Ateşkes ve Mütareke Teklifi
Müslümanlar arasında çeşitlilik, farklılık, anlaşmazlık, tefrika, tartışma günümüze ait bir realite değildir. Hz. Osman efendimizin âsiler ve bâğiler tarafından şehid edilmesinden bu yana devam eden bir fitnedir. Maalesef bu fitne yapma etme ricalarıyla, nasihatle düzelecek şey değildir.
Müslümanların ileri gelenleri bir araya gelip (yüzde yüz ortadan kalkmayacağına göre) fitneyi azaltmak, fitne yangınını söndürmeye çalışmak, çatışan Müslümanlar arasında ateşkes ve mütareke imzalamak için çareler ve çözümler aramalı ve bunları uygulamaya koymalı ve koydurtmalıdır.
Pakistan'da Sünnîler ile Şiîler arasında gerginlik var, hattâ karşılıklı olarak camilere saldırıldı. Tabiî ki, hepsini kasd etmiyorum ama fitne var.
Irak'ta Sünnîlere ağır baskılar yapılıyor.
Batı dünyasındaki İslâmî internet sitelerine bakıyorum, Sünnilerle sufilerle, Vehhabî ve Selefîler arasında sanki savaş var.
Türkiye'de fitne ve fesat, nifak ve şikak, Müslümanlararası tartışma ve çekişme olmadığını iddia etmek için çok saf ve bîhaber olmak gerekir.
Bir kısım ilâhiyatçılar dinde reform (tecdid değil) yapmak istiyor, Ehl-i Sünnet onları (haklı olarak) ağır şekilde tenkit ediyor.
Tasavvuf ve tarikat taraftarı Müslümanlarla onları aşırı şekilde tenkit eden, sapıklıkla suçlayan Selefî, Vehhabî, aktivist Müslümanlar arasında barış olduğunu iddia edebilir miyiz? Maalesef tartışma var, anlaşmazlık var. Ne büyük bir fitne!..
Cumhuriyetin ilanından sonra gizli ve derin güçler İslâm'ı kaldırmak, kazımak istediler, bunu yapamayınca dinde reform, dini çarpıtmak, dini tahrif etmek faaliyetlerine başladılar.
Ülkemize dışarıdan Selefîlik ve Vehhabîlik ithal edildi. Selefîler homojen (mütecânis) bir blok mudur? Hayır. Beş kadar ana gruba, onlarca alt-gruba ayrılmışlardır. Çok aşırı ve fanatik olanları, mutedil olanları, oldukça anlayışlı olanları vardır.
Şer güçleri, derin fesat komitaları Sünnî Müslümanlardaki Ümmet şuurunu zayıflatmışlar, onları birbirinden kopuk bir sürü gruba ayırmışlardır. Bu da çok üzücü ve düşündürücü bir realitedir. Şu mübarek Ramazan ayında birtakım Müslümanlar papazlar, patrikler, hahamlar, kıssisler, üsküfler, zangoçlar ile bir araya gelip, (sanki onlar oruç tutuyormuş gibi) neşeli ve gösterişli iftar şovları tertipliyor ama birkaç büyük islâmî cemaatin başı bir araya gelip İslâm kardeşliğini sergilemiyor...
Fitne, fesat, tefrika, çekişme, tartışma rahmanî olur mu? Elbette olmaz. Peki bunları kimler çıkartıyor?
1. Cinnî şeytanlar çıkartıyor.
2. İnsî şeytanlar çıkartıyor.
3. Derin ve gizli komitalar çıkartıyor.
4. Müslümanların birlik olmasını istemeyen Siyonistler çıkartıyor.
5. Kripto Ermeniler çıkartıyor. (Ermenilikleri belli, tek kimlikli vatandaşlarımızı kasd etmiyorum, onlara bir şey dediğim yoktur.)
6. Kripto Yahudiler, Gizli Yahudiler çıkartıyor. (Musevî vatandaşlarımıza da bir şey dediğim yoktur, müsterih olsunlar...)
7. Din sömürücüsü münafıklar çıkartıyor. Onların dini imanı para, benlik, rant, riyaset, nüfuzdur.
8.Müslümanların içindeki zeka özürlüler çıkartıyor.
9. Cahiller ve gafiller çıkartıyor.
Tefrika büyük ve korkunç bir yangındır... Her türlü fitne ve fesat yangındır... Müslümanların birbirlerine hakaret ederek saldırması yangındır. İşte Ümmet-i Muhammed içindeki otuz kadar âqil, bilge, ağırbaşlı, âdil, insaflı, firasetli kişinin bir araya gelmesi ve şu konularda çare ve çözüm araması gerekir:
A. Birbirleriyle çekişen, kavga eden Müslümanlar arasında ateşkes ilan etmek.
B.Çatışan Müslümanlar arasında mütareke imzalamak.
C. Anlaşmazlıkların sadece yüksek seviyede ilmî iddialarla, savunmalarla halledilmesini karara bağlamak.
Ç. Çatışmalardan maddî gelir veya nüfuz elde eden din sömürücülerinin çanlarına ot tıkamak.
D. Müslümanlararası bir "Kardeşlik ve Birlik Bildirisi" hazırlamak.
Müslümanlar arasındaki anlaşmazlık ve uzlaşmazlıkların gerçek din âlimleri, gerçek fukaha tarafından ilmî ve ciddî şekilde tartışılması mutlaka yapılmalıdır. Bu yol kapatılırsa fitne ve tefrika yüz misli artar.
Halk yığınlarının futbol holiganları gibi çekişip dövüşmesinin mutlaka önüne geçilmelidir.
İyice yaygın hale gelen, Müslümanların birbirlerini şirk ve küfürle suçlamaları faciasına mutlaka son verilmelidir.
Çoğunlukta olan Ehl-i Sünnet camiasının yüzde doksanına bunları kabul ettirme mümkündür ama acaba Vehhabîler, Selefîler, neo-Haricîler ve aşırı reformcular kabul ederler mi?
Bugünkü fitne ve fesadın, nifak ve şikakın, korkunç tefrikanın ardında büyük menfaatler, dehşetli benlik ve riyaset ihtirasları dönmektedir. Bazıları reformculuklarını bedavaya yapmıyor. Reform, Fazlurrahmancılık, dinde yenilik ve değişim piyasasında yekun olarak milyonlarca dolar telif, tercüme, tasnif ücretleri dönmektedir.
Temiz Sünnîleri tenzih ederek söylüyorum, Sünnî cephede de maalesef sömürü vardır.
Şu hususu da açıklamak isterim ki, her telif ücretinde kirli bir taraf yoktur. Lakin bazılarına İslâm'ı bozmak, Müslümanların kafalarını karıştırmak mukabilinde kasıtlı olarak, eski tabirle bililtizam büyük paralar verilmekte, büyük menfaatler temin edilmektedir.
Vehhabîler içinde, aşırılığa karşı olan, şirk ve küfürle suçlamada daha iktisatlı hareket edilmesini isteyen ılımlılar vardır. Fransa'nın Marsilya şehrinde bir Vahhabî camiinin imamı bu konuda bir kitap yazmış, internette gördüm, henüz vakit bulup tedkik edemedim.
Alt tabakaya mensup bazı Müslümanlar birbirlerine karşı çok sert, çok acımasız, çok galiz, çok hoyrat, çok haşin hareket ediyorlar. Ağızlarını bozuyorlar. Bunlara müessir (etkili) şekilde nasihat edilmesi şarttır.
Benim bu yazıma da bazı aşırılar saldıracak, fitne çıkartıyorsun diye bağıracaklardır.
Ehl-i Sünnet ile tasavvuf ve tarikata bağlı sûfî Müslümanlar ile Vehhabîlerin, Selefîlerin tam bir barış ve kardeşlik içinde yaşamaları mümkün olmasa bile bunlar aralarında mütareke, ateşkes anlaşması yapabilirler. Çatışmaları, çekişmeleri, müşâtemeyi (karşılıklı sövüp saymaları) en aza indirebilirler.
Fukaha, ulemâ, müftüler ilmî ve ciddî seviyede tartışsınlar, reddiyeler yazsınlar, gerçekler ortaya çıksın, böylesi iyi olmaz mı?
Bazıları gerçekleri her hâl ü kârda kabul etmezmiş...Olsun... Yeter ki, Müslümanlar birbirleriyle amansızca savaşmasın...
Alevleri bastırılmış, kontrol altına alınmış bir yangın, kontroldan çıkmış azgın bir yangından ehven (yeğ) değil midir?
İslâm sosyetesi haberleri
Yüceltme, kalkındırma, havalandırma derneğinin iftar ziyafeti muhteşem olmuş... Yüz yirmi davetli krallar gibi ağırlanmış...Sofrada bir kuş sütü eksikmiş, bulsalar onu da ikram ederlermiş ama piyasada böyle bir şey satılmıyormuş...
* Dernek binasının helâları, lavaboları biraz eskiymiş, onları yeniletmişler, yerlere Brezilya graniti döşetmişler. Zekât paralarının bir kısmı bu işe gitmiş.
* Hacı Kerrakî bey bayramda mââile yedi yıldızlı, otele gidecekmiş. Masraf çok olacakmış ama para onun değil mi, kim karışır...
* Sıkma başlı Zilloş hanım bizzat kullandığı lüks cipiyle gece saat ikide kaza yapmış, polisle tartışmış, "Her kuşun eti yenmez, benim kocam nüfuzludur, sana Hanyayı Konyayı öğrettiririm..." diye haykırmış.
* Hacı Fincanî bey umreden gelmiş. Mekke'de Kâbe'ye bakan lüks bir süitte kalmış. İftarda açık büfeden envai çeşit nefis, leziz, nadide yemekler, tatlılar, meyveler yemiş. Oradayken hep Vichy suyu içmiş. Epey de kilo almış...
* Füruşan hanım ve kocası Merteban bey iftardan sonra Devridaim Kültür ve Sanat Merkezine gitmişler, sahura kadar Ramazan eğlencesi ve etkinliği yapmışlar. Çalgılar çalınmış, arada ilahiler bile okunmuş, ünlü yıldız Nerdüban dinleyenlerini coşturmuş.Orası pek nezih, pek dindar, pek İslâmcı olduğu için yatsı ezanı okunurken çalgı ve teganni susmuş, biter bitmez hemen yeniden başlamış. Vur patlasın, çal oynasın... Ah mübarek Ramazan.
* Triada (Teslis) kilisesinde iftar ziyafeti verilmiş. Bazı cemaat hocaları, papazlar, keşişler, kıssisler, patrikler, piskoposlar, zangoçlar tam bir kardeşlik ve diyalog havası içinde yemişler, içmişler, dualar edilmiş, çay kahve ve sohbet faslından sonra sarılıp öpüşmüşler. Kilisede namaz kılacak yer olmadığı için akşam namazının vakti geçmiş, ileride kaza edeceklermiş...
Özür
13 Eylül tarihinde yayınlanan "Sel Yağmacıları" başlıklı yazımda "malikhane" olarak yazılmış bir kelime var. Gazeteye gönderdiğim orijinal nüshada "malikâne" yazmışım.
Mâlikâne zengin ve edebî Türkçe'de büyük ve gösterişli köşk, konak, mesken mânâsına gelir. Mâlikhâne diye bir kelime ise yoktur.
Türkçe tahrirde üstad değilim ama böyle yanlışlar da yapmam. Özür dilerim...