Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Dindarların iki görevi

Dindarların iki görevi

Son sıralarda bazı şuubi Kürtçüler (menfi milliyetçiler) Kürt devleti ikamesini İslamcılığın görevleri ve rükünleri arasında sayıyorlar. Böylece bölücülüğe İslam'dan da cevaz getirmeye çalışıyorlar. İslamiyeti bu damarlarına da alet etmeye çalışıyorlar. Kimi de İslam'ın birleştirici ve yapıcı özelliğini görerek (Abdullah Öcalan ve Mehdi Zana gibi) doğrudan ve ya dolaylı olarak zamana ve zemine göre ona cephe alıyorlar. Mehdi Zana, İslamiyetin Kürtleri geri bıraktığını iddia ederken buna mukabil Abdullah Öcalan da İslamiyetin Kürtleri köleleştirdiğinden dem vurmuştur (Taha Akyol, Objektif Kürtlerle nasıl ayrılırız?! 8 Eylül Salı 2009). Bunun bir adım ilerisini Arnavut milliyetçisi Adem Demaçi söylemiş ve haşa ki 'Allah küçük kavimlere zulmetti' diyebilmiştir! Kürtçülüğün geçirdiği bütün evrim ve safhaları vaktiyle Arnavutlar da geçirmiştir. Oradan da ibret devşirilebilir. İsterseniz bu yönde Akif'in feryatlarına bir bakın! İsmail Kadare gibi Arnavut aydınları ile İbrahim Rugova gibi siyasetçileri İslamiyet dairesinden çıkmışlardır. Şunu çok rahat söylemek mümkündür: Şayet Kürtlerdeki şuubi damar baskın çıkarsa ve kök salar ve gelişirse Kürtler İslamiyet dairesinde bile kalamazlar. Zira çevrelerindeki bütün Müslüman milletlere düşman kesilecekler, didişecekler ve bu düşmanlığı da İslamiyete yoracaklar ve atfedeceklerdir. Bundan dolayı misyonerlik faaliyetlerinin daha ziyade şuubi bölgelerde etkin olması bir tesadüf olamaz. Berberi bölgeleri ile Kuzey Irak buna misaldir. Arnavutlar halen batılılaşamadıkları halde Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, Kürtlerin batılılığından dem vurabiliyor. Bu batılılık değil tek yanlı batılılaşmadır. Kuzey Irak siyaseti batılılaşmıştır ve bu batılılaşmasını fiziki köprü olarak kerhen Türkiye üzerinden sürdürmek eğiliminde ve niyetindedir. Lakin Kuzey Irak'taki batılılaşma sadece siyasi alanla sınırlı değildir ve sosyal alana da yansımıştır. Hayret ki, Osman Baydemir gibiler ve onların güneydeki benzerleri ABD ve Avrupa ile bütünleşme edebiyatına gönül vermişken binlerce yıl birlikte yaşadıkları çevrelerini fark etmiyorlar bile.

Kürtçülerin Kürt devleti kurabilmek için diğer Müslüman unsurlardan yardım veya en azından anlayış beklemeleri şaşılacak bir durumdur. Bu isteklerini de adalete hamlediyorlar. Bu adaleti kendi aralarında ve kavim bazında nasıl tevzi edecekler doğrusu merak konusudur? Ve Arapların 23 pareye ayrılarak nasıl bir tavaif-i mülük üzerinden adalete ulaştıkları da deşilmesi gereken bir başka meseledir. Avrupa'ya özenen Kürtler neden onunla entegre olmaya can atarken bunu kendi bölgelerinde denemiyorlar? Dolayısıyla adalet namına şuubiliğe kalkan olmak ve yeni şuubi varlık ve oluşumlar türetmek kafa karışıklığı ve keşmekeşliktir. Bunun altında yatan amil ve faktör tamamen komplekstir. Ve bir kompleks uğruna nice canlar feda ediliyor ve yakılıyor. Bununla birlikte bu meselenin panzehirini takdimde bizlerin de ihmali var. İslamcılar davalarını unuttukları oranda Kürtler veya diğer şuubi eğilimli unsurlar öteki tezlerin ağına düşmektedirler. Fizik ve metafizik boşluk kaldırmıyor. İslamcılık projesi zayıfladıkça veya çöktükçe şuubiye projesi yükseliyor ve birbiriyle karıştırılıyor. Hatta birbirinin yerine geçiyor veya öyle algılanıyor. İslamcıların Kürt devleti kurma diye bir görevleri ve dertleri olmadığı açık. Genel olarak şuubiliğin bir ürünü olan ulus devletlerinin daileri olmadıkları gibi mutasavver Kürt devletinin de banileri ve hamileri olmayacaklardır. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Kürtçüler bunu bile göremeyecek kadar basiretten yoksundurlar. İslamcısıyla gayri İslamcısıyla, Zazasıyla, Kırmancısıyla müteferrik kitleleri Apo'nun peşinde toplamak ve arkasına yığmak ne zamandan beri İslamcılığın görev alanına giriyor? Bizim görevimiz yıkmak değil yapmaktır ve tamirdir. Çözmek değil, toparlamaktır. Bunun birinci ayağı Bediüzzaman'ın ifadesiyle rejimi bidatkeraneyi ıslah ve tamir etmektir. Nefsü'l emirde onu tashih etmek ve düzeltmektir. İslamcıların ikinci kademe görevi ise bu tamir üzerine İttihad-ı İslam kalasını örmek ve tuğlalarını dikmektir.

Bizim yoldaşlığımız bu yolun yolcularıyla sınırlıdır. Eksen kaymasına ve kırılmasına uğramışlarla bir işimiz olamaz. Biz tahriple değil tamirle mükellefiz ve dolayısıyla görevimiz şuubi Kürtçülerin iltibasla takdim ettikleri gibi bölücülüğe alet olmak değil onunla mücadele etmektir. Herkes müheyya olduğu kaderini yaşar ve herkes müheyya olduğu görevini icra eder. Bizim görevimizi onlar yapıyor mu ki, biz onların görevini talip olalım? Onların kör aleti değiliz ve olamayız. Dolayısıyla şeytanın iltibasla ve dolambaçlı yollardan saflarımıza sızmasına karşı müteyakkız olmalıyız. İslami sahanın en önemli zaaflarından birisi fikri ve her boyutta otoritesizliktir. İşte bundan dolayı birileri içimize yol buluyor ve rahmani olmayan yoluna bizi alet etmeye çalışıyor. Bizi iğfal hatta ifsat ediyor veya etmeye çalışıyor. Şuubiye hastalığının reçetesi kardeşlik eksenidir. Gayemiz bu, yolumuz ise bidatkar anlayışları tamir ve akabinde İttihad-ı İslam kalesini ve burcunu yeniden inşadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi