M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Râbıta

Râbıta

Rabıta Osmanlıca'ya Arapça'dan geçmiş bir kelime olup sözlük mânâsı bağ yahut bağlantıdır. Başka mânâları da vardır.

Tasavvufta mânâsı müridin hayalen kendini şeyhinin, mürşidinin huzurunda tasavvur etmesidir.

Tasavvufa ve tarikata tamamen karşı olan, mutasavvıfları ve tarikat mensuplarını şirk ve küfürle suçlayan Vehhabîler ve Selefîler rabıtayı da şirk ve küfür olarak kabul etmektedir.

Bendeniz burada lügavî (sözlük) mânâsıyla rabıtadan bahs edeceğim.

Bir Müslümanın, bir müridin çok olgun bir hocası, şeyhi, mürşidi var. Onu çok seviyor, onu çok düşünüyor, ona çok güveni var. Bu kişinin hocası ile arasında mânevî bir rabıta (bağ) bulunmaktadır.

Bu rabıta ona neler kazandırır:

1. Hocası kamil bir imana sahip olduğu için imanı güçlenir.

2. Hocası başta namaz olmak üzere bütün ibadetleri dosdoğru eda ettiği için onunla rabıtası olan da bu konuda ilerler.

3. Hocası çok ahlâklı ve faziletlidir. Onunla mânevî bağları olan kişi de ahlâklı ve faziletli olur.

Bu rabıta sayesinde mürid, talebe, bağlı kişi iyi bir insan olur, iyi bir Müslüman olur.

Kamil hoca ve mürşid Resulullah Efendimizin bu devirdeki vekili, halifesi, varisi makamındadır. Onunla rabıtası olan kişi bu vesile ile Resulullah efendimizle irtibatlanmış olur.

Birkaç somut örnek vereyim:

Bediüzzaman nasıl bir insandır? O, güçlü bir imana sahiptir. İslâm'a, Kur'ân'a, Sünnete, Şeriata çok hizmet etmiştir. İhlâslıdır, zâhiddir, âbiddir, sabırlıdır, âriftir. Ona, onun eserlerine bağlanan kişi de böyle olur.

Şeyh Süleyman Hilmi hazretleri nasıl bir kimsedir? Âlimdir, âriftir, muhlistir, mürşiddir. Ona mânen bağlı olan da, bu irtibat sayesinde büyük faydalar elde eder, derecesi yükselir.

Hâkeza... Abdülhakim Arvasî...Şeyh Esad Erbilî...Muhammed Zahid Kotku... Adanalı Sami Efendi ve benzerleri...

Bunlara mânevî bağlarla bağlanan kişiler iman, ilim, irfan, ahlâk konusunda ilerleme kaydeder.

Gerçek din âlimlerini, gerçek fakihleri sevenler, onlara bağlananlar, onları rehber ve mürşid kabul edenler, onların öğütlerini tutanlar, onların yap dediklerini yapan, yapma dediklerini yapmayanlar çok şey kazanırlar, çok büyük mânevî ticaretler yapmış olurlar.

Bu gibi sevgilerde, bu gibi rabıtalarda ne gibi kötülük olabilir?

Rahman'ın velilerini sevenler ve onlara bağlananlar elbette bu sevgi ve rabıtadan yararlanacaktır.

Doğrusu Vehhabîler ve Selefîler bu konuda çok aşırıya gidiyor, çok olumsuzluklar sergiliyor.

Kişi sevdiği ile beraberdir.

Rahman'ın velilerini sevenler, zamandan, mekandan, cihetten, cisimden münezzeh olan, kemal sıfatlarla muttasıf bulunan Rahman'a mânevî bir kurbiyetle yaklaşmış olurlar.

Peygamberi (Salat ve selâm olsun O'na), Ashab-ı Kiram-ı (Radiyallahu anhüm ecmain), Selef-i Sâlihîni, eimme-i müctehidîni, Ehl-i Beyt-i Mustafa'yı, pîranı, sâdatı sevenler inşaallah ebedî mutluluğa nail olur.

