Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

“Keşke bir fırsatım daha olsa”

“Keşke bir fırsatım daha olsa”

Mevcut fırsatları değerlendirme konusunda aktif olmayan bizler, hep “yeni fırsatlar” peşinde koşarız…
Sık sık da kaybettiğimiz fırsatları hatırlayıp iç çekeriz:
“Ah, keşke bir fırsatım daha olsa!..”
“Ne olurdu bir şansım daha olsa!..”
Oysa yakınmaya hiç gerek yok; çünkü her gün yeni bir fırsattır! Güneş her sabah “yeni bir şans” olarak doğar.
Hele de bugünler; Ramazan-ı mübarek en büyük fırsattır!
Hayır adına, iyilik adına, güzellik adına ne yapacaksanız bugünlerde yapın!.. Mesela bugün başlayın!..
Ya da başlayıp askıya aldığınızı bugün bitirin!
Unutmayın, iyi değerlendiremediğimiz günler, yarınlarda hasret soluğu olur ve “Keşke bir fırsatım daha olsa” yakınmasına dönüşür.

Bir kitabımı yarım bırakmıştım…
Üzerinden yıllar geçmiş, ama bir türlü yeniden ele alamamıştım…
Eve bir arkadaşım geldi. Kitaplığımda yarım kalmış kitabımın müsveddelerini buldu ve birazını okudu…
Sonra bana ne olduğunu sordu…
Anlattım…
“Çok güzel” dedi, “bunu hemen bitirip yayınlamalısın.”
Ve ortaya “Boşlukta Yürümek” isimli romanım çıktı. (Nesil Yayınları, 0212 551 32 25)
Fırsat bazen bir arkadaş kılığında kapınıza gelir, sakın geri çevirmeyin.

Günün sabahında uyandığımızda bize Yaratıcı Kudret tarafından büyük bir fırsat daha verildiğini hatırlayalım…
Öyle ya; binlerce kişinin öldüğü bir gece içinde uyanamayabilirdik…
Uyandığımıza göre bize bir fırsat daha tanındı demektir.
Bize düşen bunu en iyi şekilde değerlendirmek.

Bir tarihte oğlum seyahate çıkmıştı…
Uzun süre haber alamadım…
En kötü ihtimaller kafamda belirmeye başladı…
Arkadaşlarına sordum, hastahaneleri, karakolları taradım, hiçbir yerde yoktu.
Birden onu çok özlediğimi hissettim. Müthiş bir sarılma duygusu yüreğimi kavurmaya başladı…
Ne çare ki yanımda değildi. Sarılamazdım…
Ellerim böğrümde kaldı…
Oysa yıllar yılı yanımda, yanıbaşımda yaşamıştı, oğlum. Hiç bu kadar sarılmak istememiştim. Bu derece derinden de hiç sarılmamıştım.
Derken, hasretim endişeye dönüştü: Acaba başına ne gelmiş olabilirdi?
Bir taraftan başına gelebilecek ihtimalleri değerlendiriyor, bir taraftan da, oğlumu ufak-tefek hatalarından dolayı kırdığım, üzdüğüm için pişmanlık duyuyordum.
Çıkıp gelse bir daha asla üzmeyecektim…
Kırmayacak, incitmeyecektim…
Sonuçta o benim oğlumdu ve onu çok seviyordum.
Fakat bunu ona çok seyrek söylemiştim.
“Keşke şimdi yanımda olsaydı” diye düşündüm, “sarılır ve onu çok sevdiğimi söylerdim.”
Ufak-tefek hatalarını tebessümle karşılardım…
Kırıp dökmemeye daha çok özen gösterirdim…

Oğlum çıka geldi…
Ve dostlar, maalesef hiçbir şey değişmedi.
Her şey “eski hamam eski tas” deyişindeki gibi kaldı!
Çünkü kendi yaşadıklarımızdan bile ders almayı bilmiyoruz.

Unutmayın her gün bir fırsat ve her gün bir ikramdır…
Başta yaşadığımız her gün ikramdır…
Kendi hayatımızla yaşayan yakınlarımızın hayatı ikramdır…
Ve her an yeni bir fırsattır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi