Söz-möz vermiyorum, otur aşağı!
İzne ayrılma yazısı
-Meclisimizin gizli oturumunu açıyorum. Görevli arkadaşlar lütfen pencere perdelerini çeksinler; sol taraftaki pencerelerden biri aralık kalmış, oradan ses gider dışarıya. Dikkat edelim lütfen. Cep telefonlarını da kapatalım. Sessiz olalım. Kapıları örtünüz, cereyan yapmasın. Hah, şimdi yoklamaya geçiyorum...
-Ne yoklaması sayın başkan; oturum gizliyse yoklama da gizli demektir; bağıra çağıra yoklama olur mu; yerin kulağı var! Usul hakkında söz istiyorum...
-Söz-möz vermiyorum; otur aşağı! Bu oturumu babadan kalma usûlle yapacağız. Oturum esnasında çıt çıkarmak yok; hükümet sözcüsü bilgiyi alçak sesle verecek, siz de sessizce dinleyeceksiniz, gürültü yapmayalım tamam mı?
-Başkanım yanımdaki arkadaş bana kaş-göz işaretleri yapıyor; söyleyin lütfen yapmasın, ayıp...
-İlgisi yok başkan; oturum gizli olduğu için arkadaşa gizli olarak bir şey anlatmaya çalışıyordum. Kendisi esasen çantamın üstüne oturmuş bulunuyor; içinde yakın gözlüğüm, dolmakalemlerim var, kalk çantanın üstünden diye işmar ediyordum, yanlış anladı. Açık oturumda gösteririm ona ben gününü ama!
-Lütfen arkadaşlar; celsenin mehâbetini bozmayalım. Gizli celse hakkında içtüzüğün ilgili maddesini okuyacağım ama bir hayli uzun; en iyisi özetleyim: Şöyle diyor: Burada konuşulan burada kalacak. Dışarıya lâf taşımak çok ayıptır, ona göre ha...
-Sayın başkan, bu sözleri sarfederken muhalefet sıralarına bakarak mânidar bir şekilde kafa sallamanızı protesto ediyorum. Bizler yetişkin insanlarız. İçtüzüğü sizin kadar biliriz. Siz asıl kendi partinizin vekillerine çenelerini sıkı tutmayı öğütleseniz iyi olur.
-Değerli arkadaşlar, vallahi bir kasdım yoktu. Konuşurken mecburen bir yere doğru bakıyoruz; fakat bu mevzunun açıldığı iyi oldu. Bazı arkadaşlar, "biz içerde konuşulanları dışarda anlatacağız" diye lâflar etmişler, bazı bir kısım medyada okuduk. Ayıptır, bakın yeri gelmişken söylüyorum...
-Sayın başkan, devlet işleri ayıpla, günahla yürütülmez. Sen beni ayıpla, ben seni ayıplayım, bunlardan bir şey çıkmaz. Biz içtüzüğü inceledik; konuşulanları açıklamanın hiç bir müeyyidesi yok. Engel olamazsınız. Onun için herkesi ağzından çıkanı kulağının duymasına davet ediyorum.
-Değerli arkadaşım, bak ayıptır; kınıyorum sizi; koca meclisimizin âdeti bu. Aslında biliyoruz, gizli konuştuklarımızın açıkta konuşulanlardan bir farkı yok, aynı şeyler. Bunlardan bin beterini bazı bir kısım basın her gün yazıyor zaten; neyse ki kimse aldırış etmiyor; onun için gelin, eski köye yeni âdet getirmeyelim; böyle gelmiş böyle gitsin. Ara sıra gizli celse yapmak iyidir; seçmen böyle şeyleri ciddiye alır, "vay canına bizim bilmediğimiz neler biliyor bu adamlar" diye düşünür, faydalı yani...
-Bize ne, bize ne; biz bu kuralı çiğneyeceğiz. Bizim halktan gizleyecek bir şeyimiz yok çok şükür. Yiğidin bağrı açıkta gerektir. Ayrıca sizi de millete, "bunlar gizli kapaklı işler çeviriyor" diye şikayet edeceğiz... Engelleyin de görelim..
-Teşekkür ederim değerli grup sözcüsü arkadaşım; böylece gizli oturumumuz sona ermiştir. Hepsi bu kadardı. Şimdi normal gündeme geçiyorum.
-İtiraz ediyorum; ne yani, hepsi bu kadar mıydı? Kandırıldık, hani gizli şeyler konuşulacaktı; mahrem sırlar açılacaktı. Hani nerde? Biz şimdi bazı bir kısım basına ne açıklayacağız. Rezalet, rezalet!..
Not: Okuduğunuz yazının mazmûnundan da anlaşılacağı üzere bir müddet zihn-i perişânımı dinlendirmem gerekiyor; bilvesile Ramazan Bayramı'nızı peşinen tebrik ederim efendim.