Aferin erbâb-ı aşkın kuvve-i bâzûsuna
Böyle olmaaz... Çok katılaşmışsınız. Olamaz, bütün adaleler ve bağlar asabiyetten çelik gibi düğümlenmiş. Şimdi lütfen sırtınızı koltuğa yaslayın, ellerinizi iki yana bırakın, bütün kaslarınızı gevşetin ve dikkatinizi tamamen bana yoğunlaştırın.
Evet böyle... Göz kapaklarınız daha şimdiden ağırlaşmaya başladı bile, sanki her birine kilolarca ağırlık asılmış gibi. Direnmeyin, gözlerinizi kapatın ve rahatlayın. Beyaz bir bulutun içindeyiz. Çok derinlerden tatlı bir müzik yükseliyor. Hafifliyor, yükselmeye başlıyorsunuz. O da ne? Omuz başlarınızdan tatlı ürperiş ve kımıldanışlarla kanatçıklar çıkmaya başladı. Uçuyorsunuz, evet uçuyorsunuz...
Bütün dertler geride artık, bitti, kayboldu; artık üzülmeniz gerekmiyor. Sizi tedirgin eden kötü bir rüyaydı, geçti gitti. Kardeşlik iklimi bütün ülkeye hâkim. Kurt kuzuyla, Kürt Türk'le sarmaş dolaş. Ne açılıma ne bir başka şeye gerek yok. Güneydoğumuz da güneybatımız gibi âdeta cennet-i âlâdan bir köşe; dünyanın en bereketli sürüleri zümrüt yaylalarda yayılırken mutlu çobanlar işsizlikten ötürü artık imkânsız aşkları terennüm eden sonatlar besteliyorlar.
"Bana arsa kalmayacak; ben villalı site yaptıramayacak mıyım" diye gerginleşmeyiniz lütfen. Ülkenin her bir yeri imara açık; inşaat sektörünü sınırlayan yegâne faktör, sizin hayal gücünüz. Öyle güzel, öyle mutlu bir ortam ki, her şey yapanın yanına kâr kaldığı gibi her yıl düzenlenen törenlerle "Aferin erbâb-ı aşkın kuvve-i bâzusuna" ödülleri dağıtılıyor. Yarışma uluslararası çapta olmasına rağmen bütün ödüller yurtiçinde kalıyor, dışarıya zırnık dahi koklatmıyoruz. Bütün sportif branşlarda biz şampiyonuz, "haakemler" hakkımızı yemiyor. Nefesi kuvvetli üfürükçülerimizin muska ve nefes gücü sayesinde top artık bizi seviyor. Yeşil sahalardan Küçük Emrah gibi boynu bükük, gözlü yaşlı ayrılmıyoruz; bütün toplar bize âşık ve bizim hatırımız için durup dururken rakiplerimizin kalesine giriyor, gol oluyorlar.
Eften-püften şeyler için -hamdolsun- kimse istifa filan etmiyor; dayanıyoruz. "Pişkinlikte tava çömleği gibi ol" diye öğüt veren ulu Türk büyüğü sayesinde hazım açısından son zamanların en olumlu dönemlerini yaşıyoruz. Kötü şeyleri kafaya takmıyoruz çünkü kötü şey diye bir şey olmadığını biliyoruz. Küçük iş kazalarını birer mutluluk oyununa dönüştürmeyi öğrenince her şey daha kolay oluyor.
Halkı yatıştırmak için küçük tartışma mevzuları icat ediyor, o yetmezse küçük rüşvetler veriyoruz. Meselâ öyle can acıtıcı miktarda dolaysız vergi almıyoruz darda kalmadıkça sevgili halkımızdan; onlar da vergi kaçırdıklarını sanıp mutlu oluyorlar. Bu arada benzin, elektrik, gaz gibi vergi enstrümanlarıyla durumu idare ediyoruz; bunun karşılığında halkımız da bizden doğru-dürüst hesap sormuyor, mış gibi yapıyor. Halka, "bu devlet bizim vergimizle ayakta duruyor arkadaş" dedirtmiyoruz. İcabında iç ve dış borçlanma ile devletin onurunu ayakta tutuyoruz. Halkı da zengin zümreler gibi borçlandırıp, bilahire borçlarını erteliyor, icabında affediyoruz. Nasıl da seviniyorlar... Ben en çok öğrenci affı, sicil affı gibi şeylere sevinenlere gülüyorum. İnsanlar ilginç mahluklar, küçük şeylerle nasıl da mutlu oluyorlar...
Aa, bakınız hemen yanımızda göçmen pelikanlar güneye doğru uçuyorlar; az ilerde yaban kazları görülüyor; hacı leylekler çoktan yola çıktı bile.
Hava biraz serinledi galiba. Panik yok. Şimdi kendimizi tropikal bir adanın sahilinde farz ediyoruz. Ada yerlileri palmiye dallarından yelpazelerle bizi serinletiyorlar.