Affetme, affettirme
Modern tarihimizin utanç kaynağı gelişmelerinden ikisini hatırladık bu hafta. Cumhuriyetimizin olmazsa olmazı haline gelmiş olan ihtilallerin milli kaderimizi nasıl da değiştirdiğini, yeniden şekillendirdiğini tartıştık. 12 Eylül darbesini yapan Kenan Evren’in damadı Gürvit darbe yerine “müdahale” gibi müsamahalı bir kavramı kullanmayı tercih etmiş. Dışarıdan karışma manasında. Minimal, normal, ufak tefek bir burun sokma. Oysa darbe, darb yani vurma anlamını taşımakta. Eşiyle verdiği demecin her satırında yaşananları meşrulaştırma gayretinin izlerini dışa vurmuş. Evren’i şu ahir ömründe de olsa aklama operasyonu da denebilir buna. Okurken çocukluğuma, Ankara’da Emek mahallesine gittim. Sizlerle bir başka vesileyle önceden paylaştığım güne geri döndüm. 12 Eylül 1980 sabahında babamın gür ve heyecanlı sesiyle “kızım kalkın, ihtilal oluyor, kızım kalkın, tarih yazılıyor, tarih!” deyişi, uykulu gözlerle olup biteni anlamaya çalışmamız geldi bir an gözümün önüne. Nereden bilebilirdik ki, alt kat komşumuz olan Şenay Gürvit düşündüğümüz gibi kendi halinde bir ev hanımı değil, meğerse MİT’in bir mensubuymuş. Babası da bu ihtilal belasını başımıza açacak olan Kenan Evren’miş. Biz onu ara sıra kızını, damadını, torununu ziyarete gelen, Ayça’nın dedesi olarak bilirdik sadece. Ben aile bireylerinin birbirleriyle münasebetlerine tanık olmadım, yine röportajdan öğreniyorum: Evren çocuklarına karşı mesafeliymiş. Evlatlarına öyle sarılmak, öpmek falan yokmuş. Ama “çok merhametlidir” diye eklemiş Gürvitler. Mesafeli, sevgisini göstermeyen, ama merhametli... Nasıl bir kombinasyonsa işte! Bir sağdan, bir soldan tüyü bitmemiş yavruları darağacına yollarken, ne yapacaktık, asmayıp besleyecek miydik gibisinden çıkışları da göz önüne alarak, bahis konusu merhametin izlerini aradım birçokları gibi...
Evren haberlerini Menderes haberleri takip etti haftalık gündemimizde. 17 Eylül bu ülkenin başbakanını ipe gönderdiği gündü çünkü. Akıllara ziyan Menderes resmi bir kez daha hafızalarımıza kazındı. O günleri birebir yaşamadık belki ama hep merakla cevap aradım: Bu millet Menderes’e kendini nasıl affettirir? Affettirebilir mi? Seyirci kalandan sessiz kalana, türlü işkenceyi reva görenden alkış tutana kadar bir dizi insan Menderesler için ne ifade eder? Benim de Kolej’den arkadaşım olan torun Adnan Menderes’e sormuştum yıllar önce... Nasıl oluyor da bu kadar büyük bir haksızlığa, hak gaspına katlanabiliyorsunuz ailecek demiştim. Bu konularda konuşmaktan pek hoşlanmadığını bildiğimden geçiştirmesini de yadırgamamıştım. Kim bilir belki de bu onun defans mekanizmasıydı. Geçmişi geçmişte bırakıp irdelememeyi seçmek... Bir yerde dondurmak... Belli bir vakte kadar... Yoksa akıl izan nasıl kabullenebilirdi...
Menderes’in kanını tarihimizin sayfalarına buladığımızdan yana çok zaman geçmemiş ki, çok değil sadece birkaç sene önce şimdiki halefine Menderes’in sonunu hatırlatanlar oldu. Ayağını denk almazsan senin de akibetin onunkinden farklı olmaz demeye getirenler bile çıktı, değil mi? Kırk yıl önce kırk yıl sonra, hatta kırksekiz sene sonra ne değişti, ne değişmedi iyi bir kafa yormak lazım. Menderes’i yüceltmek, ona şükran-ı medyun olmak yetmiyor. Ona bu akıl almaz sonu layık görenlerin nereden geldiğini anlamak gerek. Sebep sonuç ilişkisi içinde acımasızlığa dönüşen bu nefretin kaynağı hangi temeller üzerinde örtüşmüş, bunu anlamak gerek. Ancak ondan sonra yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla yüzleşebiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.