Açılıma Bir Teklif
Televizyonda haberleri izliyoruz. Evladı askerde can vermiş bir ana acıdan yarı baygın vaziyette sayıklar gibi konuşuyor:
“Başbakan Erdoğan’a benden selam söyleyin. Barışı hemen yapsın. Benim kuzum öldü, başka evlatlar ölmesin. Ben yandım, başka analar yanmasın…”
Ağlamamak mümkün mü?
Şimdi kendi kendimize konuşuyoruz:
Bu ana niye ağlıyor?
Teröristler yavrusunu vurmuşlar.
Peki onlar niye terörist olmuş?
Güya haklarını almak için.
Hak almak için öldürmekten başka yol yok mu?
Elbette var ama o eli kanlılar da bunu tercih etmiyorlar.
Peki kim vermiyor onlara haklarını?
Devleti yönetenler ve bürokrasi.
Niye vermiyorlar?
Güya millete iyilik için.
Milletin çocukları ölünce iyilik mi oluyor?
Milletin çocuklarını öldürenler suçludur da sebep olanlar değil mi?
Oysa biz, hayır yada şer, “sebep olan yapan gibidir” diye öğrenmiştik. Sebep olanlar da sorumlu olmuyorlar mı şimdi?
İçimi burkan, ciğerimi yakan bir manzara daha var:
30 Ağustos’da zafer bayramını kutlamak için verilen bir resepsiyon var.
Yazının başında andığımız o vurgun yiyerek inleyen “şehit anasını” o resepsiyona davet edilmemişti. Gitseydi de içeriye alınmayacaktı. Çünkü başı örtülü idi…
Medyadan izlediğimize göre binlerce insan o gece pastalarını, böreklerini, çerezlerini yediler, içkilerini içtiler, döne döne sohbet edip güldüler, eğlendiler millet kesesinden.
Yani bizim kesemizden…
“Hakkımı helal etmiyorum” diyen Abdurrahman Dilipak’ın başına gelenler bilindiğinden ben bir şey demiyor, susuyorum.
Davetliler arasında “Ergenekon” davası sanıkları bile vardı.
Ama “başörtülü” bir tane şehit anası yoktu…
Evet evet, başörtülü, türbanlı şehit anaları davet edilmemişti. Kendileri gelse de içeri alınmazdı zaten.
Nerden mi biliyorum?
Daha evvelki uygulamalardan.
Evladı ordu evinde evlenen başörtülü anayı içeri almamalarından biliyorum.
Uzağa gitmeğe gerek yok, orada Cumhurbaşakanı Abdullah Gül’ün eşi de yoktu. Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın eşi de yoktu. Meclis Başkanının eşi de yoktu. Anayasa Mahkemesi başkanının eşi de yoktu.
Daha sayalım mı?
Peki neden yoktu?
Başları örtülü diye yoktu.
Başları örtülü olanlar yok sayılıyorlardı.
Alın size barış ortamı…
Alın size kardeşlik psikolojisi…
Alın size açılım günlerinde gerekli olabilecek hassaslık gösterisi…
Böyle olmaz.
Böyle gitmez de. Bu yanlıştan elbet bir gün dönülür. Bunu ertelemenin acıdan başka ne getirisi var?
“Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar”mış.
Resepsiyonda birileri yedi, birileri de mahrum kalarak, mahzun olarak öylece baktı.
Sevince ortak olamadı.
Davete değer bulunmadı.
Başları örtülü “Şehit anaları” da mahzunca bakan mahrumlar arasındaydı.
Genel Kurmay onları resepsiyona almadı.
Dışarıda bıraktı, kendinden saymadı, ötekileştirdi.
Dışladı yani…
Ama kendileri analarının, bacılarının başları örtülü şehit evlerine gidiyor ve içeriye giriyorlar.
Oldu mu şimdi?
Benim düşüncem, başörtülüyü içerine almıyorsan, sen de onun içerisine girmeyeceksin.
“Bu şehidin anası başörtülüdür” diye evine yaklaşmayacaksın.
Doğru olan, denk olan, adil ve eşit olan budur bence.
Hem ilkeli olmak da bunu gerektirir.
Kaldı ki o şehit anasının da seni evine almama hakkı vardır. “Mukabele-i bilmisil” kaidesi bunu gerektirmez mi?
Elbette şehit anası bunu yapmaz.
Yapsa da doğru olmaz. Bizim dinimizde, örf ve adetlerimizde misafire saygısızlık yoktur. Yanlış da yapsa, katlanmak vardır.
Öyleyse yanlışı hep beraber yapmayalım. Yani sen de yapma, başörtülü diye, türbanlı diye bayanları dışlama.
Empati yap, anlayışlı ol, hoş görülü ol.
Hatta çağır yanına, iltifat et, gönül al, iyilikle kazan…
Birlik, beraberlik böyle sağlanır. Böyle güçlü, böyle zengin, böyle uygar olunur. Barış böyle böyle gelir.
Tasada ve kıvançta birlik için başka yol yok.
İşte size bir açılım önerisi:
Bitirin bu başörtüsü zulmünü, bu ayırımcılığı.
Din ve vicdan hürriyeti, kılık kıyafet özgürlüğü gibi en temel insan haklarına karşı çıkarak dünyaya gülünç olmanız yetmez mi?
Madem toplumsal bir proje tasarlıyoruz, yeni bir açılım getiriyoruz, hayırlı bir dönüşüm özlüyoruz, barış ve huzur istiyoruz, öyleyse bir adım da siz atın ve bu çağdışı uygulamalardan vazgeçin.
Herkese kötü örnek olmaktan kurtulun da iyi örnek olun.
Elden beklemek kolay. İyi olanı hadi önce siz yapın.
“Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” olmayın.
Başkasından beklediğinizin siz tersini yapmayın.
Hadi inandırıcı ve güven verici olun böyle yaparak.
Hadi bizi şaşırtın ve sevindirin.
Bilmem biliyor musunuz, insanları sevindirmek de sadakadır.
Hadi şu aziz mübarek günlerde mazlum ve mahzun milleti sevindirin lütfen!