Şeyh Şâmil'i, Abdülkadir Cezairî'yi ve onlara benzer mücahidîn-i kiramı sevenler, bu sevgi ve saygı rabıtası ile çok bereketlere nail olurlar.

Evliyaullahı sevmek insanı ıslah eder, azgınlıktan korur.

Bu sevgiye, bu mânevî bağlılığa, bu rabıtaya şirk ve küfür demek ne korkunç bir saldırı ve iftiradır.

Büyükleri sevenler, onlarla mânevî bağlar kuranlar, rabıta yapanlar bunu Tevhid inancı dairesinde yapmaktadır.

Bu konu elbette tartışılabilir. Lâkin sövmeden saymadan, şirk ve küfürle suçlamadan, tehevvüre kapılmadan... Müslümanca, kardeşce, efendice, sakin ve ciddî bir şekilde...

Rabıta konusunda mü'minlere eza ve hakaret edenler niçin böyle yapıyor? Çünkü onlar Muhammed ibn Abdilvehhab'a bağlı (rabıtalı) kimselerdir. Bu zat ise gılzet sahibidir, haşindir, kabadır, amansızdır, hoyrattır, mutaassıptır, insafsızdır, adaletsizdir.

Fenafillah makamına çıkmış velilere rabıta yapan muvahhid mü'minleri cahiliye devrinin müşriklerine benzetmek ne korkunç bir suçlama ve iftiradır.

Bendeniz şahsen, istilahî-tasavvufî mânâda rabıta yapan bir kimse değilim. Lügavî mânâda bütün rabbanî ulemâya ve velilere bağlıyım.

Rabıta yapan iman kardeşlerime ilişmem. Yeter ki, rabıtalarını kamil mürşidlere, gerçek şeyhlere, evliyaullaha yapsınlar.

Vehhabîler ve Selefîler, kardeşlerinin gözlerindeki saman çöpleriyle uğraşacaklarına kendi gözlerindeki bid'at merteklerine baksalar daha iyi ederler.

Domuz gribine karşı çareler

Domuz gribi nereden çıktı? Evvel yoğ idi... İnternette bu konuda yüzlerce komplo sitesi var. Birtakım gizil global güçler dünya nüfusunu hafifletmek istiyormuş...

Domuz gribi aşısının faydalı değil, zararlı olduğu iddiası da var...

Sağlık Bakanı dehşete düşüren bir beyanda bulundu, sonbaharda, kışta büyük salgın olacak dedi.

Bu gribin (diğer gripler gibi) ilacı yok.

Bizdeki Ortodoks Tıp Kilisesi domuz gribi karşısında âciz ve silahsız.

Grip aşısı bazı dev firmalara milyarlarca dolar kazandıracak.

Paralel ve yumuşak tıplar bunu tedavi edebilirler mi?.. Mümkündür.

Alınacak tedbirler:

1. Pişmiş topraktan, alt parçasında mum yakılan, üst parçasında az miktarda su konulan küçük kaplar var.Üst kaptaki suyun içine birkaç damla şifalı bitki yağı (yapay esansı değil!) damlatılır, mum yakılır ve ev veya büro bununla tütsülenir. Hangi yağlar? Hakikî (tekrar ediyorum kimyevî yapay esansı değil) lavanta yağı, biberiye yağı, çörek otu yağı ve benzerleri.

2. Sarımsak, soğan, kırmızı soğan, küçük arpacık soğanı... Taze yeşil soğan...Hormonsuz sebze ve meyveler...

3. Bilhassa limon, portakal, greyfurt ve diğer narenciye meyveleri.

4. Yemeklerde çeşit çeşit baharat kullanmak. Kekik, nane, biberiye, reyhan ve diğerleri.

5. Maydanoz, tere, roka vs.

6. Nar suyu...

7. Eti azaltmak.

8. Bulunabilirse cıvasız, madensiz, zehirsiz, kimyasız balık tüketmek. Tercihen pilaki şeklinde.

9. Bütün sebze yemeklerine sarımsak koymak.

10. Saf, virgin, soğukta sızdırılmış hakikî zeytinyağı.

11. Beyaz ekmek yememek. Kepekli ekmek tüketmek.

12. Mor papatya (ekinezya) çayı içmek, haplarını yutmak.

13. Tedbirli olmak, soğuk ve rüzgarlı havalarda üşütüp soğuk algınlığı hastalıklarına yakalanmamak.

14. (Müslümanlar için...Bu maddeyi inançsızlar okumasın...) Sabah üç kere, akşam üç kere besmele duasını okumak. (Mufassal dua kitaplarında bulursunuz.)

15. (Yine Müslümanlar için...) Soğuk algınlığı, grip, nezle alâmetleri belirince üç kere, yedi kere yahut onbir kere Fatiha sûresini okuyup, her okuyuşta içine çekmek.

16. Hastalanmadan önce günde bir kez lavanta çiçeği çayı içmek. (Bir su bardağına bir veya iki kaşık çay konur, üzerine kaynar su dökülür. Bardağın üzeri bir çay tabağı ile kapatılır. On dakika sonra süzülüp ılık ılık içilir... İnce bir dilim limon da koyabilirsiniz. (Limonu iyi değil çok iyi yıkayınız...)

17. (İnançlı kişiler için...) Sadaka veriniz, belâları def eder.

18. Antiseptik sabun bulabilirseniz onunla, bulamazsanız normal sabunla (mümkünse domuz yağsız) ellerinizi sık sık yıkayınız.

19. Salgın yaygın hale gelince maske kullanınız.

20. Günde birkaç bardak tabiî (ekolojik) çay içiniz.

21. Boyalı veya boyasız aromalı içecekler, gazozlar tüketmeyiniz.

22. İçinde kimyevî madde bulunan yiyecek tüketmeyiniz.

23. Şekersiz tabiî ve gerçek bal bulabilirseniz her gün bir bardak bal şerbeti içiniz. (Uluslararası sertifikası olan ballar vardır, lakin çok pahalıdır.Kilosu 250 liraya satılanını biliyorum.)

24. Çok önemli: Bol bol lahana tüketiniz. Salata olarak... Kapuska yemeği ve suyunu çıkartıp çiğ olarak içerek. (Sabahları yarım bardak. Üç beş günlük kür yeter... Bir müddet sonra tekrarlayabilirsiniz.)

25. Ölü su içmeyiniz. Ölü su ne demektir, iyi bilenlere, uzmanlarına sorunuz.

26. Şalgam, ebegümeci, hüdayinâbit (ekilmeden, kendiliğinden yetişen) yabanî bitki ve meyveleri yılda birkaç kez tüketiniz.

DİKKAT: Azı faydalı olan şifalı maddelerin, yiyecek ve içeceklerin çoğu zararlıdır, hattâ zehir olur.

DİKKAT: Bazı maddeleri uzmanlarına sormadan tüketmeyiniz. Meselâ nar suyu yemekle birlikte mi, yoksa tek başına mı içilir, bu gibi hususları tecrübeli kişilerden öğreniniz.

DİKKAT: Sağlığın başı perhizdir. İhtiyaçtan fazla yememektir.

Fazla kilolarınız varsa ne yapıp yapıp bunları eritmeye çalışınız.

(Bu yazdıklarım konvansiyonel tıpla ilgili değildir...Tıbbî hikemiyatla ilgilidir. Kimseye garanti verecek halim yok. İnşallah hasta olmayız. Cenâb-ı Hak'tan korunma dileriz.)

ÖNEMLİİHTAR: Salgın hastalıklar azap ve cezadır. Geldiklerinde genel gelirler. Azan, günaha batan, isyan eden, her türlü fuhşiyatı alenen ve küstahça işleyen toplumlar; zelzelelerle, su baskınlarıyla, salgın hastalıklarla, ihtilâl ve iğtişaşlarla, kaht u galâ ile cezalandırılır ve terbiye edilir. Hikmetlerine aklımız çok az erer.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi