sorunları “halının altı”na süpürüp, ortalığı “süt liman” göstermeye çalışanlar!.. Haa, bir de “yorgunu yokuşa sürmek isteyenler” var ki; onlar, bir yandan “demokrat” rolünü oynuyor, bir yandan da “çözümün ölümü” için çaba sarfediyor.
Malûm, “gündem”de çeşitli konular var... Mesela Genelkurmay’ın düzenlediği “30 Ağustos törenleri” ve aynı günün akşamında verdikleri “resepsiyon” hâlâ konuşuluyor... Tabiî, şehrin muhtelif yerlerindeki bilboardlara astıkları ve üzerinde “Güçlü ordu, güçlü Türkiye” yazan “afiş”ler de tartışma gündeminde... “Embedded” olmayan omurgalı gazeteciler, bu afişi tartışırken, “asker gazeteciler” de, “TSK’nın gücünü ve kararlılığını dosta-düşmana gösterdiğini, TSK’ya çamur atanların, adeta bir böcek mertebesine indiğini” yazıyordu!..
Bu ülkenin “gerçek aydın”ları ise bir yandan “Türk-Ermeni sınırının açılacak olması”na destek verirken, bir yandan da “Kürt açılımı” konusundaki son gelişmeleri aktarıyorlardı!..
O AFİŞ, SÜRECİ PROTESTO İÇİN Mİ?
Aslında, “Balkan rüyası”ndan uyanıp, bu gerçeklerle yüzleşmem biraz zor oldu... Her şeyden önce, üzerimde bir “uyku mahmurluğu” vardı ki; gözlerimi açtığımda gördüğüm “afiş”lerin “gerçek” mi, yoksa “kâbus” mu olduğunu anlamak için; gözlerimi ovuşturup kendimi çimdikledim!..
Hayır, maalesef “gerçek”ti... Çünkü o afişleri; önceki gün Millî Değerleri Koruma Vakfı’nın “iftar daveti”ne katılmak için Çırağan Sarayı’na giderken gördüm.
Sıra sıra bilboardlarda şöyle yazıyordu:
“Güçlü ordu, güçlü Türkiye!”
Nicedir tartışılan bu afiş, benim gündemime işte böyle girdi... Gözlerimle görmesem, TSK’nın böylesine “absürd bir afiş” hazırlattığına belki de inanmazdım.
Ama hazırlatmışlar ve duvarlara asmışlar!..
Neden ihtiyaç duydular acaba?..
“Asker gazeteciler”in de yazdığı gibi amaçları bir “gövde gösterisi” yapmak mıydı, yoksa Kürtler ve Ermeniler konusunda başlatılan “açılım süreci”nden duyulan “rahatsızlık” belirtisi veya “süreci protesto” ifadesi miydi?..
Peki ortaya çıkan “absürdlük”leri, yine “absürd bir afiş” ile örtmek mümkün müdür?..
Meselâ, bir “teğmen”in, bir askerin eline “pimi çekilmiş bomba” tutuşturması, o bombanın patlamasıyla da “4 askerin şehid olması”nı hangi afiş örtebilir?..
ONLARIN DA GÜÇLÜ ORDULARI VARDI!
“Güçlü ordu”dan kasıt; “Biz Mehmetçiklerin eline bomba tutuşturur, 4 askerin şehid olmasına yol açarız ama kimse bizden hesap soramaz” demek midir?..
Bu mudur;
“Dosta-düşmana gösterilen güç?”
Ya da şöyle soralım:
“Pimi çekilmiş bomba”larla veya “kaza” olarak açıklanan esrarengiz olaylarla “askerleri kırılan” bir Türkiye, nasıl güçlü olabilir?..
Asker, Ankara’da topladığı “60 sancak”la veya “geçit töreni”yle gövde gösterisi yaparken, “tabulaşan imajı”nın erozyona uğradığının ve “büyük bir güven kaybı” yaşadığının farkında mıdır acaba?..
Hem, bu nasıl bir “güç”tür ve kaynağını nereden almaktadır?.. “Güçlü” olması gereken “ülke” midir, yoksa “ordu” mu?..
Alın Sovyetler Birliği’ni veya Irak’ı!.. “Dünyanın en güçlü birinci ve dördüncü orduları”na sahiplerken, Sovyetler’in nasıl “tarumar” olduğunu, “iskambilden bir şato” gibi nasıl devrildiğini hatırlatmaya herhalde gerek yok!..
Irak da öyle... “Bütün gücünü ordudan alan Saddam”ın nasıl bir “hazin son”a maruz kaldığını herkes biliyor...
Bir de “madalyonun öteki yüzü”ne bakalım:
Meselâ “İskandinav ülkeleri”nin, ya da Kanada, İsviçre, Avusturya ve Japonya’nın “güçlü orduları” mı vardır ki; bu ülkeler son derece güçlüdürler... Oysa cümle alem biliyor ki, saydığım bu ülkelerin “asker” sayısı, “dişin kovuğuna yetmeyecek kadar az”dır!.. Yani onların “güçlü ordu”ları yoktur ama “güçlü ülke”leri vardır...
Şunu da söyleyelim;
“Atom bombası” üreten bir Pakistan veya sürekli “füze denemeleri” yapan Kuzey Kore’yi “güçlü ülkeler” sınıfına mı sokacağız?..
Hürriyet’ten Hadi Uluengin, TSK’nın son sloganı için, “arabayı atın önüne koşmak” tabirini kullanmış!.. Doğru bir tespit... Çünkü “araba”lar, atların “önüne” değil, “arkasına” koşulur!.. Aksi halde; ne at yürür, ne araba?..
Dolayısıyla;
Ülkeleri güçlü kılan şey “ordu”ları değildir!.. Tam aksine, orduları güçlü kılan şey “ülke”leridir!.. Eğer ülke yoksa, orduya ne lüzum var...
“O halde” diyor Hadi Uluengin;
“Güçlü ordu, güçlü Türkiye” şiarı yanlıştır ve de illa bu dört kelimede ısrar edilecekse, hiç olmazsa “Güçlü Türkiye, güçlü ordu” diye düzeltmek gerekmektedir.
“MİLLETİN ORDUSU”NDA MİLLET YOK!
Dedeğim gibi; “güçlü bir ordu”, bu gücünü “ülke”den ve “millet”ten almalıdır, “milli iradeyi yok sayanlar”dan ve “milli iradeye karşı darbe plânlayanlar”dan değil!..
Manzara ortada:
“30 Ağustos Resepsiyonu”na katılan bu ülkenin Cumhurbaşkanı, hem de “Başkomutan” olduğu halde, “eşsiz” gelmiştir... Aynı şekilde Başbakan ve Meclis Başkanı da “eşsiz” gelmek mecburiyetinde kalmışlardır!..
Çünkü onların eşleri “başörtülü”dür!..
Tıpkı, “teröristlerle savaşırken şehid düşen askerlerin anneleri ve ablaları” gibi!..
O “başörtülü” kadınların, bir tek yere gelmeleri “serbest”tir; o da “cenaze törenleri”ne!.. Onların, “davet”lere ve “resepsiyon”lara katılmaları “yassah”tır, çünkü onlar “başörtülü”dürler!..
ERGENEKON SANIKLARI BAŞTACI
Dahası, TSK’nın tavrı, sadece “başörtülülere yasak”la da sınırlı değildir... Generaller, “kendilerini kutlamaya” gelen “seçilmişlerin de üstünde” olduklarını göstermek, bir anlamda onları “aşağılamak ve ezmek” için, onları kapıda “hiza istikamete sokmaya” çalışmıştır!..
Evet; Anayasa Mahkemesi Başkanı’ndan Başbakan, Meclis Başkanı ve Anamuhalefet Partisi’nin başkanına kadar, hemen herkes “tebrik kuyruğu”nda bekletilmişlerdir!..
Bunu yaparken, acaba “ne kadar güçlü olduklarını” mı göstermek istediler?..
Bu mudur “güçlü”lük göstergesi?..
“Başörtülü”ler ve “sivil iradenin temsilcileri” böyle bir muameleye maruz kalırlarken, aynı TSK, “Ergenekon Terör Örgütü sanıkları”nı adeta “baştacı” yapmıştır!..
Düşünün hele;
Bu ülkeye “asker” yetiştiren “başörtülü”lerin alınmadığı o resepsiyonda; “hükümeti devirmek” için “darbe plânları” yapan “Ergenekon Terör Örgütü sanıkları” adeta “gövde gösterisi” yapmışlardır!..
Ortalıkta ellerini-kollarını sallaya sallaya dolaşırlarken; sırtlarını “ordu”ya dayadıklarını, “güçlerini ordudan aldıklarını” göstermişlerdir!..
Peki, “güçlü ordu”nun görevi “sınırları korumak” mıdır, yoksa “darbecileri kollamak” mı?..
Şu da unutulmamalıdır;
Bu ülke, 87. yılı kutlanan “30 Ağustos Zaferi”ni “güçlü ordusu” ile değil; zaman zaman “çarığının suyu”nu emen “milletin olağanüstü fedakârlığı” ile kazanmıştır!..
Bunu böylece belirtmekte ve altını kalın çizgilerle çizmekte fayda var!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi